Pandemi döneminde hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen Netflix’in fantastik öğelerle bezeli dizilerin ardından nihayet toplumsal gerçekçi bir Türk dizisi yayınlaması, tüm yurtta ve sosyal medyada coşkuyla karşılandı.
Berkun Oya’nın yazıp yönettiği Bir Başkadır’ın merkezinde, fiziksel herhangi bir sebep olmaksızın bayılıp duran türbanlı genç kadın Meryem var. Abisi ve yengesiyle beraber yaşayan Meryem, sorununun psikolojik olduğu düşünülerek terapist Peri’ye yönlendiriliyor. Genç kadın görüşmelere isteksiz başlasa da bu kendisine hiç benzemeyen kadınla sohbet etme halini zamanla sevmeye başlıyor. Hatta sohbetin devamlılığı için tabularını yıkarak, her şeyini danıştığı hocaya yalan söylüyor. Resmin diğer yanında ise entelektüel bir aileden gelen, iyi eğitim almış psikiyatrist Peri ve onun farkında olmadan aynı adamla yatıp kalkan “serbest” arkadaşları Gülbin ve Melisa yer alıyor. Melisa yerli dizilerde oynayan popüler bir oyuncu iken Gülbin, Peri’nin süpervizörlüğünü yapan bir diğer terapist ama Peri’den farklı olarak Kürt kökenli bir aileden geliyor ve türbanlı bir ablası olduğu için bu kesime Peri gibi “önyargılı” değil.
Berkun Oya rejisinin teknik olarak eleştirilecek pek fazla yanı yok. Dizinin “kesişen hayatlar” kurgusu günümüz için biraz demode kalsa da oldukça iyi çalışıyor. Oyunculuklar ise parmak ısırtıyor. Özellikle Öykü Karayel’in canlandırdığı Meryem karakteri tüm detayları incelikle düşünülmüş vücut dili ile ilk andan itibaren izleyiciyi peşine takıp sürüklüyor. Meryem’in abisi Yasin rolünde izlediğimiz Fatih Artman da ustalıkla kullandığı ses tonu ve kontrolü altındaki kadınlara sergilediği pasif-agresif tavrıyla son derece gerçekçi bir karakter ortaya koyuyor. Ali Sadi Hoca karakterine hayat veren usta oyuncu Settar Tanrıöğen ise sade performansı ile her zamanki gibi rolünün hakkını veriyor. Yan rollerdeki bazı karakterler stereotip olarak kalsalar da dizi, izleyiciye renkli bir karakterler festivali sunuyor. Tüm bunların üzerine bir de Ferdi Özbeğen müzikleri ile 80’ler tadı eklenince Bir Başkadır izleyiciyi kendi hafızasında eşsiz bir yolculuğa çıkarıyor.
Gelgelelim dizi izleyicisini yer yer 80’li yıllara nostaljik bir yolculuğa çıkarırken, söylemiyle adeta 2010 referandumu öncesinin siyasi atmosferine ışınlıyor. Bugün yalılarda oturanların kimler olduğu, o yalıları hangi bankanın kredisiyle aldıkları, hangi siyasi hareketi destekledikleri aşikarken, muhtemelen emekli ikramiyesiyle Erdek’te yazlık almış -üstelik onu da satmak zorunda olan-, ömrünü çocuklarının iyi eğitim almasına adamış insanları, yalıda yaşayan, türban düşmanı elitler olarak şeytanlaştırmak, liberal ezberlerin tuzağına düşmekten öteye geçemiyor. Bu elit ailenin Londralarda, Parislerde büyümüş, Amerikalarda eğitim almış biricik kızı Peri’nin neden üç kuruşa devlet hastanesinde çalıştığı ise tam bir muamma.
Diğer yandan muhafazakâr bir çevreden gelen, bıcır bıcır konuşmasıyla daha ilk bölümden izleyicinin gönlüne taht kuran Meryem’in, terapiste gitmek için bile hocanın iznine muhtaçken nasıl olup da bekar bir erkeğin evine gündeliğe gidebildiği ayrı bir tartışma konusu. Hatta bu noktada durup Ali Sadi Hoca karakterinden de biraz söz etmek gerek. Meryem hocadan ilk bahsettiğinde hemen herkesin zihninde, dini çıkarlarına alet eden, bilim karşıtı yobaz biri canlanırken, Berku Oya müthiş bir twistle karşımıza adeta kanatsız bir melek çıkarıyor. Hoca karısına ve kızına karşı sevgi dolu, kendisine akıl danışanlara iyi niyetle yol göstermeye çalışan, kimseyi kırmayan, yargılamayan, kendi de alt gelir grubunda olan pırıl pırıl bir Müslüman. Yani sütte leke var Ali Sadi Hocada yok. Dolayısıyla günümüz Türkiye’sinin, alt gelir grubuna mensup muhafazakarların omuzları üzerinde yükselen, sonra da kendisi yeni Türkiye elitlerine dönüşen siyasi hareketini Ali Sadi Hoca üzerinden okumak pek mümkün değil. Yani Berkun Oya bize dizinin çatışma noktası olarak, laik, şehirli bir aileden gelen ve referansını bilimden alan Peri’ye karşılık, referansını dinden alan Ali Sadi Hocayı işaret ederken, bu söylemin altını dolduramıyor.
Sonuç olarak Bir Başkadır, “gelin canlar bir olalım” mesajını vermekte biraz zorlansa da müzikleriyle, karakterleriyle ve görsel tercihleriyle tam da ismine yaraşır şekilde ortaya Türkiye’den insan manzaraları koyuyor. Dileriz uluslararası bir platform olan Netflix’in izlendiği diğer ülkelerde de Türkiye’de karşılandığı kadar coşkuyla karşılanır.