Ertekin Akpınar‘ın ilk sözlü tarih çalışması olan 10 Yönetmen ve Türk Sineması kitabının ardından yayımlanmasını planladığı 10 Senarist ve Türk Sineması için Umur Bugay ile yaptığı röportajın ikinci bölümünü sizlerle paylaşıyoruz.
Gazetecilik maceranız da var.
70’li yıllarda Milliyet Çocuk’ta köşe yazarlığı yaptım. Beraberinde dergide söyleşilerde yapıyordum. Çok seviliyordu yaptığım işler. Onları bir kitap haline getirmek istedim olmadı. Sonra Kirpi Çocuk diye biraz kendi oğlum, biraz da kendi hayatımla ilgili döneminin yoksulluğunu anlatan çocuk romanı denemesi yaptım. Diğer bir taraftan senaryolar devam ediyordu. İşte çocuk büyüyor, eşim tiyatro da oynuyordu. Hayatım düzene girmişti. Yeşilçam’ın içerisindeydim artık. Ferhan’la (Ferhan Şensoy) birlikte Devekuşu’na bazı sahneler yazıyordum. Kusura bakmayın anlattığı olayları tarih tarih hatırlayamıyorum bunları.
Kiralık bir evde oturuyoruz yemek yeniyor, çocuk, hanım uyuyor ben yemek masasının üstünde bir lamba vardı oraya daktiloyu getiriyorum. Ertesi güne yetiştirilecek iş var değil mi? Sabaha kadar o masada çalışırdım. Geç saatlerde çocuğu ve eşimi rahatsız etmemek için daktilo kullanmaz elimle yazmaya devam ederdim. Bazı oyunları ve senaryoları geceleri elimle yazmışımdır. Rahmetli Bülent abi (Bülent Oran) o kadar çok daktilo başında çalışırdı ki parmağına pamuk sarıp çalıştığını anlatırdı. Hal böyleyken reklam firmasındaki işime geç kalmaya başladım. Onlarda söylenmeye başladılar. Oradan ayrılmak zorunda kaldım. Üç kişi bir ajans kurduk. Zeki Ökten’de bunlardan biriydi. Reklam, tanıtım filmleri yapıyorduk.
Zeki Ökten’le dostluğunuz hiç kesintiye uğramamış.
Bizimkisi çocukluktan gelen bir dostluktu. Her anı dolu dolu yaşanmış bir dostluk.
Şirketinizi kurdunuz…
Evet. Arzu Film’in sahibi yönetmen Ertem Eğilmez bizim için, “bunlar piyasayı şimdi mahvederler” demiş. Bu söylediğinden çok sonra haberimiz oldu. Oyunlar iyi gidiyor, iyi kötü bir taraflara bir şeyler yazıyoruz. Garanti Bankası’ndan işler aldık. Zeki’yle (Zeki Alaysa) Metin’le (Metin Akpınar) 30 saniyelik fıkralar anlatırken anlattıklarını dramatize ediyorlardı. Yönetmenliğini Zeki Ökten yapıyordu. Metni ben kaleme alıyordum. Prodüksiyonu kendimiz yapıyoruz. 4.000 liraya yapıyoruz bu işleri. Ama üç ortağız. Birikmiş borçlarım vardı. 3-4 ay içinde ödemeye çalıştım bunları.
Sinema sektörünün durumu nasıldı?
Tamamen işletmecilerin elindeydi. Adana, İstanbul, İzmir bölgeleri vs. vs. Oralardan paralar peşin geliyordu. İşte Türkan’lı (Şoray), Müjde’li (Ar), Hülya’lı (Koçyiğit), Kadir’li (İnanır) filmler talep edilirdi. Hemen arkasından hangi ay da gösterime gireceği söylenirdi. Henüz TRT tek kanalıydı. Bir atılımı yoktu. Ne zaman televizyon atılım yapmaya başladı işte o zaman tiyatrolar kan kaybetmeye başladı, sinema salonları da yıkılmaya… Tam da bu nokta da bir gün beni Halit Akçatepe, Arzu Film’e çağırdı
Ertem Eğilmez’in film şirketine…
Evet. Yavuz Turgul da oradaydı. Ertem Eğilmez müthiş bir kadro kurmuştu.
Kimler vardı o kadroda?
Münir Özkul, Şener Şen, Kemal Sunal ilk aklıma gelenler… Ertem abi (Ertem Eğilmez) Hababam Sınıfı serisinin sinema yapım haklarını satın almıştı. Yıllardır yapmayı düşünüyormuş. Senaryoyu benim yazmamı istiyordu. Toplantılara gidip geliyordum. Rahmetli Ertem abiden o süreçte çok şey öğrendim. Bugün bana biri gelip sinema, senaryo kurgusu hakkında bir şey anlatamaz Ertekin. Sinema filminin her karesini, her sekansını tek tek anlattığı toplantıları olurdu. İşte o toplantılarda bu işin sadece ABC’sini değil bütün alfabesini öğrendim.
Ertem Eğilmez, bir gün benim için Halit Akçatepe’ye “Nereden buldun bu kendini beğenmiş zıpır çocuğu? demiş.
Ertem Eğilmez’le ilişkiniz nasıldı?
O toplantılarda Ertem abiyi dinlerken hep kafa sallardım. Arada sırada bir şeyler söylediğim olurdu. Bir gün benim için Halit’e (Halit Akçatepe), “Nereden buldun bu kendini beğenmiş zıpır çocuğu? Ben sabahlara kadar yazmaktan bıkmışım. Adam bir not bile almıyor” demiş. Halit’te, “Ertem abi gençlik işte ama Umur iyidir çok yardımı olur Arzu Film’e” demiş. Uzun bir süre orada çalıştım. Ertem abiyle anlaşmaya başlamıştık. Arada sırada, “Şunlara dikkat et Umur” dediği olurdu. Zaman zaman uyarılarda bulunurdu ama kızdığında ya da işler yolunda gitmediğinde çok küfür ederdi. Şunu söylemeliyim, üzerimde emeği çoktur. Kendisini her zaman saygıyla anarım.
Senaryo yazmanız konusunda size destek verir miydi?
Tabii tabii. Çalışmalarımız sırasında çoğu zaman, “Yaz bakalım Umur’cuğum” derdi. Böyle kitle sineması yapan birini daha görmedim. Bildiklerini açıkça anlatmayı, paylaşmayı severdi. Sinemayı öğrenmek isteyen insanlar için Ertem abi bulunmaz bir insandı.
Hababam Sınıfı senaryosu yazıyorsunuz?
Evet.
Biraz bahseder misiniz o süreçten…
Senaryo yazımı sürercinde zaman zaman konuşuyorduk. Söylediklerini not ediyordum. Senaryoyu bitirdim, okudu. Bana hiçbir şey söylemedi. O zaman yazdığım senaryodan memnun olduğunu düşündüm. Sonradan söylediler senaryoyu okuyup bitirdiğinde ilk söylediği şuymuş: “Ben bu güne kadar karşılıklı konuşmaları böylesine hatmetmiş, özümsemiş birini görmedim.”
Bunu size mi söylüyor?
Arzu Film’de çalışanlara, oyunculara vs. vs. Sonradan duyuyorum bunları. Tabii çok mutlu oldum. Şunu söyleyeyim; hakikaten çok iyi bir metindir o.
Senaryo üzerinde planlamalar yaptı. Şunları şöyle yapalım, bunları böyle yapalım vs. vs. O kadar planlı bir yönetmen tanımadım. 42. sahneden 48. sahneye kadar olan bölümü çekeceğim hemen sonrasında 5. sahneden 7. sahneye kadar. Ben hemen sahnelerin revizyonlarını yapıyordum diğer taraftan sahne dökümü çıkarıyorum.
Film çekilmeye başladığında sete gidiyor muydunuz?
Sete gidemiyordum.
Neden?
Çünkü sabahları reklam şirketinde çalışıyordum.
1975 yılından bahsediyoruz değil mi?
Evet. Rektaş’ta çalışıyordum. Daha sonra 1977 yılında Arajans’ı kurdum.
Hababam Sınıfı filmini izlediğinizde ne hissettiniz?
Müthiş bir heyecan duydum. Ama bu senaryosunu yazdığım ve çekilen ilk film değildi. İlk film Deli Yusuf olmalı galiba?
Deli Yusuf mu? Hasip ile Nasip mi?
Hasip ile Nasip daha sonra.
Deli Yusuf’u kim çekmişti?
Atıf abi (Atıf Yılmaz) çekti.
Duygularınızı merak ettim.
Adımı görünce mi?
Evet.
Çok heyecanlandım. Ayşe’yle (eşinden bahsediyor) izlemeye beraber gitmiştik. O zaman sinemalarda öyle galalar olmuyordu. Filmler vizyona girmeden önce sinema yazıhanelerinde izleniyordu.
Projeksiyon cihazımı vardı yazıhanelerde?
Rus makineleri vardı filmler onlara takılır izlenirdi. İki gün sonrada Türkiye’nin birçok salonunda gösterime girerdi.
“Bir senaristin senaryo yazarken nelerin yazılacağını bilmekten çok, nelerin yazılmayacağını bilmesi gerekir.”
Atıf Yılmaz, Ertem Eğilmez’le yaptığınız çalışmalarda neleri öğrendiniz?
Bir film çekilmeden önce yönetmenin, senaryo aşamasında talebinin ne kadar önemli olduğunu öğrendim.
Şöyle bir sahne yazılmış; yatakta bir hasta var. Etrafındaki insanlar konuşuyorlar; “Neyi var? İyileşecek mi?” vs. vs. Ertem Abi bu sahneyi okuduğunda bağırarak şunu söylemişti: “Hastanın başında konuşulmaz.” İnsan acısını ifade edemez. Böyle bir sahne sadece müzik altıdır. Bunları öğrendim. Bir sahneye nereden başlanmayacağını öğrendim. Bugün bile okumam için önüme birçok senaryo geliyor. Önerilerimi söylüyorum. “Buradan başlama diyorum. En azından böyle başlama.” Bir senaristin senaryo yazarken nelerin yazılacağını bilmekten çok, nelerin yazılmayacağını bilmesi gerekir.
Arşiv taraması yaptığımda özellikle 1975 yılında adınız dönemin gazete ve dergilerinde oldukça fazla göze çarpıyor. Deli Yusuf, Hababam Sınıfı, Çirkef, İşte Hayat gibi filmlerle bir anda ön plana çıkıyorsunuz. Bir yıl içinde bu kadar senaryo yazmış olmanız
Yok, yok ama hepsini bir yılda yazılmış ve çekilmiş değil. Mesela biri 1974, diğeri 1975’in sonudur. Bir diğer film 1976 yılında gösterime girmişti.
Yönetmenlerle çalışırken senarist olarak ne gibi sorunlar yaşıyordunuz? Ve onlara nasıl çözümler buluyordunuz?
Atıf Yılmaz’la masa başında, burun buruna çalıştım. Çok saygı duyduğum bir yönetmendir. Ondanda çok şey öğrendim. Fakat bir yerden sonra kendisinin klasikleşmeye başladığını gördüm. Sinema hakikaten zor bir iştir. Yani bir yerden sonra heyecanlar kayboluyor. Bir yapımcının elinde düştüğünüz zaman imkânlar çok kısıtlanıyor. Yeşilçam o kadar çok film ürettiğinde bile film ithal edemiyordu.
Neden?
Az önce söylediğim şey yüzünden: Yeşilçam, Batı sinemasından çok fazla uyarlamalar yaptı. Batı da filmin orijinali yapılmış, uyarlamasını neden alsınlar ki? Uyarlamalar dediğim işte bu yerlileştirme modası Yeşilçam’a çok zarar vermiştir.
Çok haklısınız. Kemal Sunal’la tanışmanız nasıl oldu?
Tiyatroculuk yıllarımdan. Uygur’un tiyatrosunda Murtaza ile tiyatroya başlamıştı. Kendisine hayran olmuştuk. Kemal sahnedeyken alkış tufanı kopardı. Rahmetli Ulvi Uraz’ın** çok emekleri vardır.
Kemal Sunal’la sinema sektöründe nasıl buluşmanız Atıf Yılmaz sayesinde mi oldu?
Hayır. Hababam Sınıfı filmi sayesinde oldu. Şimdi biz başka bir kuşağız Ertekin. Ertem Abi (Eğilmez), Atıf Abi (Yılmaz), Kemal (Sunal), Zeki (Ökten) vs. vs. Her şeyi el yordamıyla öğrendik. Senaryo yazarlığını da, yönetmenliği de, oyunculuğu da. Yaptığımız bütün çalışmalar seyircisini buluyordu.
Senaryo yazarının görevi tam olarak nerede bitiyor?
Çekim bitene kadar bitmiyor. Kendi senaryosunu yazıp çeken yönetmenler var. Onlar için aynı şeyi söyleyemem. Ama eğer bir yönetmen ve senaryo yazarı işbirliği yapılacaksa film bitene kadar o işin içinde tashihler vardır.
Bir öykünün senaryo olarak yazılmasına nasıl karar verirsiniz? Yani sizin kıstaslarınız neler olur?
Yeşilçam döneminde hiçbir senaristin böyle bir tercih hakkı yoktu. Senaryo yazarları çoğu ısmarlama öykülerden senaryo yazıyordu. Nedeni de şuydu: Yeşilçam döneminde ciddi bir yapımcı hegemonyası vardı. Sonra bu hegemonya bölge işletmecilerin eline geçti. Bugün artık teknolojinin imkânları gelişti. İzleyicinin algısı da öyle.
*** Devam edecek… ***