Kurtuluş Savaşı’nı başlatan ilk kurşunun sahibi gazeteci, jöntürk, silahşör Hasan Tahsin’in kurşunlarına Yunan’dan önce beyazperdenin hedef olduğunu biliyor muydunuz?
Ege Görgün (Landlord)
Bazı kaynaklara göre Hasan Tahsin, gerçek adıyla Osman Nevres Recep Bey istiklal mücadelemizin en önemli figürlerinden biri. Yunan askerleri İzmir’e çıktığında gemilerinden gururla inen birliklerin bayraktarını vurup Türkler’in asla teslim olmayacağını ilan etmişti. Bu eylemi, neticesinde şehit olacağını bilerek gerçekleştirmesi onun ne kadar vatanperver ve gözünün ne kadar kara olduğunun göstergesiydi. Ancak Hasan Tahsin ve “İlk Kurşun” hakkında bir takım karşı tezlerin üretildiğini belirtelim. Bu olayın aslında hiç gerçekleşmediği yönünde iddialar da var. İddialarını ise bu olayın, Zeynel Kozanoğlu’nun 1972 tarihli Anıt Adam Osman Nevres “Hasan Tahsin” (İzmir Gazeteciler Cemiyeti Yayını) adlı kitabına dek, Atatürk’ün de yazdığı dahil hiçbir kaynakta yer almamasına dayandırıyorlar.
Hasan Tahsin Meşrutiyet’in ilanının ardından Avrupa’ya tahsil görmeye gönderilen Türk gençlerinden biriydi (1909-1910). Seçilmesi İttihad Terakki’nin sayesinde olmuştu. Yurda döndüğünde Teşkilat-ı Mahsusa tarafından göreve davet edilecek, yurtdışında Türkiye aleyhine çalışan isimlerin bertaraf edilmesinde kullanılacaktı. Operasyon sırasında yakalanıp Romanya’da hapis yatacaktı. Patlak veren I. Dünya Savaşı’nın yarattıği kargaşada firar ederek kurtaracaktı paçayı. Tabi tüm bunlar ayrı ve daha geniş bir yazıyı hak eden farklı maceralar. Bu maceralar her ne kadar halihazırda bir filmi andırsalar da, biz sinemaya bağlanmak için temelini başlığımızda attığımız köprüyü kullanalım.
İstanbul’dan gelen paralarla Sorbonne’da öğrenim gören Hasan Tahsin, o sıralarda sık sık öğrenimine İsviçre, Neuchatel’de devam eden Osman Suavi Kökmen’in yanına gidiyordu. Kökmen Fevziye Mektepleri’nden arkadaşıydı. Birlikte sinemaya gitiler. Filmin başında savaş haberleri veriliyordu ve tam da Trablus’ta devam eden Türk-İtalyan savaşına denk gelmişlerdi. Ancak bu haberden çok Türkleri aşağılayan bir propaganda filmiydi. Perdede şu yazı belirdi birden:
Vive I’talia
A bas les Turcs! (Yaşasın İtalya, Aşağılık Türkler!)
Salonda üç el silah sesi yankılandı. Daha fazla dayanamayan Hasan Tahsin yanından hiç ayırmadığı silahını çekip beyazperdeye saydırmıştı. Küçük salondaki seyirciler panik içinde dışarı hücum ettiler. Polis geldi ve iki arkadaşı karakola götürdü. Karakolda Hasan Tahsin, “Türklüğe hakaret etmeye kimsenin hakkı yok,”
Anıt Adam Osman Nevres “Hasan Tahsin” adlı kitapta yer alan röportajda O. Suavi Kökmen bu yaşananları aynen teyit etmektedir. Olayın devamını da şöyle nakleder Kökmen.
“Neuchatel’de o zaman sadece iki polis vardı. Bunlar da bizi severlerdi. O arada kantonun başkanı da hadiseden haberdar olmuş. Karakola telefon etti. Polis bizi haklı gösterir mahiyette konuştu. Adam araya girdi. Biz kurtulduk.”
Bir sonraki olaydan sıyıramayacaklardır ama. Bir kafede otururken bir genç masalarına bir kart bırakır. Kartta arkasına haçı almış Avrupalılar perişan haldeki Türk askerlerini kovalarken resmedilmiştir. Türk bayrağı yerde yatıyor, kaçan askerlerin üstünde ise bir hilal asılı. Haç hilali kovuyor hesabı. Kartı gören Hasan Tahsin fırlıyor yaka paça yakalıyor kartı dağıtan genci. Bir kabahati olmadığını, bunları üç beş kuruş için başkasının adına dağıttığını görünce genci bırakıyor. Ancak geri döndüğünde İtalyan müzisyen kartı havaya kaldırıp Hasan Tahsin’in damarına basıyor. Hasan Tahsin durur mu, önlerindeki masayı kaldırıp kafasına geçiriyor İtalyan’ın. Sonra yine karakol, yine sorgu sual. Ama bu kez ikisi de sınır dışı ediliyor İsviçre’den. Hasan Tahsin Fransa’ya, O. Süavi Kökmen İstanbul’a.