Epey oldu, bir amca düşmüştü bomba gibi gündeme. Gazetelere, televizyonlara çıkmıştı. Amcanın özelliği şuydu; acayip yalan söylüyordu. Palavranın bini bir para derler ya, öyle işte. Hatta amcanın yalanlarından hazırlanan bir Top Ten gazete sayfalarında yer bulmuştu. Kötü niyetli yalanlar değillerdi, palavra diyebileceğiniz, hani ‘yine yazıyor” diyip gülerek dinlediğimiz türden yalanlardı bunlar. (30 Kasım 2001)
Panama Terzisi adlı filmde de bir yalancı çıkıyor karşımıza. Öyle böyle bir yalancı değil ama, bu konuda öyle başarılı ki kendisi bile inanmış bu yalanlara. Tüm hayatını bu yalanlar üstüne bina etmiş. Yalancı demek biraz ağır kaçıyor aslında, filmde de geçtiği gibi o aslında bir “hayalci”. Geoffrey Rush inanılmaz bir oyunculuk sergiliyor Panama Terzisi’nde. Denilebilir ki filmi tek başına alıp götürüyor. Yakında Anthony Hopkins’in popülaritesine ve rollerine el koyarsa hiç şaşırmayın. Casus rolleri konusunda zaten yüklüce bir deneyime sahip olan Pierce Brosnan’a, “günahkar bir James Bond” tipi çizmekten başka bir şey düşmemiş zaten.
Ve Jamie Lee Curtis… Filmin en büyük sürprizi ondan geliyor. Yeniyetme bir aktrist gibi olduk olmadık yerde cesurca göğüslerini sergileyen Curtis, ilerlemiş yaşına rağmen hayranlarının içini cız ettiriyor. Pierce Brosnan, Halloween serisinde Michael Meyers’in bir türlü akıl edemediğini yapıyor ve bir sahnede Curtis’in “enginlere sığmam taşarım” diyen göğüslerine taarruz ediyor. Bu sahnenin üstünde bu kadar durmam sizi şaşırtmasın, çünkü bence tam da bunun için, yani üstünde konuşulsun diye filme eklenmiş o kısım.
Geoffrey Rush, Panama Terzisi’deki rolüyle diyebilirim ki sinema tarihinin en büyük yalancıları arasına girdi. Sinema hafızamızı şöyle bir karıştırdığımızda dimağımızda yer eden böylesine başarılı kaç yalancı çıkar ki acaba?
Türk sineması’nda ‘yalan’ en önemli malzemelerden biri olmuştur hep. Komedi filmlerinde bol bol kullanılan beyaz yalanlar (fakir delikanlının, ya da genç kızın sevdiği kişiye ya da onun ailesine kendini zengin biri olarak tanıtması en sık kullanılan malzemedir şüphesiz), dramatik Türk filmlerinde iyice kararmış ve büyük acılara yol açan iftiralara dönüşmüştür. Ama yalancı deyince aklıma gelen ilk isim Şener Şen oluyor. Yalanlarıyla yapmadığını bırakmamıştır Kemal Sunal ile İlyas Salman’a. Özellikle Banker Bilo’da bir yalancılık destanı yazmıştır Şener Şen. Filmde her yalanın girizgahı olarak kullandığı repliği unutulmazdır Şen’in; “Tamam yaptım Bilo, ama sor bi niye yaptın diye!”
Panama Terzisi’nin bir sahnesinde uyduracak yalan ararken, televizyonda oynayan pornodan ilham alıp yazmaya(!) koyulan Rush’ı görünce, yine onun ayarında bir yalancı geldi aklıma. Bryan Singer’ın Usual Suspects / Olağan Şüpheliler filmindeki rolüyle Kevin Spacey. (Bu rol Spacey’ye Oscar kazandırmıştı.) Öyle bir hikaye uydurur ki Spacey, polis müfettişini tamamen ikna eder. Polis müfettişi ancak Spacey merkezden çıktıktan sonra fark eder ki; her şeyi uydurmuştur sözde sakat olan bu adam. Panodaki gazete küpürlerinden, bardak çanağın üstünde yazanlardan, kısaca odada ne gördüyse ondan esinlenerek yazmıştır hikayesini. Sakat falan değildir, var olmadığını iddia ettiği Keyser Soze’nin ta kendisidir. Söz konusu sahne, gelmiş geçmiş en iyi final sahnelerinden biri olma özelliğini de taşımaktadır.
Jim Carrey yalancıları canlandırmak konusunda ciddi bir tecrübe sahibi. Cable Guy ve Liar Liar adlı filmlerde bir yalancıyı iki kez canlandırarak; Truman Show’da ise, bu konumuna taban taban zıt bir şekilde, hayatı boyunca bir kasaba dolusu yalancıyla, yalan bir hayatı yaşamış biri olarak çıkıyor karşımıza. Carrey’nin özellikle Cable Guy’da bir “yalancı” nasıl canlandırılır cümle aleme gösterdiğinin altını da çizelim.
Schwarzenegger ve yine Jamie Lee Curtis’li True Lies / Gerçek Yalanlar adlı film isminde olduğu gibi içeriğinde de bol bol kullanıyor “yalancılık” malzemesini. Filmde, herkes birbirine yalan söylüyor. Ayrıca bir de yalancılık yeteneğini zamparalık malzemesi olarak kullanan biri var. Kendisi casus olduğu yalanıyla, kadınların macera tutkusuna hitap edip, onları yatağa atma peşinde…
Jamie Lee Curtis’in rol aldığı ve yalancılardan, sahtekarlardan geçilmeyen iki komedi filmi daha hatırlatalım; A Fish Called Wanda ve Fierce Creatures. Devil’s Advocate /Şeytan’ın Avukatı’nda ise bu kez gerçek bir yalan ustası Al Pacino’nun vücudunda çıktı karşımıza; Şeytan. O Brother, Where art thou? / Nerdesin be birader? adlı film yine sevimli bir yalancıyı George Clooney’i sundu bize. 1992 yapımı Hero’da Andy Garcia, avantajlarını dikkate aldığında hiç düşünmeden bir yalancı olup çıkıyordu. We are No Angels / Biz Melek Değiliz filminde ise Robert De Niro ve Sean Penn bizi gülmekten kırıp geçiriyordu yalanlarıyla. Son olarak, en zararlısından, en kötüsünden iki yalancı örneği size; Luc Besson’un Leon’da Gary Oldman’ın canlandırdığı Dedektif Norman Stansfield ve şu sıralar gösterimde olan süper karate / aksiyon filmi Kiss of the Dragon/Ejderin Öpücüğü’nde Tcheky Karyo’nun canlandırdığı Müfettiş Richard. (İki filmin de senaryosunun Luc Besson tarafından yazılmış olması, iki polis arasındaki benzerliği açıklıyor.)
Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Hatta bu işi hafızanızı biraz zorlayarak kendiniz de yapabilirsiniz. Benimse son olarak diyeceğim şu; yalancılık belki hoş görülen bir şey değil, ama onsuz da hayatın ne kadar sıkıcı bir hal alacağını anlamak için sinemaya şöyle bir bakmamız bile yetiyor…