BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Ercan Dalkılıç

Beyazperdede Geçmişle Hesaplaşmak

Filmlerle Hatırlamak, son dönem sinemamızdan dokuz filmin ışığında toplumsal travma temsillerini etraflıca inceleyen önemli bir çalışma. Akademisyen Sevcan Sönmez ile aynı zamanda doktora tezi olan, uzun bir uğraş sonunda kitaplaştırdığı Filmlerle Hatırlamak’ı konuşmak için bir araya geldik…

Filmlerle Hatırlamak, son dönem sinemamızdan dokuz filmin ışığında toplumsal travma temsillerini etraflıca inceleyen önemli bir çalışma. Akademisyen Sevcan Sönmez ile aynı zamanda doktora tezi olan, uzun bir uğraş sonunda kitaplaştırdığı Filmlerle Hatırlamak‘ı konuşmak için bir araya geldik…

Sevcan Sönmez - Filmlerle Hatırlamak

Kitabınızda “geçmişle hesaplaşma filmleri” dediğiniz filmler ne gibi bir işlev üstleniyorlar sinemamızda? Biraz açar mısınız bu tanımı bizim için?

Ülkede yaşanmış toplumsal travmaları temel anlatı olarak alan filmlere “geçmişle hesaplaşma filmleri”  diyorum. Bunlar çok çeşitli konular. Geçmişle hesaplaşmaya çalışan, toplumsal travmaları ele alan filmler bize, yani izleyiciye bu travmaları hatırlatıyor, hatırlatmakla kalmayıp nasıl yüzleşeceğimizi, nasıl baş edebileceğimizi göstermeye çalışıyor. Elbette bu filmleri yapan yönetmenlerin temel niyetleri geçmişle barışmak, yaşanan travmaları geniş kitlelere ulaştırıp, olayların farklı boyutlarını, çeşitli bağlamlarda sunmak. Ancak asıl soru ya da önemli mesele de burada ortaya çıkıyor. Geçmiş ya da daha yakın dönemde yaşanan toplumsal travmaları sinemada bir şekilde yeniden biçimlendiriyor yönetmen. Bu sırada hangi noktayı öne çıkarıyor, hikayesini neyin üzerinden ilerletiyor, hangi unsurları geri planda bırakıyor, bunları sunarken hangi sinematografik anlatımı kullanıyor… Tüm bu soruların cevabı filmin söyleminin de ne olduğunu bize veriyor. Bu unsurları birlikte değerlendirdiğimizde de birçok geçmişle hesaplaşma filminin çuvalladığını görüyoruz. Filmler ya ana akımdan ayrılamadığı için kendi içerisinde çatışan söylemlere sahip oluyor, ya da bir şekilde daha fazla izleyiciye ulaşmak için popülist bir tavır içerisine giriyor.

-Front-1Ne zaman geçmişle hesaplaşmaya başladı bizim sinemamız? Şu anda da devam ediyor mu bu hesaplaşma?

Geçmişle hesaplaşma hem toplumsal yaşamda hem de sinema alanında zor bir uğraş. Biz gerçek yaşamda geçmişle ne zaman hesaplaşmaya başladık diye sorunca bile net bir şey söyleyemeyiz herhalde.  Ama aşağı yukarı sinemayı etkileyen ve yüzleşmeye çalışılan en büyük travma 12 Eylül ve bu dönemde yaşanan politik baskı, işkenceler. Şu anda kesinlikle devam ediyor, hatta son birkaç yıldır hiç olmadığı kadar yoğun bir ilgi var. Ben tez çalışmama başladığımda incelemek için film seçerken 1990’lı yıllara kadar geriye gitmek istememiştim, bir iki o dönemden de almak zorunda kaldım ama asıl 2000 sonrası Türkiye sineması benim örneklemimi oluşturdu. Film taraması yaparken her geçen gün çeşitli travmalarımıza ilişkin filmin üretildiğini gördüm. Tabi bunlar sayıca popüler film üretimiyle karşılaştırılamaz bile ama bence hepsi de önemli çabalar ve önemli adımlar.

Bu çalışmayı hazırlamaya ne zaman başladınız?

Bu kitap için yaklaşık olarak son altı yıldır çalışıyordum. Doktora sürecimde toplumsal travma konusunda ve Türkiye sineması üzerine çalışmak istediğime karar vermiştim. Bellek, hatırlama, travmalar ve toplumsal travmalar ilgimi çeken bir konuydu. Bir de yaşadığımız coğrafyaya baktığımızda geçmişten bugüne travmaların hiç bitmediğini, hatta her geçen gün yenilerinin eklendiğini görüyoruz. Bu travmalarla nasıl baş ediyoruz ya da edemiyoruz sorusunu sorarken çok iyi kaynaklara ulaştım bunlardan biri Mithat Sancar’ın kitabı Geçmişle Hesaplaşma’dır, bir diğeriyse sinemada toplumsal bellek konusuna değinen Asuman Suner’in Hayalet Ev kitabıdır. Bunlar bu çalışmanın şekillenmesinde öncü oldu diyebilirim. Tabi tez süreci ayrı çalışmanın kitaba dönüşmesi ayrı bir zaman aldı, son iki yıldır da Metis’le kitap üzerine çalışıyorduk.

Sevcan SönmezBir de toplumsal travmalarla ilgili kişisel bir meselem var. Sivas Katliamı sırasında ilkokul 4’e gidiyordum ve ailemle Sivas’ta yaşıyorduk. Aziz Nesin’i çok seven ve kitaplarını okuyan bir çocuktum, 2 Temmuz’da  imza gününe gidecektik bir etkinliğe gittik ortalık karışmaya başlamıştı ve ben Aziz Nesin’e kitap imzalatamadan eve döndük. Birkaç saat sonra televizyonda otelin yandığını korkuyla izledim. Birkaç gün sonraysa otelin oradan geçtiğimizde çok büyük bir dehşet hissine kapılmıştım. İnsanların orada yakıldığını biliyordum, sokağa sinmiş kokuları duymuştum. Bu benim için büyük bir travmaydı, büyüdükçe gördüm ki hepsi unutuluyor, yüzleşmek ve geçmişle barışmak bu topraklarda mümkün değil ya da çok zor.

Peki tam da bu noktada Türkiye toplumsal travmalarla nasıl yüzleşiyor ya da yüzleşemiyor, nasıl ele alıyoruz travmaları?

Bu konuyla ilgili literatüre baktığımızda görüyoruz ki toplumsal bellek özellikle çok kaygan bir zemin. Çünkü toplumsal bellek iktidarın manipüle ettiği bir alan. Biliriz ki tarih de büyledir; bu tarihin nasıl hatırlanacağı da devletin resmi söylemiyle belirlenir, yeniden üretilir, yeniden yazılır ve belli dönemlerde belli politik eğilim ve çıkarlara göre farklı yönleriyle vurgulanır. Böyle manipüle edilen bir alanda, toplumsal travmaları konuşmak, bunlarla yüzleşmek hele ki devletin kendi suçlarını kabul etmeyeceği onca olay varken, yani yok saymak temel politika olmuşken çok zor. Bu konuda Cem Kaptanoğlu’nun çok doğru bulduğum saptamaları var. Diyor ki, “Devletin faili olduğu toplumsal travmaların korku, dehşet ve çaresizlik içinde bıraktığı geniş kesimler, düşman ilan edildikleri için, kayıplarını, acılarını kamusal alanda değil kendi iç alanlarına kapanarak, sessizce yaşadılar (Kaptanoğlu, 2009: 32)”. Travmaların mağdurları bir kere bu toplumda sürekli ötekileştirilmekte ve yas tutamamaktalar. Bu ötekileştirme toplumun büyük bir kısmında var. Travmalara neden olan olaylarda takım tutar gibi bir pozisyon alıp, travma mağdurunu düşman olarak konumlandırıyor kafasında. Bir kere bizim insan olarak kendimize sormamız gereken sorular var, aklıma Ankara Katliamı sonrası yaşanan Konya’daki maçta, ölenleri anmak için saygı duruşu yapılırken ıslıklarla, tekbirlerle bu anmanın protesto edilişi geliyor. Hiç bir acıya, hiç bir yasa saygımız yok ve bu korkunç bir şey. Böyle bir toplumsal bağlamda da toplumsal travmalarla yüzleşmek çok zor. Sinemada da daha da zor çünkü bir yandan da slogan atmayan, sanatsal yönü de olan filmlerle yapmak gerekli…

İlginizi çekebilir...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et