Fransız sinemasının ergenlik dönemi ve karmaşasına dair bir başka film “Being 17” ( Quand on a 17 ans). Ancak André Téchiné kamerasını bir gence veya bir gruba çevirmek yerine gençlik dönemindeki ilişkiler zincirine odaklamayı tercih ediyor. Filmin merkezine Thomas isimli evlatlık bir genci oturtan yönetmen Thomas’ın karakteri ve algısı etrafına farklı karakterler, yerler ve durumlar ekleyerek ondaki gelişimi anlatmaya çalışıyor.
Doğayı ve manzarayı oldukça etkin kullanan yönetmen, Thomas’ı şehirden uzak kasabanın da dışında, üvey anne ve babasıyla dağların arasında yaşayan bir karakter olarak çiziyor. Hayvanlara olan ilgisi yaptığı hayvancılıktan gelen Thomas ileride veteriner olma hayaliyle yaşarken, bir diğer taraftan da üvey olmanın zorluklarını üzerinde taşıyor. Daha önce denemelerine rağmen çocuğu olmayan annenin hamile kalmasıyla Thomas kendini güvensiz hissetmeye ve evde kalabilmek için elinden gelenin en iyisi yapmak zorunda olduğuna inanıyor. Bir taraftan kendini olgulaştırırken, diğer taraftan da gençliğini ihmal ediyor. Haliyle içine kapanan Thomas okulda da kendine bir uğraş bulmak ve sosyal olarak bir yer edinmek adına zayıf gördüğü Damien’e nedensiz yere sataşmaya başlıyor. Sosyal ortamda kendini var etme çabası içinde tesadüfler ve zorlamalar zinciri Damien ve ailesinin içine giriyor, kazanmaya başladığı özgüven de filmin final sahnesinde perçinlenerek Thomas’ın kişiliğini kesin olarak oluşturuyor.
Yönetmenin filmi dönemsel olarak üçe ayırması bir anlamda da işin kolayına kaçtığını gösteriyor. Zira izleyici Thomas’daki asıl değişimi, asıl zorlu süreç olan adaptosyonu göremiyor, yalnızca onun çıkışlarına tanık oluyor. Fransız sinemasının her zaman yaptığı ve muhtemelen de yapacağı gibi filmi hareketlendirmek için sorunlardan ve anormalliklerden yararlanan yapım, karakterlerin abartılı ilişkisine rağmen doğa ve insan arasındaki ilişkiyi göstermesi açısından başarılı. Yine de Altın Ayı yarışının güçlü adaylarından biri olduğuna katılmıyorum.