Body Count (Camping Del Terrore, 1987), yorulmak nedir bilmeyen katil gözünde dönemin permalı, kot gömlekli gençliğinin istatistiğe dönüştüğü Slasher’ların geç bir örneği. Amerikan Filmleri/Avro-Çöp paritesinin yavaş yavaş yeni bir kaynak arayışına girdiği tarihte, İtalyan istismar sinemasının değerli yönetmeni Ruggero Deodato’nun neden böyle bir seçim yaptığını sizler için araştırdık.
Gerçekten de filmin yayınlandığı 1987 yılına gelene kadar, Slasher türünün hem Amerika hem de Avrupa kıtası için doyma noktasına vardığını görebiliriz. ABD’de Halloween ve Friday The 13th’le başlayan debdebe, bir film türü olarak sarsılmaz ve sayısız tekrara dayalı kodlarını yaratırken, Avrupa’da çok önceden filizlenmeye başlamış Giallo’nun önemli örneklerinden de feyz almıştı (Bu konuda özellikle Mario Bava’nın 1971 tarihli Bay of Blood (Reazione A Catena)’sı, benzerlikler açısından ilginç bir örnek). 80’li yılların ilk yarısı, korku sineması açısından gişede büyük sükse yapan Slasher’larla meşgul olunca, İtalyan tür sineması da ilham verdiği filmlerin cazibesine kayıtsız kalamadı (Nightmare Beach, New York Ripper, Midnight Killer). Zira istismar sinemasının üretim pratiği yönetmen ve senarist Luigi Cozzi’nin belirttiği gibiydi: “Bir yapımcıya senaryonuzu götürdüğünüz zaman ilk sorusu ‘filmin nasıl bir şey?’ değil, ‘filmin hangi film gibi?’dir. Bu yüzden sadece Zombie 2’yi yapabiliriz, asla Zombie 1 çıkmaz” (Kim Newman’dan aktaran Koven – La Dolce Morte).
Ruggero Deodato, 80’lere bugün dahi çok konuşulan sıkı bir giriş yapar. Cannibal Holocaust filmi, 1962 tarihli Mondo Cane’nin açtığı yola istismar aşısını sonuna kadar zerk etmiştir. Belgesel kurgusunun yardımıyla şiddet sahnelerinin seyirciyi dehşete düşürdüğü film, Deodato’nun başına büyük dertler açarak ünlenmesini sağlar. İtalya’da gösterime girdikten sonra film toplatılır ama gösterimde kaldığı kısa zaman diliminde çok yüksek hasılat elde eder. Filmdeki oyuncuların gerçekten öldürüldüğü isnadıyla yapılan yargılama, yönetmeni 4 yıl yoğun bir biçimde meşgul eder. Bu zaman zarfında Deodato, Last House On The Left klonu House On The Edge Of The Park (La Casa Sperduta Nel Parco, 1980), Mad Max çeşnili Rambo klonu Raiders Of Atlantis (I Preditori Di Atlantide, 1983) ve Cannibal Holocaust’un daha zararsız (!) bir versiyonu Cut And Run (Inferno In Diretta, 1985)’ı çeker. Suların durulduğu 1987 yılına geldiğimizde yönetmenimiz yanına Mimsy Farmer, David Hess, Ivan Rassimov ve Charles Napier gibi oyuncularla birlikte müzisyen Claudio Simonetti’yi alır ve nihayet ağız tadıyla bir slasher çekme fırsatını yakalar.
Filmimiz öncelikle cinayetlerin işleneceği yörenin ve sakinlerinin takdimiyle açılıyor. Basketbol takımının doktoru Bay Olsen’in kızı Rose, kasabadaki kamp bölgesinde arkadaşı Tom ile vakit geçirmek üzere babasından izin ister. Kamp yeri pek tekin değildir. Yakın zamanda Robert (David Hess) ve Julia (Mimsy Farmer) çifti tarafından satın alınan arazide kızılderili yatırı olduğu ve bir büyücünün lanetini taşıdığı söylentileri vardır. Rose’un babası hava kararmadan geri dönmesi şartıyla Rose’a izin verir. Bu süre Rose’un oynaşmasına ve akabinde katilin işini görmesine yeter de artar bile.
Çevreyi tanıdıktan sonra on beş yıl sonrasına ışınlanırız. İşte slasher filmlerin değişmez unsuru aklı beş karış havada genç güruhu. Burada iki farklı noktadan aynı yöne doğru hareket eden iki farklı genç grubun (=2 kat daha fazla cinayet) Robert ve Julia’nın askerden dönen oğulları Ben’le yollarının kesişmesi ve birlikte kamp bölgesine intikal etmeleri kurgusunun, uzay-zaman ilişkilerinin matematiksel olarak irdelendiği bir çalışmada örnek olarak gösterilmesi gerektiği kanaatindeyim. Şu işe bakın ki film, Batı Almanya’da -aslında ceset sayısına gönderme yapan- “Die Mathematik des Shreckens”, yani “Dehşetin Matematiği” adıyla gösterime girmiş.
Her şey hazırsa sayıma başlayalım çünkü çevre, karakterler ve minik gerilimler derken filmin yaklaşık 1/3’lük kısmı geride kaldı (bakın yine hesap kitap) ve sadık slasher izleyicileri dahi huysuzlanmaya başladı. Yönetmen daha fazla dağılmadan icraata başlıyor neyse ki. Bu bölümün dikkate değer anları arasında, Deodato icadı gençlik eğlenceleri, hiçbir yere yönelmeyen ama kaçıyormuş gibi yapan oyuncuların gevşek bir kamerayla kaydedildiği “takip sahneleri” ve orijinal olmasa da cüretkar birkaç cinayet sayılabilir.
Toplamda 13 ceset sayılan filmin final sahnesinin hikayenin sonuna eklemlenme biçimi ve anlatım tarzıyla bir Giallo’ya daha çok benzediğini söylemem gerek. Neticede bu dönemde İtalyanların Cozzi’nin söylediği gibi ancak Zombie 2’yi çekebildikleri doğru olabilir (Zombie örneği pek doğru olmamış açıkçası), ama bunu yaparken Batı’nın sadece tekniğini (!) aldıkları, filmlerinde kendilerine ait bir izin her zaman var olduğu gerçeği de yadsınamaz.
Camping Del Terrore/Body Count
Yönetmen: Ruggero Deodato
Senaryo: Alessasndro Capone
Oyuncular: Mimsy Farmer, David Hess, Ivan Rassimov, Charles Napier
Yapım: 1987, İtalya-ABD, 90 dk.