Derviş Zaim’in Devir ile başlayan yeni üçlemesinin ikinci ayağı Balık ilk gösterimini Adana’da yapan filmlerden. İnsanın doğayla ilişkisini konu eden üçlemenin ilk filmi belgesel yanı ağır basan bir kırmaydı. İki yıl önce Altın Koza’da görücüye çıkan Devir yerli sinema için taptaze bir nefes ve başarıya ulaşmış cesur bir girişimdi, ne var ki hakkı yendi. Balık ise gerçek karakterlerden yola çıkan bir konvansiyonel sinema örneği ama ne yazık ki Devir kadar yaratıcı değil.
Serkan Çellik
Balık, Bursa yakınlarında bir balıkçı kasabasında geçiyor. Bülent İnal’ın hayat verdiği Kaya’nın kızı Deniz hastadır ve hiç konuşmamıştır. Sürekli doktora gitmesi gereken çocuğun masrafları ailenin belini büker. Annesi Filiz (Sanem Çelik) rüyalarına giren ölmüş dedesine kulak verip uzaklardaki bir gölden daha önce kimsenin görmediği bir tür balık bulup getirir ve Deniz’e yedirmeye başlar. Dedesinin dediğine göre balıkların sonuncusunu yemez, büyütürse bir gün konuşabilecektir. Zira annesi Filiz için aynı senaryo zamanında gerçek olmuştur. Bunlara inanmayan babaysa biriken borçları ödeyebilmek için ekmek yediği gölde zehirli kimyasal kullanarak avlanmaya başlar. Para kazanır ancak doğa intikamını almakta gecikmez, zehirli balıklar bir şekilde Filiz’in ölmesine, Kaya’ın da hapse düşüp memleketinden dışlanmasına neden olur.
Balık yoğun duygularla örülü güçlü bir film, hakkını teslim etmek gerek. Öte yandan senaryosu delikli. Örneğin Kaya zehirleyerek avladığı balıkları halde satarken “bunları bizim buranın insanı yemiyor değil mi, uzak şehirlere gidiyor” tadında bir soru soruyor. Yiyenleri öldürme potansiyeline sahip balıkların katledeceği kişiler ülkenin diğer ucunda olunca sorun yok yani Kaya’a göre. Ortalama yüz elli lira için on kişiyi öldürmeyi göze alan cani bir adam mı bu? Yaptığı şeyin bilincinde olmasıysa hepten korkunç. Hadi diyelim böyle bir adam Kaya, Hitler de insandı güya; peki, karısı öldüğü anda gidip teslim olması? Bu kadar kötü biriyse vicdanı nerden buldu, kızı için her şeyi yapabilecek kapasitedeyse kızını bırakıp neden teslim oldu? Cevap vermek güç.
Filiz karakteri doğa bilinciyle köylüleri uyarmaya çalışıyor. Sürekli balık avlıyoruz, elli yıl sonra göl kalmayacak, avlanmayalım diyor. Herkes ekmeğini düşündüğünden deli gözüyle bakıyor ona. Üniversite hocalarının bile tanımadığı, iyileştirici gücü olan bir balık türü karşısına çıktığında doğaüstü kavramlar söz konusu oluyor. Bu temalar hiçbir bir yere bağlanmıyor, düşünmeye sevk etme amacıyla senaryoda gezinip duruyor.
Yerli filmlerimizde yapılan tıbbi hatalar da hatanın farkına varabilen izleyici için yabancılaşma sebebi. Bir uzmana danışmak, yıllarca emek verilip hazırlanan filmler için çok mu zor? Filiz’in balık yerken aniden yere düşüp ölmesi mesela. On beş saniye içinde çırpınıp ölüyor. Ağız yoluyla alınan bir zehrin karnı ağrıtması, kusturması, belki alerji yapması, organ hasarına sebep olup bir süre sonra öldürmesi gerekmez mi? Filiz’in ölüm şekli doğaüstü diyerek sineye çeksek, Kaya’nın yardım ettiği diğer hastanın aşama aşama rahatsızlanmasını ne yapacağız? Peki, Deniz’in hastalığı ne? Sadece konuşamamaksa neden sürekli ultrasonografi ve manyetik rezonans görüntüleme yapılıyor? Başka rahatsızlığı varsa neden uzun bir süreyi anlatan film süresince semptom görmüyoruz? Yönetmen tercihi mi, çözülmemiş noktalar mı bunlar?
Eminim Derviş Zaim ustanın sorulara verecek tatmin edici bazı yanıtları vardır. Öte yandan bu film başlı başına bir eserse, kendi adına konuşması gerekir. Balık ise susuyor. Sinemasal gücünü seyircinin üzerinde kullanıp onları sessiz tanıklara çeviriyor. Soru sormayıp sadece perdede olanlara şahitlik ederseniz etkileyici bir film Balık. Sorgulamaya başladığınızdaysa cevapsız.
Balık
Yönetmen: Derviş Zaim
Senaryo: Derviş Zaim
Oyuncular: Bülent İnal, Sanem Çelik, Myroslava Kostyeva
2014 / Türkiye / 83 dk.