Memleket hasretiyle Moskova’da yaşamını yitirişinin üstünden yüz yılı aşkın zaman geçti. Şiirleri ve film tadındaki hayat hikayesi hiç unutulmadı. Ne de olsa Nazım Hikmet hakkında pek çok film yapıldı; ancak yazdığı senaryolardan çekilen filmlerden çoğu kişi bihaber kaldı.
“Romantik komünist” ve “romantik devrimci” olarak tanımlanan, siyasi düşünceleri yüzünden defalarca tutuklanıp yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirir dünyaca ünlü Türk şair ve yaşamı boyunca şiirin yanısıra roman, masal ve oyun türünde pek çok esere imza atar. Senaryo yazarlığı ise onun pek fazla bilinmeyen yönlerinden bir tanesidir. Nebil Özgentürk, Karakarga Yayınları imzalı Babayani Zamansız Yazılar adlı kitabında Nazım‘ın fazla bilinmeyen bu yönünü gözler önüne seriyor.
“Yeni bir yılın ilk ayının ortalarında… 15 Ocak 1902’de doğdu… Doğduğu şehre dönmedi bir daha… Geriye dönmeyi sevmezdi… Kimi insan otların, kimi insan balıkların çeşidini bilir… O ayrılıkların… Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını… O hasretlerin… Sözün kısası dostlar… O gün, yani 1962’nin bir Temmuz sabahında… Berlin’de kederden gebermekte olsa da… İnsanca yaşadı diyebiliriz… Ben şairi, Yeşilçam Sokağı sakinlerinden biri olduğu yılları anlatarak anacağım….”
Bu sözlerle başlıyor Nazım‘ın sinemasını anlatmaya, Nebil Özgentürk. Nazım‘ın kalem oynattığı senaryolardan çekilen filmler arasında neler yok ki… Barbaros Hayrettin Paşa, Lale Devri, Bataklı Damın Kızı, Karım Beni Aldatırsa, Kanlı Nigar, Söz Bir Allah Bir, Cici Berber, Şehvet Kurbanı, Milyon Avcıları… İşte bu filmlerin senaryolarında onun emeği olduğu pek bilinmez. Ne de olsa Nebil Özgentürk‘ün belirttiğine göre senaryolarını kendi adıyla yazmaz Nazım. Selma Legarlöf‘un “Tösen Fran Stormyrtorpet” adlı öyküsüyle, İsveçli yönetmen Victor Sjöström‘ün “Bataklık Kızı” filminden Hasan Cemil Çambeli‘nin uyarladığı öyküyü senaryolaştırırken olduğu gibi, Mümtaz Osman adını kullanır.
“Tüm bu filmlerin senaryoları Nazım‘dan çıkma ama dikkatinizi çekerim Mümtaz Osman adıyla, çünkü şair ya aranıyordur ya da aranacaktır. Yasaklı yıllar ortamı bir yana, bu filmlerin ayrıntılarında dolaştıkça ortaya öyle bir Nazım sineması çıkıyor ki, dizelerindeki toplumcu, muhalif tavırla hiç de örtüşemiyor. Yüzyıllara kalabilecek bir eser göremiyoruz tabii. Mesela 1930’ların Milyon Avcıları filminde, Nazım şöyle bir söz yazar filmde geçen şarkıya; Güle aşık bülbül gibiyim, aşığım bülbül gibiyim.”
Müstesna şair Nazım‘ın bu tür film senaryoları için neden kalem oynattığını düşününce, nedenin ‘tamamen duygusal’ olduğu akla gelir, Cem Yılmaz‘ın yıllar önce rol aldığı bir reklamdaki deyişiyle… Nazım Hikmet de olsan bir şekilde geçim derdine çare bulmalısın sonuçta. Özgentürk‘ün sözleri de bunu doğrular gibi. “… Bu arada ekmek teknesine de katkı sağlamış. Belli ki tüm bu siyah byaz zamanlarda, Nazım‘ın karabasana dönüşen hayatında müthiş hafifleme olmuş. Belli ki hiç kimse onun kadar eğlenmemiş! Her şey o kadar hoş gelip geçmiş ki… Yaşasın Mümtaz Osman! Yaşasın Sinema! Yaşasın Nazım!”