Altan Erbulak’ın kızı Ayşe Erbulak yıllardır yaşadığı Norveç’ten elinde bir polisiye romanla döndü. Hafiye Karılar dizisinin ilk macerası Çok Şekerli Ölüm’de Medcezir Dedektiflik Bürosu’nun iki sahibesi yüksek şeker komasının sebep olduğu şüpheli ölümleri araştırıyorlar. Ayşe Erbulak’la polisiye edebiyatı ve kitabı üstüne konuştuk.
Ege Görgün (Landlord)
Neden polisiye?
Polisiye roman benim zaten çok sevdiğim bir tür. Genel olarak kitap okumasını çok severim ama polisiyeye duyduğum ilgi bir başkadır. Onca kitabı okurken hep kafamdan kurgu da yapmıştım. Sonra Norveç’te yaşarken daha rahat bir vakte sahipken yazmaya koyuldum.
İsveç bir polisiye geleneği üretmiş bir ülke. Siz uzun zamandır komşusu Norveç’te yaşıyorsunuz. Sizce bu başarılarının ardındaki sır ne?
Norveç’te de Karin Fossum, Jo Nesbø gibi çok sıkı polisiye yazarları. İsveç’in yazarlarına da ayrıca hayranım; Henning Mankell, Stieg Larson mesela. Bu başarının ardında kışları karanlık geçmesi etken olabilir mi diye düşündüm bir an ama bu kadar basit değil elbette. Her iki ülkenin toplumu çok okuyan bir toplum.
Sizce Türkiye’de bir polisiye geleneğinden, kültüründen söz edilebilir mi? Son yıllarda popüler polisiye romanlarının sayısı oldukça arttı.
Bence Türkiye’de polisiye geleneği ve kültürünün arttığını söyleyemeyiz. Çok az polisiye yazarı var. Ahmet Ümit farklı bir tarz yarattı, daha edebi daha ağır polisiye yazıyor. Ben ilk kitaplarını hızla okur daha çok severdim, heyecanla yenilerini beklerdim ama son kitaplarını aynı hızla okuyamadım. Çok sıkı bir polisiye okuru olarak çoğu yazarın ilk kitaplarından daha lezzet almıştım açıkçası.
Hangi polisiye yazarlarını takip ediyorsunuz? Klasikler içinden ilham aldığınız isimler, eserler var mı?
Agatha Christie zaten tartışmasız idolüm ve hayran olduğum bir polisiye yazarı. John Grisham, Henning Mankell, Karin Fossum, Stieg Larson’a bayılıyorum. Grange’ı da çok severdim, heyecanla yeni kitabını bekler, hemen alıp bir solukta okurdum ama onun da son 2 kitabından aynı tadı alamadım. Son çıkan kitabını “elimde daha okumadığım kitaplar var onlar bitsin sonra alırım” diye düşündüm ve almadım ama sonunda alırım illaki. Yerli de bir iki yazar vardı beğendiğim ama onlar da çok tekrara düştüler.
İyi bir polisiye romanın sırrı kurguda mı saklıdır sizce, karakterlerinde mi? Yoksa “esas oğlan/kız” mı belirler romanın başarısını?
Polisiye romanın sırrı bence kurguda saklıdır. Okuyucu sona doğru “hadi be” diyebilmelidir. Bir de çok sade ve hemen herkesin anlayacağı bir dille yazılmalıdır. Ben polisiyede esas kız ve erkeğe pek inanmam.
Hafiye Karılar uzun soluklu bir seri olarak mı hayal edildi?
Hafiye karılar şimdilik üçleme olacak. Zaten ikinciyi yazıyorum, üçüncü içinde kurgu yapıyorum. Eğer okuyucu beğenirse belki bir dördüncüyü de yaparım.
Ana karakterlerinizi oluştururken size gerçek hayattan esin kaynağı teşkil eden birileri oldu mu?
Sadece ana değil ara karakterlerim de gerçek ve canlı insanlar. Romanımdaki herkes canlıdır ve biridir…
Kitabınızda Yener Çakmak’ın ilüstrasyonları yer alıyor. İlüstrasyon tercihi, isteği biraz da çizer bir babanın kızı olmaktan mı geliyor?
Ben hem çizer kızıyım hem de çizer yeğeniyim. Geçen ekim ayında kaybettiğimiz dayım Firuz Aşkın çok değerli bir ressam çok iyi bir illüstratördü. Öyle bir ailede büyümüş olmak beni acaip çizgi romana itti. Kendim çizemediğimden çok iyi bir okur oldum. Kitaplarımın sade bir dille olmasına özen gösterdim, çizgiyle süsleyip daha da rahat okunur hale gelmesini istedim…