Yıllardır sinema kamerasının hem önünde, hem de arkasında olup bitenlerin takipçisi olan Agah Özgüç Bir Sinema Yazarının Günlüğünden Aykırı Notlar‘da anılarını, arşivini ve birikimini bu kez biraz da magazinel maksatlı bir araya getirmiş.
40 yıllık gazeteci derler ya, o 40 yıllık gazetecilerden de eski. Yeşilçam’ın efsane isimleriyle olduğu kadar, perde arkasında kalan, göz ardı edilen şahsiyetleriyle de aynı masaya oturmuş, onlarla icabında en mahrem konularda sohbet etmiş, icabında dertleşmiş, hatta yeri geldiğinde birbirlerinin boğazına sarılmışlar. Yeşilçam durmadan film üstüne film çekmiş. Agah Özgüç de, deyim yerindeyse kendi kamera olmuş ve Yeşilçamı çekmiş yıllar boyunca. Böyle bir yakın ilişki kurunca da ister istemez Türk sinemasının hafızası ve kara kutusu olmuş.
Bugüne kadar yazdığı pek çok kitapla hafızasındaki bilgileri, arşivindeki görselleri ve not ettiği istatistikleri bizimle paylaştı Özgüç. 4 ciltlik Türk Filmleri Sözlüğü, Türk Sineması Sansür Dosyası, 100 Filmde Başlangıçtan Bugüne Türk Sineması, Türk Sinemasında İlkler, Türk Sinemasında Cinayetler ve İntiharlar Dosyası, Türk Yönetmenler Sözlüğü , Türk Sinemasında Cinselliğin Tarihi gibi kitaplar bugün eşsiz olma niteliği taşıyan kaynak eserler. Bunların dışında anılarını yüceltmek, yetişemeyenlere onları tanıtmak adına büyük oyuncuların kitaplarını yazdı: Arkadaşım Yılmaz Güney, Türkan Şoray, Peçete Kağıdındaki Anılar – Cahide Sonku böyle kitaplardı.
Bir Sinema Yazarını Günlüğünden Aykırı Notlar tüm bu kitaplardan daha farklı bir üslupta kaleme alınmış yazıların bütünü. Özgüç’ün Yeşilçam anılarından ve Türk sinemasındaki gelişmeler, olumsuzluklar üstüne düşüncelerini dile getirdiği kısa makaleler çıkıyor karşımıza. Yeşilçam anılarına baktığımızda Özgüç’ün düzeyli bir magazin dili tutturduğunu ve bugün magazin denince akla gelen “bayağılığın” yanında üslubunun çok zarif kaldığını görüyoruz. Ama neyse ki tüm zarafetine rağmen konuyla ilgili herkese ilginç gelecek ufak tefek sırları ifşa etmekten kaçınmıyor. Türkan Şoray’ı kollamak adına boğazına sarılan yapımcının, gala gecesinde içkiyi fazla kaçırınca filmi seyretmeden eleştiri yazısı yazan sinema yazarının, film afişleri aracılığıyla birbirine sataşan iki ünlü yönetmenin, kadın oyuncusuna adeta mezalim uygulayan bir diğer ünlü yönetmenin hikayesini isimlerini vererek anlatıyor. Agah Özgüç’ün arkadaşım dediği Yılmaz Güney tarafından 15 gün evden çıkmama cezasına çarptırıldığı, Füsun Önal’ın Atilla Dorsay’ı Doğan Hızlan sanıp muhabbete girişmesi, Salah Birsel’in bir zamanlar sinema yazarlığı yaptığı da yine kitaptan öğrendiğimiz diğer eğlencelikler.
(Eminim, Salah Birsel bugün yaşasa sinema yazarlığı yapacak mecra bulamazdı. Çünkü artık basında sinema yazarlığı yapmanın en büyük şartı “yazabilmek” değil, “torpilli” olabilmek, birilerine yakın olabilmek. Ne kadar yükseleceğiniz ne kadar yüksekte tanıdıklarınız olduğuyla doğru orantılı. Sinema yazarlığı (aslında herhangi kültür sanat yazarlığı) bugün artık “herkesin yapabileceğini düşündüğü bir şey” hatta daha da kötüsü “acemileri mesleğe ısındırma basamağı” olarak görülüyor. sonra bu insanlar gazetelerde yazıyor, dergiler yapıyor. Boşuna dememiş rahmetli İslam Çupi, “Mesleğinize iyi sahip çıkın. Gazetecilik bir gün zengin çocuklarının hobisi olacak” diye. Usta gazeteci bugün yaşasaydı haklı çıktığını görürdü ve haklı çıktığı için üzülürdü. Bizim de ayıbımız bu mesleğe sahip çıkamamış olmamız. Zengin çocuklarına, yönetici akrabalarına, sosyeteye kaptırdık kalemleri, köşeleri…)
Agah Özgüç arşivinden yalnızca Salah Birsel’in sinema yazılarını değil, Fikret Hakan’ın zamanında haftalık bir dergiye, Büyük Gazete’ye verdiği ilanı da gün ışığına çıkartıyor.
“Film mevsiminin başlaması dolayısıyla: Sette paltomu tutacak, makyaj takımlarımı taşıyacak, gardirobumu düzenleyecek, randevu saatlerimi ayarlayacak, icabında kahvaltımı yatağıma getirecek, telefonlarıma cevap verecek, sık sık aşık olacak, şirketlerle anlaşmaları düzenleyecek, FAKAT… Benim paramla yazıhane tutup ismimi istismar etmeyecek, yüzüme gülüp arkamdan konuşmayacak, muayyen ONDALIĞIN’dan fazlasını istemeyecek, ufak menfaatler için karısını boşamayacak: Bazı mahrem meseleleri görüp duymayacak sineye çekecek… Ve bütün bunların üzerinde: KOVDUĞUM zaman HAYSİYETLİ olup gidecek: Bir menajer arıyorum.
İmza: Fikret HAKAN.”
Kitapta hep tanıdık isimler yok. Adını ilk defa duyacağınız ama Türk sinemasına karanlıkta kalarak hizmet etmiş pek çok kişiyi tanıyacaksınız bazı yazılar sayesinde. Kitabın editoryal eksiği olarak göze çarpan ise yazıların altında tarih bulunmaması. Oysaki yazıldığı tarih bilinse daha anlamlanacak yazılar var kitapta. Bir de keşke eğer daha önce yayımlandılarsa, nerede yayımlandığını bilseydik yazıların. Çoğu bir dergi, ya da gazete için yazılmış köşe yazıları izlenimi veriyor bize. Ama nerede, ne zaman yayımlanmışlar kitabın hiçbir yerinde belirtilmiyor. Agah Özgüç gibi önemli bir arşivcinin kitabına yakışan bir şey değil bu.
Son söz: Agah Özgüç’ün kitabı hem keyifli bir belgesel, hem de Türk sinemasıyla ilginçliklerin derlendiği değerli bir kaynak. Magazin yanı ağır basan bir tarihçe. Ama Agah Özgüç’ün tüm tabuları darmadağın edecek anılara ve bilgilere sahip olduğuna; eğer gerçekten Yeşilçam’la ilgili gözünü budaktan esirgemeyecek bir magazinel kitap yazacak olsa Türkiye’nin gündemini aylarca meşgul edecek sansasyonel patlamalar olacağına adımız gibi eminiz. Keza aynısını bir diğer usta Giovanni Scognamillo için de söylemek mümkün. Ama bu İstanbul beyefendileri bunu yapmayarak, sınırları belirsizleşen magazin basınına zarafetleriyle adeta ders veriyorlar.
Bir Sinema Yazarının Günlüğünden Aykırı Notlar
Agah Özgüç
+1 kitap
189 sayfa
Fotoğraf: Muhsin Akgün