Romance (romantik film kulağa hoş gelmiyor, aşk filmi de tam olarak karşılamıyor) türünde olduğu sürece hemen her filmi izleyebilirim sanırım. Keyifle izlemek ayrı bir mesele, ancak sınırlarımı gerçekten zorlayan birkaç örneğe rağmen bile bugüne dek hiçbir romantik filmi yarıda bırakmadım. “Aşkın Seçimi”ne (The Choice) dayanabildiğime göre bırakacak gibi de durmuyorum.
Dürüst olmak gerekirse bir Nicholas Sparks filminden daha fazlasını bekliyor insan. “The Notebook” ve “The Longest Ride”ın ardından en azından farklı bir deneyim, adı itibariyle de seçimin vurgulanacağı bir yapım görmeyi istiyor. Ancak “Aşkın Seçimi” maalesef klişeleşmeyi ve çifte final yapma yolunu seçiyor. Teresa Palmer’ın çabaları, Benjamin Walker’ın karizması, Tom Welling’in Smallville’den kalma soğukluğu bile filmin farklılaştırmayı başaramıyor.
Büyük vaatleri olan film özünde sıradan bir kötü (seksi) çocuk hikayesi. Kadınları parmağında oynatan Travis (Walker) yine de akşamları evinin bahçesindeki yalnız şezlonga uzanıp gecenin karanlığında deniz manzarası izler. Çünkü o hemen her filmde olduğu gibi çevresinde çok fazla insan olan yalnız biridir. Fakat hemen yanındaki eve Gabby’nin (Palmer) taşınmasıyla Travis’in hayatı değişmeye başlar. İlk görüşte farkında olmaksızın etkilendiği bu kadını elde etmenin zorluğuyla ona daha da aşık olur, onu sevdiğinin elinden alıp kendi yanına çeker. Gabby de bu sırada duvarlarını yıkar ve bu çapkın erkeğin onu elde etmesine izin verir.
Genel hatlarıyla böylesi alışıldık bir hikayeye sahip olan “Aşkın Seçimi” kendi için yeterli olan 60-70 dakikalık süreyi aşıp 120 barajına dayanarak açıkçası ipin ucunu kaçırıyor. Nereye gideceği, nasıl devam edeceğini bilmez bir havada izleyicinin sınırlarını zorluyor. Walker ve Welling’in birbirine çok benzeyen oyunculuğu ise filmi daha da sıradanlaştırıyor. Yönetmeninden, senaristine, yapımcısından oyuncusuna daha iyi bir ekiple çalışılsaydı belki daha farklı bir manzarayla karşılaşırdık, zira kitabının film kadar yavan olduğuna inanmıyorum, inanmak istemiyorum.
“Aşkın Seçimi” gerçekten de bir hayal kırıklığı oldu benim için. Hem yakın zamanda izlediğim iyi romance filmleri hem de filmin vizyona girdiği dönem de bu anlamda etkili sayılır, fakat bugün veya yarın izlemiş olmam bu filmin vasatın altında kaldığını değiştirmeyecek. Olumsuz eleştiri yazmayı sevmeme rağmen hakikaten üzüldüğüm ve hakikaten hayal kırıklığına uğradığım için söylemek bütün bunları zorundaydım.