“…
belleğin unutuş çılgınlıklarında
bilinmeyen organizmalar dönüştürürken
bedenlerimizi duygularımızı ben’imizi
çürüyorduk… kaçış yoktu… çıkış da…”
Nilgün Marmara, Beklemek
Tuncer Çetinkaya
Çıkışsızlığın Betimlemesi
Yeşim Ustaoğlu’nun merakla beklenen son filmi Araf, uzunca bir bekleyişin ardından dün itibarıyla gösterime girdi. Film, bir benzin istasyonunda, kendisine âşık olan Olgun ile birlikte çalışan Zehra’nın öyküsüne odaklanıyor. Doğduğu yerde ölmeye itirazı olan Zehra, televizyonun doldurduğu hayatı adına bir çıkış ararken, çalıştığı mekâna gelen kamyon şoförü Mahur’la karşılaşınca, trajediyle noktalanacak bir öykünün ana karakterine dönüşüyor.
Filmografisinde Güneşe Yolculuk, Bulutları Beklerken ve Pandora’nın Kutusu gibi ödüllü filmler barındıran yönetmen, geçmişin yarınlarını belirlediği karakterlerden farklı olarak “bugünü yaşayan” kahramanlarla örülü filmini, Karabük’te çekmiş. Sanayi bölgesi olgusunun Antonioni’den çok farklı işlediği; ama hayaletiyle karşılaşmanın her an mümkün olduğu bir coğrafyayı öyküsünün öznesi kılan Araf için karamsarlığın resmi ve gerçek bir çıkışsızlık betimlemesi tanımlamaları kullanılabilir.
Mahkûm Hayatların Arasında
İlgilenmediğimiz, algımızı kapalı tuttuğumuz, modern dünyanın hızlı akışına karşın küçük hayalleriyle var olmaya çalışan sıradan insanların yaşamına eğilmek istediğini söyleyen Ustaoğlu, bir yanıyla da böylesi bir iklimde aşk kelimesinin anlamını sorguluyor. Sineması adına kimi farklılıklar içeren filmde, orta sınıf ahlakını işlediği öykülere mola veren yönetmen, kamerasını bu kez yaşamları iş ve ev arasına hapsolmuş olan alt sınıfların mahkûm hayatlarına, tarafsız ve soğukkanlılığını yitirmeyen bir bakışla yöneltiyor. Tabii, önceki filmlerinden aşina olduğumuz geniş plânlar ve gerçekçi görüntüler eşliğinde.
Fasit Daire
Üçüncü Sayfa insanını derin bir kadercilikle ele almasıyla eleştiriye tabi tutabileceğimiz Araf, zincirlerini kırma şansının yok denecek kadar az olduğu kahramanlarını böylesi bir dünyaya hapseden muhafazakârlığın teşhiri olarak da okunabilir; ancak çıkışsız olma haline film boyunca vurgu yapılması, yapıtı bütünüyle karamsar olarak nitelendirmemizi zorunlu kılıyor. Buna rağmen Araf, böyle bir iddiaya sahip görünmemekle birlikte mevcut durumun ideolojik nedenlerine kafa yorulmasını sağladığı oranda önemli hale geliyor; sorunun başladığı yer olan, tabularla ve değer dünyasıyla örülmüş aileye dönülmesiyle oluşan fasit daireye vurgu yaptığı veya Andy Warhol’un (ve Yalçın Çakır’ın!) selâmlandığı televizyon vurgusuyla anlatısını güçlendiriyor, sosyolojinin gerçekliğiyle temas etmemizi, yüzleşmemizi sağlıyor.
Bir Başka Taşra
Zeki Demirkubuz’u ayırmak kaydıyla, son dönemlerde övgüye boğulan ve sinemamıza uluslararası çevrelerde de itibar kazandırdığı söylenebilecek filmlerde taşrayı; kentin karşısında, yozlaşma karşıtlığında konumlandıran ya da metafizik / tasavvufî yorumlar eşliğinde kavramayı deneyen yapımlarda izlemek adeta bir alışkanlığa dönüşmüştü. Olguya alt sınıfları göz ardı etmeksizin bakma eğiliminin Bir Zamanlar Anadolu’da ile önemli bir virajı dönmesinin ardından, Reis Çelik’in Lal Gece‘si ve Araf‘la birlikte gelinen noktanın kalıcı olup olmadığını önümüzdeki dönemde daha iyi anlayacağız. Bir başka deyişle, bakalım, çoktandır unutulmuşa benzeyen; -Nâzım’ca söylersek- ekmeğin, pirincin, şekerin, kumaşın ve kitabın kendisinden başka herkese yettiği “Büyük İnsanlık” yeniden keşfedilip, bir kez daha sinemanın ana aktörlerinden biri haline dönüşecek mi? (Venedik’te, filmi en çok alkışlayan yönetmenlerden birinin Ken Loach olmasının bize ümit verdiğini sözlerimize ekleyelim.)
Nasıl Bir Gelecek?
Son bir not: Yeşim Ustaoğlu’nun, Sinema Turkuvaz’da Müjde Işıl ile gerçekleştirdiği söyleşinin sonucunda “Biz nasıl bir gençlik yetiştirmeliyiz, onlara nasıl bir gelecek vaat etmeliyiz ve insana birey olarak ne kadar değer vermeliyiz ki onlar Araf’tan çıksınlar ve hayallerini televizyondan devşirmesinler” yorumu ortaya çıkıyordu. Bu bakış, “aydınlanmaya” yakın tarihten iyi niyetli bir bakış denemesi olan, Ali Adnan Özgür’ün Toprağın Çocukları ile birlikte düşünüldüğünde daha da anlam kazanacağa benziyor. “Bir bebekten katil yapan karanlığı yok etmeden başarılı sayılmazsınız” şiarıyla yola çıkan Tonguç’ların ve dolayısıyla da “özgür nesiller” idealinin Araf‘ta görüldüğü gibi nasıl yok edildiğine tanıklık etmek, filmdekine benzer bir karamsarlığa sürüklenmemize neden olsa da…
Yönetmen: Yeşim Ustaoğlu
Senaryo: Yeşim Ustaoğlu
Oyuncular: Özcan Deniz, Neslihan Atagül, Barış Hacıhan
Yapım: 2011 / Türkiye / 126 dk.