Murat Erşahin her hafta size vizyona yeni giren filmleri tanıtıp öneriler veriyor ya, burada da benzer bir servisi bana sunuyor. Kendimi ellerine teslim ettim ve genellikle onun önerdiği filmlere gidiyorum. Bazen birlikte bazen de yalnız… Günde üç film izleme prensibiyle hareket ediyorum buraya geldiğimden beri. Pazartesi şu filmleri izledim mesela…
Bukowski’den uyarlama Factotum, Mutfak Hikayeleri, Eggs gibi filmlerine bayıldığım Norveçli yönetmen Bent Hamer imzalı O’Harten. Yine yalnızlığın ve sıradanlığın destanını yazmış Hamer. 40 yılın ardından emekli olan hızlı tren sürücüsü Odd O’Harten emekliliğinin ilk gününde Odysseus’u kıskandıracak bir şehir macerası yaşar. Bu aynı zamanda bir kendini arayış, bir kendinle hesaplaşma turudur.
Yeşim Ustaoğlu’nun San Sebastian Film Festivali’nde En İyi Film seçilen son çalışması Pandora’nın Kutusu günün ikinci filmi. Başrollerde Tsila Chelton, Derya Alabora, Onur Ünsal, Övül Avkıran var. Batı Karadeniz’de bir yayla evinde doğup büyümüş olsalard da artık metropolün bir parçası olmuş ve bir şekilde “oyunu kaybetmiş” üç kardeşin ve köyden getirip yanlarına almak zorunda kaldıkları Alzeimer hastası annelerinin hikayesini anlatıyor film. Türk sinemasına değer katan bir film olduğu kesin. Oyunculuk olarak çok başarılı olan ama Türkçesi sırıtan anne rolündeki Chelton’a yer vermesi Ustaoğlu’nun asıl hedefinin Türkiye değil, yabancı festivaller olduğunun göstergesi gibi.
Son filmimiz ise yazdığı Tersyüz ve Eternal Sunshine of the Spotless Mind gibi senaryolarla Hollywood’a hikayeleme konusunda yeni bir açılım getiren Charlie Kaufmann’a aitti: New York Yanılsamaları. Kaufmann bu kez kamera arkasına da geçmiş üstelik. Ama içerdiği metindeki deha pırıltılarına rağmen karmaşık, uzun, yorucu, izlenmesi zor bir film ortaya çıkmış bu metinden. Filmi çekerken o filmi seyicinin de izleyeceğini akıllarından çıkarmasalar keşke edebiyatı güçlü yönetmenler.