Emin Alper’in ikinci filmi Abluka (Frenzy) ilk sahnelerinden itibaren iyi bir prodüksiyona sahip olduğunu, üzerine düşünüldüğünü, para kazanmak ya da film yapmak için yapılmadığını hissettiriyor. Karşımızda büyük emek ürünü, güncel yerli film piyasası içinde konumlandırılması güç bir iş var.
Serkan Çellik
Yirmi iki yıllık hapis cezasının bitmesine iki sene kalan Kadir, şartlı tahliye ile salınır. Şart, kardeşinin yaşadığı kenar mahalledeki çöpleri toplar gibi yaparak istihbarat sağlamaktır. Çocuk yaşta koptuğu kardeşi Ahmet‘in hayatında yeniden yer etmek isteyen adam, Ahmet’ten çok arkadaşları Ali ve Meral çifti tarafından kucaklanır.
5. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali kapmasında izleyiciyle buluşan Abluka bittikten sonra ufak bir soru-cevap bölümü yapıldı. İzleyicilerden gelen “filmin adı neden değişti” sorusuna Emin Alper “yan hikayeyi attığımız için” yanıtını verdi. Gerçekten de 34. İstanbul Film Festivali Köprüde Buluşmalar kapsamında Work in Progress’e seçilen projenin adı Kadir ve Kardeşleri idi. Bunu bilmek önemli çünkü Abluka’yı izlemek kocaman bir çukura bakmak gibi. Ustaca örülmüş, içinde ne olduğunu merak ettiren ancak derinliğini kestiremediğiniz bir boşluk var karşımızda.
Abluka izleme deneyimi aşağı yukarı şöyle: Filmdeki diyalog yazımı ve repliklerin oyuncuların ağzına oturuşu mükemmel. Öyle ki, hiç susmasınlar istiyorsunuz. İlk yarım saat bu şekilde karakter tanıtımıyla, harika yazılmış diyaloglarla geçiyor. İlk biçimsel deneme, Ahmet’in evinin dışında gördüklerimiz sırasında içeride olanların geriye dönük verilmesiyle yaşanıyor. O an sebebini anlayamıyoruz bunun. Zaman geçtikçe tekrarlar dışında hiçbir şey olmamaya başlıyor. Hala iyi yazılmış diyaloglar mevcut ancak bu insanların günlük yaşamlarını daha ne kadar izleyeceğiz diye düşünmeye başlıyoruz. İşi köpekleri öldürmek olan Ahmet’in yaralı bir köpeği eve alması gibi sevimli ama küçük yan hikayelerle oyalanıyoruz. Sonra ne oluyorsa Ahmet’in gerçeklikle bağı kopmaya başlıyor. Kadir, Ali, Meral, abluka altındaki mahalle derken her şeyi unutup onun zihnindeki problemlere odaklanıyoruz. Çok uzun ve tekrarlara mahkum edilmiş bu bölümün ardından başa dönüp bu sefer de aynı zaman dilimini Kadir’in gözünden izlemeye başlıyoruz. O an anlaşılıyor anlatım biçimi ama ne fayda. Ölü boşluk, seyirci ile filmin arasını açıyor bir kere. Keşke geriye dönmek için bu kadar beklenmeseymiş.
Abluka, Türkçe adının hikayesi gibi başlıyor aslında. Polis kuşatması altındaki mahalle tasviri başarılı. Polis araçlarının ve figürasyonun kullanımı, her an bir yerde olay olacak gerilimi tansiyonu yükseltip filme bağlıyor. Derken birbirinden iyi niyetli ve sevilesi insanların öyküsüne dönüşüyor film. Sokaktaki gerilimi unutup kim kimden hoşlanıyor acaba noktasına geliyoruz. Çok geçmeden bundan da vazgeçiliyor ve bu film ne anlatıyor dedirtecek kadar uzun süre amacını anlayamadığımız sahneler izliyoruz. Bunlar da bitince önce Ahmet’in sonra Kadir’in paranoyak sanrılar görmesine, gerçekle bağlarının kopmasına geliyor sıra. Evet bu toplum, devlet baskısı ve şartlar hepimizi delirme noktasına getirebilir ancak Ahmet de Kadir de şeker gibilerdi az önce? Ahmet’in derdi karısı ve çocuklarıydı, terk edip giden ağabeyi Veli’ye bile hakkı helaldi? Kadir yirmi sene sonra özgürlüğüne kavuşmuş, her şeye teşekkür eden, mülayim, verilen görevi yerine getirmeye uğraşan efendi biriydi? Nasıl delirdiler bu kadar çabuk? Hayır, toplum delirtti diyemezsiniz. Çevresel faktörler başlangıçta çok iyi verilmiş olsa da sonradan sadece fon olarak kullanılıyor ve bu karakterler o fonda yaşamaya dirençli görüntüsü çiziyor.
Bir de Veli hikayesi var. Büyük ihtimalle atıldığı söylenen öykü onunki. Dağa çıktığı bilinse de dile getirilmeyen biri gibi Veli. Örgüt içinde önemli konumda. Ancak bu hikaye anlatılmadığı için “kayıp aranıyor” seviyesinde kalıyor. Sacayağının bir tarafı eksik. Emin Alper 90’ları anlattığını söylese de, ellerde 2000’li yıllarda kullanılan cep telefonları, arka mahallede yükselip duran siteler var. Zamansız ve mekansız bir hikaye anlatıyorum dese de, hem zaman belli hem de mekan. Malzemesinin geçtiği dönemi çok iyi bilen, bildiği şeyleri üstü kapalı anlatmak isteyen, üstünü kapatayım derken fazla sadeleştiren ve sadeleşme yolunda önemli noktaları yok eden bir sinemacı var karşımızda.
Bütün bu kaçırılmış fırsatların ötesinde, Alper’in iyi bir anlatıcı olma yolunda ilerlediğini iddia edebiliriz ancak yönetmenliği konusunda aynı şeyleri söylemek güç. İlk filmindeki sadeliğe inat planlanmış çirkin çerçeveler, dikkat dağıtan açılar, oyuncuları zor durumda bırakan mizansenler yaratmış ve filmini kötü çekmiş. Tepenin Ardı’nda olduğu gibi varlığını hissettirmeme yolunda devam etmeliydi belki de.
Abluka’nın meziyetlerini tüm eksik, fazlalık, sarkma ve dağılmalara rağmen takdir edebilir ya da bir çuval incirin berbat edildiğine hükmedebilirsiniz. Ne düşünürseniz düşünün, ülke sineması bir usta daha kazanacak gibi görünüyor. Er ya da geç.
Abluka (Frenzy) ***
Yönetmen: Emin Alper
Senaryo: Emin Alper
Oyuncular: Mehmet Özgür, Berkay Ateş, Tülin Özen
2015 / Fransa-Katar-Türkiye / 119 dk.