Turhan Selçuk‘un ünlü çizgi kahramanı Abdülcanbaz‘ın maceraları ilk kez Milliyet gazetesi sayfalarında boy gösterse de, zaman içinde Cumhuriyet başta olmak üzere farklı gazetelerde de yayınlandı. Namus timsali, mert ve gözüpek bu Osmanlı yiğidinin Frenkistan’dan Mısır’a farklı coğrafyalarda, hatta Uzay’da geçen akıl almaz maceraları daha sonra albümler halinde kitaplaştı da. Cem Yılmaz‘ın Yahsi Batı filmindeki tiplemesini izlerken aklıma ister istemez Abdülcanbaz geldi.
Elbette yüzde yüzlük oranda bir “aynılık” durumu söz konusu değil ama mazisi 50 yıla dayanan bir fikri de görmezden gelip Cem Yılmaz’ın kimsenin aklına gelmemiş büyük bir buluşla çıkageldiğini söyleyecek halimiz yok. (Neyse ki Cem Yılmaz’ın da böyle bir iddiası yok bildiğim kadarıyla.)
Abdülcanbaz ve Cem Yılmaz bağlantısıyla alakalı çok daha ilginç bulduğum bir başka ayrıntı var aslında. Zamanın yayın yönetmeni o günlerde Milliyet gazetesinde yayınlanan yarım sayfalık çizgi romanın yerini almak üzere, yerli bir iş ister ısrarla Turhan Selçuk’tan. Bunun üzerine arkadaşı Aziz Nesin‘den yardım ister ünlü çizer, “Bana çizecek bir hikaye ver,” diye. Aziz Nesin’in yazdığı, Turhan Selçuk’un çizdiği ilk Abdülcanbaz macerası böyle ortaya çıkar. Ama bildiğiniz Abdülcanbaz’dan çok farklıdır bu ilk maceranın aynı adlı kahramanı: Üçkağıtçı, düzenbaz bir turist rehberidir. Evet, tıpkı AROG ve Gora‘nın Arif’i gibi.
Bugün güzel İstanbul’umuzun, şirin semti Levent’e bağlı Kanyon beldesinde yapılan basın gösterimi tam da beklediğim gibi “basınımızın” büyük ilgisine mazhar olmuştu. (İki salon birden dolmuştu ama gelenlerin yarısının basınla pek ilgisi varmış gibi görünmüyordu. Ben biraz geç gittiğim için sinema yazarlarının olmadığı salona düştüm. )
Benim olduğum salonda insanlar benim güldüğümün en az iki üç katı fazla güldüler gözlemlediğim kadarıyla. En çok güldükleri şeyler ise ne yazık ki en zeki değil, en klişe ve en basit esprilerdi. Bir kez daha kanıtlandı ki halkımız basit güldürmeceyi ve küfürlü konuşmaları komik buluyor. Allah için Yahşi Batı’da ikisinden de bolca var.
Sinema yazarları hala bir sanat yapıtı olarak ele alıp zayıf notları çakadursunlar, Cem Yılmaz namuslu bir şekilde gişe yapmanın, sinemada para kazanmanın yolunu yordamını öğretiyor. Ticari bir gişe filminde bile profesyonel standartların en üst seviyede tutulabileceğinin mesajını veriyor. Eğer gelecekte Türk sinemasından söz ederken gerçek bir sektörden konuşabiliyor olursak, bunda Cem Yılmaz’ın çokça payı olmuş olacak. Onun bu ticari yönü ağır basan girişimleri Türk sinemasının ticari kanadının ufkunu açmalı. (Ve Cem Yılmaz kazandığı paralarla daha fazla “Hokkabaz” yapmalı ve bununla da kalmayıp yetenekli gençler ve başka hak edip gücü, forsu yetmeyenler için yapımcı ve süpervizör rolü üstlenmeli.)
Cem Yılmaz serileri…
Mr. Bean, Ernest, Fantoma, Turist Ömer ya da Cilalı İbo gibi bir seri aslında Cem Yılmaz’ın absürd komedileri. Aynı / benzer tipin farklı maceralarını konu alan, yeni esprilerle desteklense de esprilerden yan rollere klişelere ama en çok da başrol oyuncusunun popülerliğine, zekasına ve karizmasına yaslanan filmler. Bu tür filmleri “ne kadar iyiydi, ne kadar kötüydü” diye değil, “ne kadar eğlendim, ne kadar güldüm” sorusuyla değerlendirmek gerekiyor.
Ben, GORA ve AROG’dan sonra Cem Yılmaz’ın absürd komedilerini bir sanat yapıtı olarak, hatta bir film olarak ele alıp eleştiri yapmaya çalışmanın absürd bir uğraş olduğuna karar vermiştim. Bazı filmlerin amacı yalnızca güldürmek ve eğlendirmektir. Filmden daha çok şovdur bunlar. Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar‘la birlikte sinemada bu işi Türkiye’de en iyi yapan adamlar. Elbette tek kişilik şovlarında güldüğünüz kadar gülemiyorsunuz ve haliyle bu, sanki filmde bir zafiyet varmış hissine kapılmanıza yol açıyor. O anlarda şöyle düşünmeye çalışın lütfen, biri için yaklaşık 10 ytl, diğeri içinse 100 ytl falan ödüyorsunuz. Orana vurursanız, ardından sinemanın diğer artılarını da (iyi kötü bol karakterli bir hikaye anlatılır size) katarsanız, gayet iyi bir hizmet aldığınız sonucunu çıkabilirsiniz Cem Yılmaz absürd komedilerinden.
Kendi içlerinde kıyaslayacak olursak ise: GORA hala en komik, en eğlenceli Cem Yılmaz filmi. Ama bunu sinemasal gereklilikleri en geriye atmasına borçlu. AROG ve Yahşi Batı’nın çoğu açıdan birbirine denk olduğunu düşünüyorum.
Yahşi Batı’nın olması gerekenden uzun olduğu konusunda eleştiriler okuyacaksınız. Eleştirel açıdan bakıldığında doğrudur. Ama sinemaya sanat değil de, eğlence diye bakan binlerce insana rahatsızlık vermeyecektir bu. Bilakis basit bir matematik hesabıyla verdikleri paranın karşılığını daha çok aldıklarını fark edip memnun olacaklardır. Sözün kısası, Yahşi Batı tür olarak sinema yazarlarından çok , haftasonu seyircisine yapılmış bir film olduğundan bize düşen… oturup yazımızı yazmaktır. Denk gelirse de gidip filmi izlemek, gülebildiğimiz kadar gülmek…
Yahşi Batı
Yön: Ömer Faruk Sorak
Oyn: Cem Yılmaz, Ozan Güven, Demet Evgar, Zafer Algöz