Altın Portakal’da galası yapılan Can Dündar‘ın Mustafa filmi tartışmalara yol açmaya meyilli olduğunu o zaman da göstermişti. Filmin sonunda sinema yazarlarının düşünceleri oldukça farklıydı. Yılmaz Özdil ise söyleyeceğini söylemiş köşesinde, rengini belli etmiş. Peki Mustafa size neler düşündürdü?
Mustafa’ya gittim…
Sarhoş.
Kafayı bulunca ağlayan…
Hoyrat.
Soğuk.
Kalpsiz.
Çevresine eziyet eden…
İtiraz edeni asan…
Arkadaşlarını satan…
Goygoycuların dolduruşuna gelen…
Milletten bihaber.
Hatta milleti küçümseyen…
Alay eden.
Hesabını kitabını bilmeyen…
Batı hayranı.
Sefa düşkünü.
O balo senin…
Bu balo benim, gezen.
Zampara.
Cephede bile karı-kız düşünen…
Savaşmadığı için sıkılan…
Ordu varken, çete kurmaya kalkan…
Devrimleri intikam için yapan…
Dinsiz.
Kendi heykellerini diktiren…
Megaloman.
Bencil.
Günde 3 paket sigara içen.
Usul usul intihar eden…
Psikolojik bunalımda…
Yalnız.
Çaresiz.
Basiretsiz.
Zavallı bir adam.
*
Mustafa’daki Mustafa bu.
*
Anafartalar 1 saniye.
İşgal 2 saniye.
Tası tarağı toplayıp kaçmak için, sığır sürüsünün çıkardığı toz bulutundan bile tırsan… Sığır sürüsüyle düşman ordusunu ayırt etmekten aciz biri… Başkomutanlık meydan muharebesi desen… Taktiğini falan başkasından araklamış zaten.
*
Hak edilmiş bence Oscar…
En azından Nobel.
Yılmaz Özdil Foto: Uluç Özcü
Landlord’un Notu: Tarih konusunda okullarda öğretilen beylik bilgilerin yeterli olmadığı aşikar. Üstelik bunlar çoğunlukla politik doğrucu bilgiler. Tabi okulda öğretilen, ezberletilen bilgilere mahkum kalmamak bizim elimizde. Okuyarak, seyrederek bilgilerimizi güncelleyebilir ve eldeki bilgileri yorumlayabilir hale gelmek bizim görevimiz. Böyle bakıldığında Mustafa faydalı bir görsel olarak görülebilir.
Ancak… Can dündar’ın zamanlamasını pek de masum bulmuyorum ben. Kutuplaşmanın en üst seviyeye çıktığı, buna rağmen iki ezberci ve tutucu kitle arasındaki boşluğun giderek büyüdüğü bir zamanda böyle bir belgesel ateşi biraz körüklüyor gibi geldi bana.
Verilen bilgileri doğru yorumlayabilecek eğitimli, önyargısız kimseler için çıkacak sonuç, “Canım, Atatürk de nihayetinde bir insandı,” olabilir. Ama kutuplara çekilen iki kitle için böyle olmayacaktır. Olmuyor da zaten.
Bir taraf Atatürk’ün zaaflarına ve özellikle seçilmiş sözlerine odaklanan bu belgeselin art niyetli olabileceğini düşünebiliyor örneğin. Üstelik altında Can Dündar imzası olmasına rağmen.
Diğer tarafta ise “Bakın biz demiştik zaten bu adam ‘Sarhoş, dinsiz ve faşistti’ diye” borazan çalanlara gün doğmuş oluyor.
Belgesel güzel anekdotlar da içermesine rağmen araya incelikle döşenmiş “sansasyon mayınları” ile akılda kalıyor daha çok. Bunlar sanki gişe yapsın diye bir filme katılan erotik sahneler gibi.
Peki şu aşamada bizim böyle bir belgesele mi, yoksa insanları birleştirecek, ortak bir hedefe yöneltecek bir esere mi? Can Dündar keşke bir kitap yazsaymış da, sinemalara taşımasaymış Mustafa’yı. Çünkü sinema kitelesini çok seçen bir mecra değil. Bu kadar çok ve kolay tüketilen mecralara sürülen eserler konusunda biraz daha dikkatli olmalı insan. Hele bir de sinema filmi değil de, belgesel yapıyor ve Atatürk gibi bir milletin ruhsal ve siyasal dengesiyle alakalı önemli bir tarihi kişiliği ele alıyorsa.
Şimdilik bu kadar. Eklemek istediklerimi yorum olarak yazacağım sizler gibi.