BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Titanların Savaşı (Clash of the Titans)Yönetmen: Louis LeterrierSenaryo: Travis Beacham, Phil HayOyuncular: Sam Worthington, Liam Neeson, Ralph Fiennes, Gemma Arterton

Olağan Mevzular

Tanrılar ve Krallar Tepişir Halk Ezilir (Titanların Savaşı / Clash Of The Titans)

Titanların Savaşı (Clash of the Titans)

Yönetmen: Louis Leterrier

Senaryo: Travis Beacham, Phil Hay

Oyuncular: Sam Worthington, Liam Neeson, Ralph Fiennes, Gemma Arterton

Zeus’un ‘yarı tanrı’ oğlu Herkül’lü ve varsa eğer mitolojiyle ilgisi nedir ya da kimin nesidir falan tümden unuttuğum, fekat isminin güzelliğiyle aklımdan hiç çıkmayan Masis’li filmler, çocukluğumuzdaki ecnebi film oynatan sinemalarımızın -kendi çaplarındaki- ‘blockbuster’ yapımlarıydı..

Numan Serteli

Öteki Sinema‘nın ünlü yazarı Masis Üşenmez‘e olan hayranlığımın bir sebebinin de çocukluğumun o Masis’li günlerinde saklı olduğunu düşünürüm hep.. (Şu an yaptığım küçük bir araştırmayla o filmlerde adı geçen ‘hayali’ İtalyan kahramanın orijinal adının ‘Maciste’ olduğunu öğrenmemle birlikte, ufak çaplı bir hayal kırıklığı da oluştu tabii şimdi bende.)

Gösterimi -genelde- dini bayram gibi uzun tatil günlerine denk getirilen böylesi filmleri, mahallede görmeyen tek bir çocuk dahi kalmazdı.. Büyükler de ayrı tabii..

Bütün gün bayram yerlerinden çıkmayarak idrak ettiğimiz mübarek bayramı bize daha bi keyifle yaşatan o kahramanların yerine geçen biz çocuklar, biri uzun diğeri çok kısa iki tahta parçasının çivilenmesiyle imal edilmiş kılıçlarla ya da hayvan kellelerinin çene kemiklerinden mamul kesici-delici silahlarla mücehhez olarak birbirimize öyle bir dalardık ki görenler “allah allah!” der idi..

Çocukluk dönemimize denk gelen bu filmleri izlemiş, etkilenmiştik.. Sonra zaman hızla geçti, devran döndü.. Bu filmleri kafamızda da birer birer bitirerek -neredeyse- hepten unutuverdik. Bir süre sonra, o tür avantür ve ‘avami’ filmlerden iyice koparak, sinemanın -şimdiye dek hiç de farkında olmadığımız- ‘sanatsal’ tarafını görüp hissetmeye başladık..

Bu biraz gecikmiş tanışmanın nedeni, yaşımızla ilgili olduğu kadar, o tür filmlerin ‘bizim’ sinemalarımızda gösterilme olasılığının sıfır dolaylarında gezinmesiydi.. Hoş, Kasımpaşa Ünal Sineması’nda İngmar Bergman‘ın Persona‘sı gösterilse ne yazar?  Biz çocukları geçiver- analarımız, babalarımız dahi, Bergman efendi şimdi burada ne demek istedi, ne anlayacaktı ki? O da ayrı bir mevzu elbet..

The Clash of Numan amca ve genç kuşak…

Bendeniz şimdilerde -hasbelkader- bir sinema yazarı olunca, gitmeye, görmeye unutayazdığım bu tür filmlerle -ister istemez- sıkça ilgilenir oldum ve bir şeye de iyice aymaya başladım gayrı.. Ki bu da, kendimi o filmlerden yıllarca mahrum bırakmış olmamın ne kadar saçma bir davranış olduğu idi.. Tamam.. kötü olanları neredeyse işkenceye denk düşerken, adam gibi çekilenlerinden ise bir ‘Çocuk Numan’ kadar zevk almamak ne mümkündü..

Yalnız, bu zevk ne kadar yoğun olursa olsun, çevremdeki (Hadi ‘yeni yetme’ diyerek onları üzmeyeyim.), benden sonra şu dünyaya teşrif edenlerde görülen, böylesi eski filmlere olan ‘abartı ötesi’ ilgiyi anlamam da oldukça zor..

Bu durumu Landlord’un özüme müteveccihen ettiği: “Ghetto’da Gülden Karaböcek konseri var.. Gidelim diyecem ama sen gelmezsin ki” peşin hükmüne benzetmemek mümkün değil..

Tabii ki Gülden Karaböcek konserine gitmem.. Neden gitmem? Çünkü gitmek için kendime ikna edici tek bir delil sunamam da ondan..

En popüler zamanında dahi zerre hoşlanmadığım ve dinlemediğim bir müzikle veya sesle, hem de şimdi iyice tükenmiş halindeyken neden ilgileneyim yahu?

Lakin belli ki -nispeten- yeni yetme Landlord ve şürekası için bu isim ya da müzik -tam zamanında orada olamadıklarından ötürü- sanki başka bir sihir ve değer kazanmıştır..

Bu bence, tipik bir :”Bak hafız.. Ben bunu yeni öğrendim.. Eskiden böyle acayip sesler, müzikler falan varmış.. Hadi gel iyice bi abartalım, olay yaratalım, ortam yapalım” faslından, zamane foşurdatmasıdır.. Başkaca da bi şey değil!

Tanrı Olmuşsun Lakin Adam Olamamışsın

Evet farkındayım.. “Bakalım Numan efendi bu küflenmiş anılarını ve fikirlerini nereye, nasıl bağlayacak?” deyu düşünüyor olmalısınız.. Hiç şüpheniz olmasın ki -her zaman yaptığım gibi- lafımızı bi tarafından iyice çekerek, başlıkta adı geçen filmimize bi güzel düğümlemektir niyetim..

Benzerleri bir yana, işe direkt mitolojiyle dalan son gördüğüm film, ‘Percy Jackson & The Olympians: The Lightning Thief’ olmuş, basitliğine karşın hoşuma da gitmişti kereta.. Hızımı alamayıp kitabını dahi okuduğum bu film, yazılı belgesine daha bi sadık kalaymış, tadından yenmez güzelliğe bile ulaşabilirmiş..

Muhteviyatında, Zeus’tan olma Perseus adlı bir adet yakışıklı ‘yarıtanrı’ barındıran Clash Of The Titans‘ı görüp de Posedion’un oğlu olan Percy Jackson’lı o filmi hatırlamamak mümkün mü? Belli ki -mitoloji bir yana- o kitabın da, filmin de fikir babası ‘Clash of Titans (1981)’ olmalı..

Bir zamanlar ki -müsaadenizle o zamana ‘mitolojik çağ’ diyelim- insanların daha çok kral olan cinsleriyle, bir araba dolusu tanrının neredeyse iç içe yaşadığı, resmen sidik de yarıştırdığı, işler sarpa sarınca da savaştığı acayip devirlermiş..

Tanrı olmuş ama adam olamamış en büyük tanrılardan biri olan ‘uçkuru düşük’ Zeus (Liam Neeson), taa Olympos Dağı’nın tepesinden bakarak gözüne kestirdiği, hem insan, hem de evli olan güzeller güzeli bir kadınla daha halvet olmuştur..

Bir süre sonra durumdan kuşkulanan ‘boynuzlu’ koca, karısını da, doğurduğu bebeği de tabut gibi bir kutuya koyarak denize fırlatır.. Bir balıkçının bulduğu kutudan anne ölü çıkarken, bebek ise gayet sağlıklıdır..

‘Yarı tanrı’ bebek Perseus, bir balıkçı kıvamında büyümüş, şimdi de gürbüz pehlivan yapısıyla ve tüm yakışıklılığıyla, civan bir delikanlı haline gelmiştir..

Bu arada, müreffeh hale gelmiş ülkesine koşut olarak zenginleşen Argos kralının biti de kanlanmaya başlamaz mı.. Öteden beri gıcık olduğu tanrılara (Valla böylesine, her boka maydanoz tanrılara gıcık olmamak da elde değil.) karşı çıkan kral, bir nevi ‘laiklik’ ilanıyla, tanrı ile devlet işlerini kesinlikle ayırmaya, hatta tanrıların yeryüzündeki her türlü iz ve işaretlerini kaldırmaya girişir.. (Ben de haza laik bir Türk genci olarak, var gücümle kralımızın arkasındayımdır.. Bu da böyle biline!)

Tapınakları başına geçirilen, son olarak da devasa bir heykelinin parçalanmasına fena halde bozulan Zeus’un, yeraltı dünyasının ve karanlıkların tanrısı Hades (Ralph Fiennes) vasıtasıyla insanların üzerine gönderdiği ölümcül lanetin icrası sırasında, kahramanımız Perseus (Sam Worthington) -yeniden- ailesiz kalmıştır.. Babası olacak deyyus Zeus yüzünden öz annesini yitirmiş olan oğlan, son olarak, kendisini büyüten ‘fiili’ anne ve babasını da kaybeder.. Buna sebep olan kişi de amcası olacak, zebani kılıklı Hades’tir.. Bu son trajik durum, onun intikam ateşini daha da alevlendirmeyecek de ne yapacaktır?

Çocuğunu arayıp sormaması dışında, diğer kötülüklerini kaza sonucu işlemiş ‘sakar’ tanrı babasını -bi şekilde- affeden (Ne de olsa baba lan!) Perseus’un önündeki tek hedef, Zeus’u kandırmak suretiyle mekanı olan cehennemi yer altından yer üstüne taşımaya niyetli Hades’i durdurmak, kendisini, yeniden çıktığı o deliğe tıkmaktır..

Adamımız ve rehberimiz Perseus ve de bir kaç can yoldaşıyla birlikte biz de yola çıkarız..

Hatırlatayım: Bu taşlı, dikenli yolları ve binbir çeşit canavar, akrep, yılan barındıran ortamları kahramanlarımızla aşarken, filmimizin aksiyonu da bir hayli tavan yapacaktır.. Aman kemerlerinizi bağlayınız!

Clash of Titans’ın Olabilecek En İyi Hali

1981 yılı yapımı olan, Desmond Davis’in yönettiği ilk filmin senaryosu temel alınsa da, bir hayli değiştirilerek yeniden yazılmış bu mitolojik hikayeyi şimdi de Louis Leterrier yönetmiş..

Titanların Savaşı, en başta adı itibarıyla itiraz edilmeyi hak ediyor.. Zira, mitolojik tanrılarımızın babalarına ve amcalarına falan Titan dendiğini bildiğimize göre, filmde, titanların değil de tanrılarla insanların, tanrılarla tanrıların savaştığını görmekteyiz.. (Bu sözde tanrıların halini gördükten sonra, hâlâ, insanlar neden durmadan savaşırlar ki diye soranlara ben ne diyem!?)

En yukarıda anlattığım çocukluk günlerime nazaran daha bi yakın zamana tekabül eden ilk filmi -zamanında- gördüğümü, şimdi bir yerde bulup da izlediğim fragmanı sebebiyle hatırladım..

Efsanevi özel efektçi Ray Harryhausen’in (Bana uzaktan deli işi gibi gelen.) ‘stop-motion’ tekniğiyle yaptığı canavarlı aksiyon sahnelerine -hele bir de bugünden bakınca- saygı duymamak imkansız.. Biraz da, Afrodit –Banu Alkan değil- Ursula Andress ile prenses kızımız Judi Bowker‘ın güzellikleri hatırlanmalı elbet..

Perseus’un -ilk filmin aksine- kral soyundan bir asil olarak değil de halktan biri gibi gelerek mevzuya dahil olması, daha bi hoş olmuş sanki.. Aynı şekilde, yakışıklı kahramanın, asil prensese soğuk davranarak; güzelliği göz kamaştırıcı, lakin sosyal statüsü daha sıradan olan Io (Gemma Arterton)’ya yakınlaşması da, bu yeni filmin ‘halkçı’ karakterini iyice ortaya koyar gibidir..

O da değil de yeni filmde beni asıl memnun eden değişiklik, ilk hikayenin tek gıcık olduğum karakteri, o ‘mekanik-robotik’ puhu kuşundan vazgeçilmesi idi.. İlk filmde bayağı geniş bir rolü bulunan bu zımbırtıyı -hem de bi güzel aşağılayarak- yok saymak, yeni filmin yaptığı en hayırlı davranış olmuş valla..

Amerikan Sineması’nın öteden beri her konuda yaptığı gibi, mitolojinin de ‘işe yarar’ kısımlarını seçerek, ‘orijinal’ olayları ve kişilikleri değiştirerek filme geçirme anlayışı, Clash Of The Titans’da da aynen sürmekte tabii. Yani, şunu demek istiyorum ki bu filmleri izleyerek, mitolojiye bihakkın vakıf olacağını falan kimse ummasın.. Yalnız şu da bir gerçek ki bu tür filmler, tüm renkliliği ve merak gıdıklayıcılığıyla, şimdinin magazin haberlerini açık ara sollayacak nitelikteki kadim mitleri adamakıllı öğrenmeye de özendirmekte, öte yandan..

En son, bundan önce çektiği The Incredible Hulk‘la, Ang Lee‘nin ‘derin’ bakışlı Hulk’ını aksiyona ve eğlenceye boğduğuna tanık olduğumuz Louis Leterrier, maharetini bu filmde de göstererek, öncesinde de fazla bir numarasını görmediğimiz Clash of Titans’ı, olabilecek en iyi haliyle beyaz perdeye taşımayı bilmiş..

Dedikodulara göre Avatar‘ın rüzgarından etkilenip de sonradan 3D hale getirmenin, bu filme fazla bir katkı sağladığını söylemek mümkün değil.. Fakat, öz gözlüğümün üstünde ikinci bir gözlük taşımanın bana getirdiği bunca külfet için ise ‘yakası açılmadık’ çok şeyler söyleyebilirim bak.. Susuyorsam, beni yaratan siz değerli okuyucularıma saygımdan efendim.. Esen kalınız..

Titanların Savaşı (Clash of the Titans)

Yönetmen: Louis Leterrier

Senaryo: Travis Beacham, Phil Hay

Oyuncular: Sam Worthington, Liam Neeson, Ralph Fiennes, Gemma Arterton

2010 yapımı, 118 dakika

Aferin, 7!

İlginizi çekebilir...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et