Bizim onu Cuma’ya götürmek, kriptonitten usturayla sünnet ettirmek gibi hesaplarımız olmadı hiç. Hesapsız sevmiştik biz Süpermen’i. Ama demek ki Hollywood bizim kadar laik değilmiş. 2006 model mesihiniz, pardon Superman’iniz hayırlı olsun! (Temmuz 2006)
Superman fenomeniyle ilgili sohbetimize en baştan başlayıp, mesih konusunu sona bırakalım. Şu aralar pek çok yerde karşınıza çıkacak sıkıcı bir tarihçe vermeyeceğim size. Bu tarihçe içindeki önemli ve temel ayrıntıları paylaşalım ama.
Superman Doğuyor!
Jerry Siegel ve Joe Schuster Superman fikrini 1930’ların ilk yarısında oluşturmaya başladılar. Oluşturduktan sonra bu fikri satabilmek için yıllarca gazetelerin ve yayıncıların kapısında yattılar. Herkül’den Samson’a, İsa’dan Musa’ya bilinen bütün güçlü ve kudretli kahramanların bir türevi olan Superman’in bu yıllarda ortaya çıkması bir rastlantı değildi. Nazi Almanyası’nın tehditkar tutumu ve II. Dünya Savaşı’nın kapıda olması Amerikan halkında milliyetçilik duygusunu güçlendirecek, savaş arefesinde motive edecek türde kahramanlar görme ihtiyacı uyandırıyordu. Bir mitolojisi, hatta uzun uzadıya bir tarihi olmayan Amerika kendi popüler mitolojisini yaratmaya koyuldu. Bu atmosferde gecikmeli olsa da 1938’de ilk kez prestijli bir dergide boy gösteren Superman yükselişini başlattı.
Sosyal demokrat Superman!
Superman Soğuk Savaş’tan önce daha farklı bir kahramandı. Ezilenlerin yanında yer alan sosyal demokrat bir halk kahramanıydı. Sosyal sorunlar ve işçilerin dertleriyle ilgiliydi. O yıllarda bir macerasında çok kötü şartlarda çalışan maden işçilerine elini uzatıyordu. Süper güçleri sayesinde maden sahibini kendi madeninde çalışmaya zorlayıp onun işçilerin ne durumda olduğunu anlamasını sağlayan bir kahramandı Superman. Bu biraz da Frank Roosevelt’in liberal idealizminin bir yansımasıydı. Soğuk Savaş’ın ardından Superman artık dünya düzeni ile adaletinin koruyucusu ve Amerikan tarzı hayatın savunucusu haline gelmişti.
Robert Redford Superman oluyordu!
Superman kadar ünlü bir markanın ekranlara transferi güç olmadı. Süper kahramanın 1941’de çizgi filmi, daha sonra TV dizisi, nihayetinde de 1951’de bir sinema filmi yapıldı. Ama onu ve aktör Christopher Reeve’i tüm dünyaya tanıtan Superman filmi Richard Donner’ın 1978 tarihli filmiydi. Ardından üç devam bölümü daha çekilecek ilk film için ilk teklif Robert Redford’a gitti: Superman’i oynar mısın? Redford kabul etmedi. İkinci seçenek Paul Newman’dı. Parada anlaşılamadı. Newman’a o zaman Lex Luthor’u oynaması teklif edildi. Yine parada anlaşılamadı. Christopher Reeve gelene kadar Steve McQueen başka pekçok ünlü aktörün ismi telaffuz edildi. 40 milyon dolara mal olan bu filmde (Superman Dönüyor yaklaşık 225 milyon dolara mal oldu) Marlon Brando kısacık rolü için tam 3 milyon dolar aldı. Lex Luthor’u oynayan Gene Hackman’ın ücreti ise yalnızca 2 milyon dolardı.
Ve Superman Dönüyor
Yeni filmde merhum Reeve’in görevini fizik olarak onu hiç aratmayan genç bir oyuncu üstleniyor. Görevini ve misyonunu yerine getiriyor. Yönetmen Singer Olağan Şüpheliler ve X-Men 2 filmleri sayesinde en beğendiğim yönetmenlerden biriydi. Teknik olarak bu görüşüm devam ediyor. Superman Dönüyor iyi çekilmiş bir film. Ama ben hikayeyi vasat buldum. Daha da önemlisi hikayeyi olması gerektiği kadar masum bulmadım. Singer bu filmi aynı benim gibi çocuk yaşta sinemada ailesiyle birlikte izlemiş. Ama belki de evlatlık olduğundan filmden çok farklı etkilenmiş. Yoksa temelde bir çizgi roman hikayesi, müthiş bir serüven olması gereken bir filmi, dünyaya ikinci kez gelen mesihin deccale karşı mücadelesi olarak kurgulamazdı. Lex Luthor’un yerine süper güçleri olan bir düşmana sahne verirdi ve ortaya X-Men tarzı bir film çıkardı ki ben bunu tercih ederdim. Üstelik böyle yapsaydı bu filmde olduğu gibi Superman’e zorlama bir zafer kazandırmak zorunda kalmazdı. Evet. Superman Lex Luthor’a karşı zaferi süper güçleri ya da keskin zekasıyla değil resmen iman gücüyle, bir diğer deyişle kutsal kitaplardakine benzer bir mucize eseri elde ediyor.
Zaten baştan sona adeta kutsal bir metin Superman Dönüyor. Yıllardır ortada görünmeyen Superman dünyaya geri döner. Gelir gelmez insanlığı tehdit eden Lex Luthor ile kozlarını paylaşmak zorunda kalır. (“Second Coming” yani ikinci geliş denen şey kutsal kitaplarda yer alan bir kehanet. Hazreti İsa’nın bir kez daha dünyaya geleceğini söylüyor bu kehanet. Bir başka inanış ta bu gelişte mesihin insanlığı sona sürüklemeyi amaçlayan Deccal ile savaşacağı.) Ama Lex’den önce kendisine sırt çeviren bir müridini (Lois Lane) yine kendine inanmaya ikna edecektir: “Bana ihtiyaçları olmadığını söylüyorsun ama hepsi en umutsuz anlarında beni çağırıyorlar.” Burada bir parantez açıp birlikte olmak için menfaatine en uygun adamı seçen, sevdiği kişi onu terk edince tüm dünyaya onu kötüleyen Lois Lane’in ne kadar iğrenç bir karakter olduğunun da altını çizelim. (Alın size Yahuda.) Filmi seyrederken algınızı bu yönde açık tutarsanız daha fazla Hristiyan inancını işaret eden ayrıntıyı kendiniz yakalayacaksınız. Örneğin, Hristiyanlık dininin temelindeki baba, oğul ve kutsal ruh üçlemesinin filmdeki konuşmalarda ne kadar çok geçtiğini, Superman’in ve Lex’in bazı sahnelerde Hz. İsa’nın çarmıhtaki pozisyonuna gönderme yapar vücut hareketleri sergilemesi ve hatta Lex Luthor’un çarmıhtayken mızrağını Hz. İsa’ya saplayan Romalı askeri taklit etmesi.
Yönetmen: Bryan Singer
Senaryo: Michael Dougherty, Dan Harris
Oyuncular: Brandon Routh, Kate Bosworth, Kevin Spacey, James Marsden, Parker Posey