– Nasıl gidiyor?
– Portakal ağacındaki son portakalım. Bekliyorum.
– Neden böyle karamsarsın?
– Nereden çıkardın? Portakal ağacında son meyve mayısta düşer. Bu demek oluyor ki bahara gelmişiz. Benim yalnız olmam ve ağaçta tek kalmam engelleyebilir mi baharın gelmesini? Tabi ki hayır. O halde karamsar olan sensin. Ben ağacın tek misafiriyim ve baharı kokluyorum. Sense kimsesizlik algılıyorsun benim bahara denk gelmemde. Oysa bir düşün. Aynı kaderi paylaştığımız onca meyve ya tutunamamış dalında ya da koparılmış baharı görmeden. Burada olumsuz durumu ben mi yaşıyorum yoksa baharı göremeyenler mi?
– Şaşırdım doğrusu. Benliğinde bambaşka bir turunculuk varmış senin.
– İçimizdeki renkleri yaşamamızı istemiyorlar ki. En basit durumu bile nasıl düşünüyoruz bak.
– Haklısın. Hayata bakmayı bile beceremiyorum.
– İşte yine aynını yaptın. Oysa sadece bakış açını değiştirmen gerekiyor. Kimse için değil bunlar. Kendin için olmalı.
– Hayatta kimse değer vermiyorsa peki?
– Bazısı için çiçek olursun hayatta bazısı için saksı. Sonuçta şekil veren, hayat veren, derleyip toplayan saksıdır. Çiçek olmasan bile saksı kal. Saksı çiçekten daha önemlidir.
– İşlev diyorsun yani. İşe yarar olmak mı önemli olan?
– Biraz acı olabilir bu sözlerim ama evet. Tek bir farkla. Kendi işine yarayan olmalısın başkasının değil.
– Ama bir felsefe der ki; dünyada her şey bir başkası içindir.
– Evet öyle ama unutma ki başkasının işine yarayan her şey en olgun haldedir. İnsanın olgunluğu ise çok geçtir. Ailemizden bile 20 yıldan önce ayrılamayız. Peki kaç yaşında olgunlaşırız?
– 40 mı?
– Hayır. Son gün olgunlaşır insan.
– Hangi son gün?
– Her konunun sonunda olgunlaşır insan. Bir test çözmek için bile konunun sonunu beklersin. O konu bitmeden teste geçemezsin. İşte o son gündür.
– İlginç. Peki bütün bunları yapabiliyor musun Kendin için?
– Dedin ya. Dünyada her şey bir başkası içindir. Ben de öyle.