Karakarga Yayınları‘nın okurla buluşturduğu “Babası Sultan Murad’dan Fatih Sultan Mehmed’e Nasihatler”, cep kitabı boyutlarında oluşuna rağmen hemen herkesin faydalanabileceği hayat dersleriyle dopdolu bir hazine niteliğinde.
Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde saraya hizmet eden Venedik Büyükelçisi Mario De Cavali, yine aynı görevle 2. Murad döneminde saraya hizmet eden, dedesi Andrea Coscolo‘nun bütün eşyaları kendisine kalınca , “Nasihatü Sultan Murad” adlı bu çalışmayı bulur ve saray tercümanlarından Murad Bey‘e tercüme ettirip Sultan Süleyman‘a takdim eder.
Arşivlerde, aynı hattatın elinden çıktığı belirlenen iki nüshası bulunan eser, Andrea Coscolo’nun tanık olduğu, Sultan 2. Murad ve ileride İstanbul’u fethedecek olan Şehzade Mehmet arasında geçen konuşmaları içermektedir. Ancak daha da güzeli, siyasi telkinlerden ziyade kişisel nasihatlere yer verilmiş olmasıdır.
Sultan 2. Murad şehzadesi Mehmet’e insanın çocukluk çağından başlayarak ihtiyarlayıncaya kadar hayatın her evresinde yapması gerekenleri, kendi ciddiyetini yumuşatarak, samimi, dostane bir dille, hikâyeler ve örneklerle süsleyerek öğütlemiş. Bunun sonucunda da ortaya iki hükümdarın siyasetten ziyade kişisel ve sosyal hayata yönelik ılımlı, hoşsohbetinin genel çerçevesi çıkmış.
Kitabın ilk sayfalarında şehzade Mehmet yaşı seksenin üstündeki babasına “Ben oğlunuz, kutlu ve mutlu babamdan şunu öğrenmek isterim: Şerefli ve yüze karakteriniz için ne tür bir ilaç, üstün aklınız için ne cins bir nesne kullanıyorsunuz?” diye sorar ve ekler: “Eğer bunu ben oğlunuz ve kulunuza da öğretme lütfunda bulunursanız, inşallah o ihtiyarlık çağlarına vardığım zaman, kahramanlık ve yiğitlik yanında neşe ve sevinç dolu bir hayatı da beraberimde getirmiş olurum.”
Oğlunun sorusu karşısında Sultan Murad’ın sözleri, uzun ve sağlıklı bir ömür sürmenin anahtarı sayılacak türden: “Ben ki, çok sayılabilecek bir yaşa sahibim; bu süre içinde doktorlara çok az başvurmuşumdur. Çünkü hemen her şeyi ölçüyle kullanırım, hiçbir zaman ölçüyü elden bırakmam. Ölçülü olma, bence her hastalığın yegâne çaresidir. Yemenin ve içmenin fazlasından her zaman sakınırım. Aşırı şekilde yiyip içenler, bence kendilerini zehirlemektedirler. Ben midemi öyle olur olmaz, gereksiz şeylerle doldurmaz, bunun yerine az fakat temiz ve iyi yiyeceklerle beslenirim.
Beni böyle sapasağlam olarak ihtiyarlığa ulaştıran iki şeyi iyice tecrübe etmiş ve bir âdet haline getirmişimdir. Bunlardan biri az yemek yemek, diğeri ise yediklerimi sindirmek için ister sabah, ister akşam, bulunduğum yerde durmayıp bazen atla bazen de yaya olarak gezip dolaşmamdır.”