I.
Piyasaya çıkan her yeni Marvel filmini, “en iyi Marvel Cinematic Universe filmi, Marvel filmi veya çizgi uyarlaması” tarzında, bir yerlerine “en” sıfatı yerleştirerek sunma işi, artık vaka-i adiyeden sayılıyor. Bu durumu, başlarda pazarlama stratejisi olarak açıklamak mümkündü ama artık indirgemelere ve genellemelere karşı direnç kazanmış bir hezeyana evirildi çünkü insanlar, gönüllülük esasıyla, bir “en”e uygun düşünceye dek muğlak ve ucu açık kategoriler yaratarak, arz-ı endam eden her yeni Marvel filmini o kategorinin zirvesine yerleştiriyor ve oyunu oradan kuruyorlar. Marvel Sinematik Evreni’nin 19. ve şimdilik son filmi Avengers: Infinity War da benzer bir “enleme” rüzgârıyla bizlere ulaştı, tabii ufak bir farkla: İlk defa bir film, en sıfatlarının çoğunu hak ediyordu.
II.
InfinityWar‘ın temel özelliği, aynı evrene ait 19. filmi çektiklerinin bilincinde olan kimseler tarafından tasarlanması. (Çok basit bir önerme gibi durabilir, ki öyle, lâkin Marvel‘in temel sorunu, bilmem kaçıncı filmi çekmiyormuş ve bir o kadar film ve dizi daha çekilmeyecekmiş gibi davranmalarıydı.) Birkaç düzine kahramanın yer aldığı hikâyede Russo Kardeşler, her kahramanın, hangi şartta nasıl reaksiyon vereceklerinden hangi tarzda espri yapacaklarına dek bütün karakteristik özelliklerin izleyiciler tarafından zaten bilindiğini varsayıyor ve klasik filmlerde hacimli alan kaplayan karakter yaratım ve tanıtım süresini hikayenin kendisine kaydırıp olay ve hikaye odaklı ilerliyorlar. Hatta ilk defa karşımıza çıkan ve filmin merkezinde yer alan Thanos bile yeri geldiğinde dile getirilen ufak cümlelerle tanıtılıyor, filmde ağırlığı olan Thanos’un yardımcıları ise nerdeyse isimsiz görev adamı kalıbıyla aktarılıyorlar. Bu kadar çok sayıda ve özgül ağırlıkta karakterin olduğu filmde, seyircisinin ön bilgisine ve donanımına güvenen Russo Kardeşler, artık “Peter Parker’ı örümcek ısırıyor” görseliyle geçiştirilmesi gereken “başlangıç” faslını nihayet denklemden çıkartarak kendilerini ve filmlerini özgürleştiriyorlar. Infinity War’da tanıtım ve yan pas yok, hikâye ve doğrudan hücum var.
III.
Infinity War iskeletini çizgi romandan değil sinemanın kendisinden alan, yöndeşik bir film. Kaynağı çizgi romanlar olsa da kendisi safkan sinema filmi, “perdeye aktarılan” önceki Avengers ve diğer Marvel filmlerinin aksine “perdede yaratılmış” bir eser. Referans noktaları da sinemasal; 1950’lerin kılıç sandaletli filmlerinden 1970’lerin Uzay operalarına, Yüzüklerin Efendisi gibi yakın tarihli epiklerden kökleri insanlık tarihiyle yaşıt dev anlatılara kadar uzanan upuzun bir silsileden besleniyor. Çizgi roman estetiği ve uçarılığı da yerini epik filmlerin dinginliğine bırakmış; karşımızda, kaba tabirle, mekânı ve zamanı bambaşka fakat ruhu bilindik ve sinema kokulu mitik bir destan var. Üzerlerindeki pelerine ve bütün fiyakalarına rağmen aciz ve yüce olamayan insanların öyküleriyle baş başayız.
IV.
Sinemanın kısa tarihi boyunca birçok sanatçı kamerasıyla Tanrı’yı aradı, varoluşu ve yok oluşu, birliği ve hiçliği sorguladı ve zihnindeki bulanık imajları perdeye aktararak fikirlerini somutlaştırmaya çalıştı. Tanrı-adamların dünyasından gelen Infinity War tüm bu ete kemiğe bürüme çabasına aslında gerek olmadığını ve metafora, imaya ya da alegoriye ihtiyaç duymadan da Tanrı arayışının, varoluş ve yok oluşun hali hazırdaki tanrısal varlıklar aracılığıyla anlatılabileceğini dile getiren kuvvetli bir yaratıcı kıssası esasında. Evrenin doğumunda ortaya çıkan Sonsuzluk Taşları’nı ele geçirmek ve bu sayede oturduğu yerden sadece “ol” diyerek evrene hükmetmek isteyen Thanos ve kendisine karşı koymaya çalışan Tanrı-adamların mücadelesinde Yunan mitolojisini, İncil başta olmak üzere dini metinleri, düşünürler tarafından binlerce yıldır ortaya atılan Tanrı tasavvurlarını ve ontolojik tartışmaların izdüşümlerini bulmak mümkün. Tanrı’nın insan idrakini aşan yöntemlerini, “bizim bilmediklerimizi bilme” yetisini ve kendine has adaletini ön plana çıkartan Infinity War ortaya bir villain değil, Tanrı portresi koyuyor: “Kimse öldürmez sevdiğini” diyen varlıkların olduğu evrende, herkesin sevdiğini bir ayrıma tabi tutmadan, rastgele öldürdükten ve evreni “yeniden dirilttikten” sonra yüreğinde çarmıha gerdiği evladının acısıyla Olimpos Dağı’na çekilen bir Tanrı.
V.
Marvel’in hedef kitlesi, günümüzde yaş aralığı iki uca doğru uzayan ve girmesi kolay, çıkması zor ergenlik döneminin tadını çıkartan kişiler. Deadpool ve Logan gibi bu kitleyi dikkate almayan ve gücünü de buradan alan filmler çekildi ama “faturaları ödeyenler” değişmedi, Avengersbaşta olmak üzere bütün Marvel filmleri hesabı kitabı hedef kitleye göre yapıyor. Infinity War ise emsallerinden farklı bir yol izliyor, ne Deadpool gibi şiddete, argoya ve cinselliğe yer açarak yetişkinleri tavlamayı amaçlıyor, ne de öncülleri gibi aksiyon sahneleriyle ve sulandırılmış mizahla gençleri cepte tutmaya çalışıyor; sadece, yetişkinlere üzerine düşünebilecekleri bir hikaye ve tadını özledikleri epik yapıyı, gençlere de tek seferde onlarca kahramanı bir arada görme ve birlikte büyüdüğü bir evrenin sonuna doğru yol alma şansı sunuyor. Ve bir de gençlere, sevdikleri sinematik evren gibi, dünyamızın da sona yaklaştığını, mevcut şartların sürdürülemez olduğunu ve ödenmesi gereken bedellerin kapıda beklediğini altını çize çize aktarıyor. Bir Marvel filminden, insanları, yaşadığımız dünyayı kendi ellerimizle yok ettiğimiz ve sevdiğimiz insanları kendi hatalarımızın diyeti olarak yitirebileceğimiz ikazıyla yollamak bile başlı başına büyük olayken, tüm bunların, kusursuz bir denge ve leziz bir anlatıyla sunulması Russo Kardeşler’in elleri öpülesi insanlar olduklarını tekrar hatırlamamızı da sağlıyor.
VI.
Infinity War, yok oluşa doğru hızla ilerleyen insanoğluna yapılmış bir varoluş çağrısı, 19 filmlik bir anlatının en destansı parçası ve çizgi roman uyarlamalarının yüz aklarından birisi olarak her türlü övgüyü ve takdiri hak ediyor. Elbette, alıştığımız ve sıkça yaptığımız gibi, kendisini ve meziyetlerini küçümsemek, yok saymak mümkün ama milyonlarca gence, böylesine önemli mesajları ulaştıran bir filme saygı duymak, hele de baş tacı ettiğimiz filmlerin kimseye ulaşmadığı ve hükümsüz kaldığı gerçeği gözümüzün önünde dururken, takınılacak en doğru tutum olacaktır. Amaç doğruya, hakikate ulaşmak ve sinemayı -aynı zamanda- bir bilinçlendirme aracı olarak kullanmaksa, hangi filmle yolculuk ettiğimizin bir önemi kalmıyor zaten.