Durul ve Yağmur Taylan… Çok daha fazla konuşulmayı ve en önemlisi de çok daha fazla film yapmayı hak eden iki yönetmen. Oysa filmden çok dizi çekiyorlar. Yerli diziler de malum, sinefillerin topyekün burun kıvırdığı bir mecra. Oysa Taylan Biraderler’in 90’ların sonunda çektiği ve ancak beş bölüm sürebilen (yoksa altı mı?) Sır Dosyası dizisi bile bugün sinefillerin hala sitayişle andığı, hatta kayıtlarını felllik aradığı bir efsane… Bu röportajı yapacağımı duyan birkaç arkadaşım bu konuda (yani Sır Dosyası kayıtlarının nasıl edinilebileceği konusunda) soru sormam için epey ısrar ettiler. Ben sormayı unuttum ama eminim Taylan Biraderler röportaj yayınlandıktan sonra bir yorumla bu konuya bir açıklık getireceklerdir. Sizi bekleyen bir başka sürpriz ise Durul Taylan’ın hazırladığı 2009’un En İyi 10 Filmi listesi. (2009)
Televizyon için çektikleri dizilerde belli bir standartın altına hiç düşmeseler de, Sır Dosyası’nın sinema severlerde yarattığı kendileriyle ilgili büyük beklentiye ancak 2006 tarihli ikinci filmleriyle yanıt verebildi Taylan Biraderler. Senaryosunu Doğu Yücel‘in yazdığı, Başak Köklükaya, Cansel Elçin, Binnur Kaya ve İlker Aksum‘un oynadığı Küçük Kıyamet Türk sinemasında yapılamaz diye bakılan şeylerin aslında gayet güzel yapılacağını göstermesi açısından çok önemli bir filmdi. Korku ve psikolojik gerilim türünün yetkin bir örneği olarak karşımıza çıkan Küçük Kıyamet, Batı kökenli janrların Türk sinemasında da bir karşılığı olabileceğinin kanıtıydı. Eğreti durmayan, seyirciye gülünç gelmeyen, başı sıkışıp da tür sınırları dahilinde işin içinden çıkamayınca mizaha ya da farsa kaçmayan bir karşılıktan söz ediyorum.
Taylan Biraderler’in bir sonraki filmi için 2009’un sonuna kadar beklemek zorunda kaldık. Ki bunun sebebini de bu röportaj sayesinde öğreneceksiniz. Ama klişenin tam anlamıyla, beklediğimize değdi. Tüm eleştirmenlerin ağız birliği etmişçesine beğendiği Vavien bir başyapıt olarak sinema tarihindeki yerini aldı.
İlk filmden başlayalım. Tabi Sinan Çetin yapımcılığıyla çekilen Okul ne kadar ilk filminiz olarak kabul edilebilirse… Geriye dönüp baktığınızda ne kadar filmografinizin ve film karakterinizin bir parçası olarak görüyorsunuz o filmi?
Okul sonuçta bizim ilk filmimiz. Her yönetmenin bir ilk filmi olmak zorunda. Aslında bu filmin bizim filmografimizde her şeye rağmen anlamlı bir yerde durduğunu düşünüyoruz, “Okul”un olmamış bir film olduğunu kabul etmekle birlikte. Bize her zaman bir olabilirlik duygusu verdi bu film. Sonrasında daha iyi filmler yapabileceğimize inandırdı bizi. Bir İlk Filmin en önemli özelliği bu olmalı bizce. Evet “Okul” iyi bir film değil belki, ama hem bizim hem de Türkiye’deki tür sinemasının özellikle de korku-gerilim türünün önünü açtı. Bütün bu nedenlerden dolayı bizce misyonunu tamamlamış bir filmdir “Okul”.
Küçük Kıyamet, Taylan Biraderler’in muhteşem çıkışını müjdeliyordu bana göre. Ama sonraki filminiz bir Recep İvedik 2 hızıyla gelmedi. Aklınızda projeler, fikirler, hikayeler birikmemiş miydi? Ve Küçük Kıyanet bunların sinemaya dönüşmesi için bir yol açmamış mıydı size?
Aslında öyle oldu. “Küçük Kıyamet” bize gerçekten güç verdi. Ama bizim en büyük sorunumuz, belki de Türkiye’deki anaakım sinemanın en önemli sorunu bu; biz sinemadan henüz para kazanabilmiş değiliz. Parayı ya reklam çekerek ya da televizyon dizisi çekerek kazanıyoruz. Dolayısıyla film çekebilmek için gerekli konsantrasyonu şimdiye dek ancak üç yılda bir yakalayabildik. Bundan sonra film çekme hızımızı arttırmayı düşünüyoruz. Çok da projemiz var gerçekten. Ama şunu da söylemeliyiz ki biz yılda iki film çekebilecek yönetmenlerden değiliz. Kimbilir, belki bir gün o da olur.
Burhan Altıntop tiplemesinin, Recep İvedik tarzında filme dönüştürülmemesine şaşıyordum ben. En azından Sinan Çetin böyle bir fikirle çıkagelmeliydi. Onun yerine Vavien geldi. Burhan Altıntop, başka bir isimle olsa da, kara mizaha, tragedyasal bir gerçekçiliğe bulanmış olarak karşımıza çıktı. Başınızın üstünde Demokles’in Kılıcı gibi duran Avrupa Yakası sizi tedirgin etmedi mi? Okulda olduğu gibi ortaya uyumsuz bir tür karmaşası çıkmasından endişelendiniz mi? Aynı sorun, insanların TV’de her gördüğünde gülmeye alıştığı Binnur kaya konusunda yaşanabilirdi üstelik.
Sinan Çetin’in belki de öyle fikirleri vardı, bilemeyiz. Engin çok akıllı bir adam. Bu sorun öncelikle onun ve Binnur’un sorunuydu. Her ikisi de bu konuda oldukça hazırlıklıydılar, ne yapmak istediklerini biliyorlardı. Oınlar da biz de sinemayla televizyonun ayrı ayrı şeyler olduklarının farkındaydık. Engin’in hikayesini ilk dinlediğimiz andan itibaren “Vavien” in bizim üçüncü filmimiz olması gerektiğini hissettik. Anadolu’da geçen bir Kara Komedi. Elimizde güzel bir senaryo ve birbirinden yetenekli (üstelik sadece Engin ve Binnur’dan bahsetmiyoruz) oyuncular vardı. Her şey açıktı, netti. Filmi çektik.
Filmin adı konusunda tartışmalar yaşandı mı hiç?
Hayır. Filmin adı baştan beridir “Vavien”. Çünkü fikir o.
Engin Günaydın’la gelecekte de çalışabileceğinizin işaretleri ortaya çıktı mı Vavien’de?
Tabii ki. Engin Günaydın hem ‘iyi yazan’ bir senarist hem de çok iyi anlaştığımız birisi. Her zaman Engin’le çalışmak isteriz, hem sadece senarist olarak değil oyuncu olarak da Engin’le çalışmak çok zevkli.
Senaryoya katkılarınız oldu mu? Kurguya aynen sadık mı kaldınız yoksa?
Yaklaşık 2 yılda yazıldı senaryo. Engin sahneleri yazmadan önce bize anlatıyordu, biz de fikirlerimizi söylüyorduk. Senaryo bittikten sonra da okuma provalarında senaryoda değişiklikler yaptık. Kurguda attığımız sahneler oldu, kendi içinde çok komik sahnelerdi ama hikayeye daha bağlı kalmak istedik. (Attığımız sahnelerin tamamını DVD’ye koymayı düşünüyoruz.) Özellikle filmin son 40 dakikalık kısmında sahne sıralarıyla çok oynadık, Sevilay’ın dönüşünden sonra filmin tonunu belirlemek için kurguda çok değişiklikler yaptık, o açıdan da aslında bizim için ‘Vavien’ ilginç bir deneyim oldu. Ama çok da sancılı bir süreçti aynı zamanda.
Kapının açılp kapandığı jenerik fikri nasıl gelişti?
Otomatik kapının filmde ayrı bir önemi var, Celal’in hayatını değiştirme planı ile ilgili yaptığı ilk aktif eylem. Amacımız bunu biraz daha vurgulamaktı. Filmlere hazırlanırken çok detaylı çekim planları hazırlarız, temel kararları set atmosferine bırakmayı sevmiyoruz, biraz huzursuz oluyoruz bundan. Otomatik kapılı jenerik fikri de böyleydi, çekimden aşağı yukarı 2 ay önce bu fikir aklımıza geldi, filmin değişmez kararlarından biri oldu sonradan.
Porno piyasası kültürü gerekiyormuş belli ki film için. Trendlere hakim bir kaynak arayışına girdiniz mi?
Aslında ilk filmimiz Okul’da da bir porno sahnesi vardı, hatta amatör-estetik porno ayrımını tartışıyordu karakterler; bundan Porno kültürüne bir takıntımız olduğu anlaşılmasın! Celal’in sevdiği İvana Fukalot daha ‘amatör’ bir yıldız, biraz ‘meraklısının’ bildiği bir isim; bizce Celal’e çok yakışıyor!
Ben filmde geleneksel Türk sineması mizahından çok. Japon dram-komedilerine yakın duran bir mizah hissettim. Hatta yine bir iki sahne Japon korku filmlerini anımsattı bana. Taylan Biraderler bilinçli ya da bilinçsiz Japon sinemasından etkilenmiş olabilirler mi?
Bir yerlerden bir şeyler sızmıştır tabii. Eskilerden Ozu’yu çok seviyoruz. Masaki Kobayashi’nin ‘Kwaidan’ı mesela, en sevdiğimiz filmlerdendir. Bir aralar Takeshi Kitano takıntımız vardı, filmlerini defalarca izliyorduk. Bir de Hideo Nakata var tabii, bizce korku sinemasının seyrini tek başına değiştiren adam.
Tersninja.com’da yaptığımız ankette yılın en iyi Türk filmini seçmeye çalışıyoruz. Dikkat çekici olan çok sayıda iyi film var. Sizin özellikle beğeninizi kazanan filmler oldu mu bu sene? Hangileri?
Durul: Ne yazık ki post prodüksiyona denk geldiği için ‘İki Dil Bir Bavul’u izleyemedim. ‘Hayat Var’ı da kaçırdım. Onun dışında bence 2 önemli film var: İlk filmini de çok sevdiğim İnan Temelkuran’ın ‘Bornova Bornova’sı. Ve tabii ki Zeki Demirkubuz’dan ‘Kıskanmak’. Zeki kendi filmografisi içinde bence büyük bir risk aldı ve bazıları tarafından ıskalanan değişik bir film yaptı.
Yağmur: Benim bu yil izleyebildiklerim arasında en beğendiklerim Bornova Bornova, Kıskanmak ve Neşeli Hayat. İki Dil Bir Bavul ve Hayat Var filmlerini henüz izleyemedigimi belirteyim.
Yabancı filmleri takip ettiniz mi? Bu seneki vizyon filmler nasıldı size göre… Hollywood üretkenliğini kazanıyor mu?
Yağmur: Bu yıl dünya sinemasında da pek parlak bir yıl sayılmaz, Avatar dışında. Bu yıl ben en çok üç yabancı film beğendim: Mother (Joom-ho Bong), Thirst (Chan-wook Park) ve Let The Right One In (Tomas Alfredson)
Durul: Bence Hollywood’da bir şey olduğu yok. Benim için 2009’un en önemli iki olayı Paolo Sorrentino’yu keşfetmek ve Kore’den gelen harika filmler. 2009’un –bence- en iyi filmleri:
1.Chugyeogja (The Chaser) /Hong-jin Na
2.Let The Right One In /Tomas Alfredson
3.In Bruges /Martin McDonagh
4.The Wrestler /Darren Aronofsky
5. Il Divo /Paolo Sorrentino
6. Revanche/ Götz Spielmann
7. The Curious Case of Benjamin Button /David Fincher
8. Synedoche, New York /Charlie Kaufman
9. Anvil! The Story of Anvil /Sacha Gervasi
10. Drag Me To Hell/ Sam Raimi