“Yeraltı Peygamberi” (“Un prophète”) ile Fransa’daki göçmenlik ve suç sorununa sert bir giriş yapan Jacques Audiard, sonraki filmi “Pas ve Kemik”te (“De rouille et d’os”) bu sefer bireyler üzerinden protest hikayelerini anlatmaya devam etmişti. Geçtiğimiz sene Cannes’da Altın Palmiye kazanan Audiard’un yeni filmi “Dheepan” da yine böylesi protest bir göçmen draması.
Sri Lanka’daki iç savaştan kaçarak Fransa’da yaşamaya tutunmaya çalışan üç karakterin hikayesini konu alıyor “Dheepan”; aslında bu üç karakter bir araya gelip kağıt üzerinde bir aile oluşturmuşlar. Bu ‘sözde aile’ Paris’in banliyölerinde yeniden yaşamaya çalışırken başından gelenleri izliyoruz bir bir özetle. Bu izleme sürecinde de türden türe atlıyor filmimiz; girizgahta bir savaş filmi iken, sosyal-gerçekçi bir drama dönüşüyor, ardından aşk, son olarak da bir aksiyon filmine evriliyor.
Jacques Audiard’in film dilinin en büyük özelliği gerçekçi bir evren ve biçim… “Dheepan”ın diline de gerçekten söyleyecek söz yok! Fakat “Dheepan”ın bana kalırsa karakter dönüşümü ve tür geçişlerinde sorunu olduğu aşikar. Şöyle ifade etmek gerek belki; tür geçişlerine bir türlü ayak uyduramıyor Audiard’ın filmin de adını taşıyan eksen karakteri Dheepan (Jesuthasan Antonythasan). Bir filmin tür değiştirirken, karakterinin de sırasıyla savaştan kaçan bir korkak, banliyöde yaşam kavgası veren işçi, saplantılı bir aşık ve bir gerilla artığı olması belki olası; fakat maalesef pek ikna edici şekilde tezahür etmiyor perde bu silsile. Bir anda kırılan tür, karakterizasyonda derin yarıklar oluşturuyor. Filmi izlerken keşke Jacques Audiard “Dheepan”ı bir tür sentezi değil de salt sosyal-gerçekçi bir drama olarak çekseymiş dedim durdum içimden. Parça parça ele alındığında her türü de yapabileceğini kanıtlıyor Audiard aslında. Öyle ki, son bölümde aksiyonun gerçekçi ele alınışı bildiğiniz “Baskın”la (“Raid”) tanıdığımız yönetmen Gareth Evans’ı anımsatıyor. Fakat Gareth Evans zaten bunu başarıyla icra ederken Jacques Audiard’ın bu sularda ne işi var ki?