Dokuz yaşında geçirdiği trafik kazasında gözleri kimyasal maddeden etkilenen ve görme duyusunu kaybeden Matt Murdock, büyüyüp hukuk okur. Mezun olur olmaz ortağıyla beraber dökülen bir ofis tutarak büro açar ve yardıma muhtaç insanlar için işe koyulur.
Daredevil, Marvel‘ın sinemaya da uyarlanan kahramanlarından biri. Mark Steven Johnson’ın yazıp yönettiği 2003 tarihli aynı adlı filmde Ben Affleck başroldeydi. Kimseyi memnun edemeyen yapımın olası devam projeleri rafa kaldırıldı ve Johnson da başarısız bir yönetmen olduğunu sonraki filmleriyle açık etmeye devam etti. 2005’te spin-off Elektra geldi ancak Kuzey Amerika gişesinde maliyetini bile çıkaramayarak büyük hayal kırıklığı yaşattı. İki film de başarısız olunca, Daredevil on yıl süreyle bir kenara atıldı.
Yükselen platform Netflix’in 13’er bölümlük sezonlar halinde sipariş ettiği Daredevil, filmleri izleyen kitlenin hayal bile edemeyeceği bir seviyeye çıkarıyor kahramanın öyküsünü. Batman&Robin (1997) izleyip, bir sonraki seansta The Dark Knight’ı (2008) görmek gibi.
Dizi iki koldan başlıyor: Matthew’un başına gelen kazanın etrafında dönen çocukluk yılları ve avukatlık yapmaya başladığı ilk günden itibaren yaşananlar. İlk bölüm aldıkları dava esas kadınla tanışmamıza vesile oluyor, kurtardıkları müvekkil sekreter olarak yanlarında işe giriyor. Çocukluk yıllarıysa Matthew’un boksör babasıyla ilişkisi üzerine kurulu. Hayatını dövüşerek kazanan orta yaşlı bir adamın tek başına erkek evlat büyütmeye çabaladığı sekanslar dokunaklı anlarla dolu. İlk bölümdeki söz konusu dava ise göründüğünden çok daha büyük, bütün şehrin emlak piyasasına ve mafya ilişkilerine uzanan fitilin ucu. Her bölüm başka bir dava izleyecek olduğumuzu sanmamızın sebebi, pilot bölümün malzemesini etraflıca anlatıyor oluşu. Neyse ki dizide “iyi metin” hiçbir zaman bitmiyor ve zaman geçtikçe ve hikaye dallanıp budaklandıkça her şey daha da ilginçleşiyor.
İkinci bölüm ilginç bir tercihle, bir kavganın ertesinde başlıyor. İlk bölümde sergilenen dövüş koreografisinden çok da farklı olmayacağı aşikar sahneler yerine kavganın bittiği yerden başlamayı tercih etmişler. Bu da izleyiciye dövüş sanatlarını sergilemekle değil, iyi yazılmış hikayeler anlatmakla ilgilenen bir dizinin karşısında oturduklarının ilanı oluyor. Dayak yemiş halde çöplüğe atılan Matthew’ı Claire Temple (Night Nurse) buluyor ancak Rosario Dawson’ın canlandırdığı bu önemli karakter sonraki bölümlerde yedek kulübesinden pek çıkartılmıyor. İkinci bölüm, Phil Abraham imzalı nefes kesen bir tek plan kavga sahnesiyle sonlandığındaysa artık emin oluyoruz, karşımızda adını TV tarihine altın harflerle yazdıracak bir iş var.
Daredevil rolü için klasik bir yakışıklı bulup bol bol soymak yerine izleyende samimiyet duygusu uyandıran Charlie Cox’u seçmeleri yerinde ancak True Blood dizisini kocaman açıp “a-hah a-hah” diye haykırdığı ağzını eliyle kapatmak dışında bir şey yapmayarak tamamlayan Deborah Ann Woll’un güzelliğiyle örtbas edemediği yeteneksizliği artık can sıkıyor. Sezonun kötü adamı Vincent D’Onofrio 192cm.’lik boyu ve dev cüssesi ile 178cm.’lik Daredevil’in karşısında ezici kaba kuvvet gösterisi yapabiliyor olsa da bundan çok daha fazlası; duygusal, içine kapanık, öfkesini kontrol edemeyen ve hırslı bir adam. Kötü karakterin iyi çizilmesi her zaman iyi kahramanı daha doğru anlamamızı sağlar, burada da öyle olmuş. Moda olduğu üzere kötülüğü sırf kötülük yapmak için yapan biri değil Wilson Fisk, doğru olanı yaptığına inancı sonsuz. Şehri güzelleştirmek uğruna can acıtmayı mübah sayıyor, sevdiği kişileri ya da mekanları korumak için kontrolsüzce hırçınlaşıyor. “Televizyonun unutulmaz kötüleri” listelerinde yeri şimdiden hazır.
Daredevil insancıl bir kahraman. Aklın almadığı süper güçleri yok. Duyuları ortalama insan kapasitesinin üzerinde ve çok iyi dövüşebiliyor, hepsi bu. İlk sezon boyunca aldığı darbelerin, yediği dayakların haddi hesabı yok. İzleyenin bağrına basacağı, evinin oğlu gibi göreceği, kabullenilmesi kolay bir karakter. Onu koşulsuz seven dostu Foggy Nelson ve çiçek görevi gören Karen Page de öyle. Tüm bu üç boyutlu karakterler ve akıp giden birinci sınıf senaryolar sayesinde Daredevil bir oturuşta tüm sezonu izleme iştahı yaratan, dolgu malzemelerine başvurmamış, her anı kayda ve hatırlanmaya değer bir deneyim.
İkinci sezon onayı alan dizide gelecek yıl The Walking Dead ile parlayan Jon Bernthal’ı ve Elektra rolünde Elodie Yung’u göreceğiz.