007’nin son mecaresı“Spectre”, Bond‘u geçmişiyle karşı karşıya getiriyor. Bir tarafta çocukluk, bir diğer tarafta ise ajanlık dönemi. Kendisini kendinden iyi tanıyan düşmanı karşısında yapabilecekleri ise oldukça sınırlı.
Mert Tanöz
James Bond ilk olarak Soğuk Savaş döneminde, Rambo misali çıktı ortaya. Fakat Rambo gitti, Bond kaldı; hatta bu kıskançlık öylesine büyüdü ki başta Mission Impossible olmak üzere birçok ajan filmi yapıldı Amerika’da. Hepsi kendince iyiydi, güzeldi ama hiçbiri asla bir James Bond olamadı.
Daniel Craig ile birlikte Bond serisi bugünle olan ilişkisini iyice arttırdı. Konularını eski düşmanlıklardan seçmek yerine küresel dünya sorunlarını irdelemeye başladı. “Casino Royal” ile bunun ilk adımları atıldı, “Quantum of Solace”taki su savaşları veya “Skyfall”daki siber saldırılarda görüldüğü üzere devamlılık kazandı. Bütün bunların yanında da Bond serisi ruhuna sadık kalındı. Ama bir taraftan bugüne uyarlanırken, bir taraftan geçmişle bağlar koparılmazken, bir diğer taraftan da konuların tümüyle “yeni” olmaması çabası sarf edilirken haliyle bir karışıklık çıkıyor ortaya. Kimi zaman senaryo, kimi zaman yönetmenlik, kimi zaman karakterler ve oyunculuklar yetersiz kalıyor, zaten bunun örnekleri önceki üç filmde görülüyor.
Kelime anlamı olarak “Spectre” Fransızcada hem hayalet hem de spectrum (içinde çeşitlilikler barındıran çizelge, skala) anlamına geliyor. Yani Bond’un, kolları her yere uzanan bir hayaletle karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz.
Her James Bond filminde olduğu üzere kovalamaca sahnesi sonrası gelen jenerik filmin nasıl bir tempoda ilerleyeceğinin, filmde nelerle karşılaşılacağının sinyallerini veriyor (“Writing’s On The Wall – James Bond” parçasını filme gitmeden önce dinlemenizi tavsiye ederim). Ama kısaca belirtmek gerekirse “Spectre” Bond’un en kişisel filmi. Yaşadıkları, olayların işlenişi ve ilişkisiyle Bond bir nevi geçmişiyle yüzleşiyor. Burada emirler yok, burada görevler yok. Her şeye “tümüyle” yeniden başlamak için (Bond serisinin tümüyle başa sarması anlamına da geliyor) Bond’un bu mücadeleye girmesi gerekiyor.
Birçok kişinin eleştirdiği üzere film dağınık, olaylar ve sahneler birbirinden kopuk. Kimi karakterlerin rolü yok denecek kadar az, kimilerinin ise nereden çıkıp geldiği anlaşılmıyor. Aksiyon kaygısıyla yaratılmış, hikâyeye oturtma çalışması başarısızlıkla sona ermiş karakterler var. Ama Bond’a, yani filmin özüne dönecek olursak kişisel bir film için beklentileri karşılıyor. Ne kadar eleştirilmiş de olsa Craig filmde rolünü iyice benimsemiş görünüyor.
Filme dair en büyük tartışma şüphesiz Christoph Waltz. Bir grup Waltz’u bu seriye yakıştıramazken, rolüne uygun bulmazken benim de aralarında bulunduğum daha küçük bir grup aksini savunuyor. Waltz’un canlandırdığı kötü adam filme yeterince oturmamış görünebilir. Özellikle kimileri için Javier Bardem’den sonra (ki hayatımda gördüğüm en başarısız villain oydu, bunu söylemeden geçemeyeceğim) zayıf gelebilir. Fakat Waltz’un canlandırdığı kötü, Craig serisinin karakter olarak en iyisi, belki Mads Mikkelsen’in oynadığı Le Chiffre ile kıyaslanabilir o kadar. Fakat orda da Chiffre’nin etkinliği Waltz’un karakteri kadar fazla ve yoğun değildi. Waltz’un oyuncuğu ise muazzam. İlk açıklama yapıldıktan sonra Waltz’un Bond kötüsü olarak pek uygun olmadığını savunanlara cevabını fazlasıyla vermiş.
Filmin senaryosuna, aksiyonuna ya da görsellerine dair yorum yapmaya gerek yok. Yönetmen Sam Mendes ve görsel efektlerden sorumlu ekibi harika bir iş çıkarmış. Aksiyonu yine Bond standartlarında, belki az ama yeterli. Senaryosu da daha önce nedenleriyle belirttiğim üzere kopuk.
“Spectre” Bond’un tam anlamıyla yeniden doğduğu film. Konusu daha iyi işlenebilir miydi, evet. Ama 144 dakikanın yeterli olacağını zannetmiyorum. Belki son zamanlarda daha da sık kullanılan bölme işine gidip filmi iki parçaya ayırabilirdi, ama o zaman da hem aynı etkiyi yaratmaz hem de Bond ruhunun dışına çıkmış olurdu. Bond her zamanki Bond, izlemeye kesinlikle değer.
Spectre
Yönetmen: Sam Mendes
Senaryo: John Logan, Neal Purvis (Roman)
Oyuncular: Daniel Craig, Christoph Waltz, Léa Seydoux
2015 / İngiltere, ABD / 144 dk.