Her köşe başında karşınıza çıkan popüler zincirlerden birine girip astronomik fiyatlar ödeyerek aldığınız bir fincan kahveyi yudumlarken, arkasındaki öyküyü düşündünüz mü hiç? Hayır, metin yazarlarının hazırladığı süslü “kahvenin yolculuğu” hikayelerinden bahsetmiyorum. O yüksek, el değmemiş tepelerde hasat yapan insanların yaşamları konumuz. Filmekimi 2015‘in en iyilerinden Ixcanul, bu insanlardan bazılarının Berlin Film Festivali’nden ödüllü hikayesi.
Serkan Çellik
Amerika’yı geçin, Meksika’yı da. Ve bir yanardağı daha. O dağın eteklerinde, o dağa adaklar adayan, uykusuna devam etsin diye şarkılar söyleyen bir grup insan var. Onları düşünün. Derme çatma kulübelerde yatıp kalkıyor, bütün gün tarlada çalışıyorlar. Patronları var. Ve patronlarının patronları. Kast zincirinin en altındalar. Çalışamazlarsa kulübelerinde kalmaya bile hakları yok. Şimdi tabloyu biraz daraltalım. Anne, baba ve kızlarından oluşan bir çekirdek aileden bahsedelim. Çok zor dünyaya getirdikleri kıymetli kızlarını patronlarıyla evlendirmek üzere ebeveynlerden.
Yemek masası sahnesi, gördüklerimizin en iyilerinden: Ailelerin birbirlerine sordukları sorular, evlilik müessesesinin dünyanın en ücra köşelerinde bile nasıl temelleri olduğuna şahit oluşumuz. İnsanlık için utanç verici. Peki ya sevgi? Kızınız oğlumuzu seviyor mu? Seviyor elbette, yani herhalde seviyordur. Seviyorsun değil mi? Mahcup bir gülümseme. Sevgi neydi ki?
Genç kız evlenmek istemiyor. Amerika’ya gitme hayallerinde. Orada hep elektrik varmış. Sokaklar bile aydınlıkmış. Para varmış bir de, dolar. Halk şehre gitmeye bile korkarken, o, Amerika’ya gitmek istiyor ve bunun için bir erkeği ikna etmeye çabalıyor. Sonra başka bir erkeği. Ve hamile kalıyor. Bu noktadan itibaren annesinin nasıl biri olduğunu görüyoruz. Anne, olması gerektiği gibi bir anne aslında. Yılın annesi. Bir melek. Bir yoldaş. Çoğu insanın asla sahip olamayacağı bir mutluluk kaynağı. Filmin en büyük başarısı, Aaron Sorkin diyaloglarıyla yaşananları inandırıcı kılması değil tahmin edersiniz ki. İçtenlik. O annenin kızına sarılışı. Yavrularını hatalarıyla kabul eden ebeveynler. Babanın kızına bakışı. Yargılamadan, drama kral ve kraliçeliğine soyunmadan kızlarını olduğu gibi kabullenişleri ve yönetmenin bizi buna inandırması. Batılı sinemacılar ya kötü kalpli, çocuklarından bıkmış ebeveyn tabloları çiziyor son yıllarda ya da doğru olanı yapmak için kendini kasan, doğruluğu politik görünen, “yeni doğru bu” dendiği için öyle davranan ebeveyn tabloları. İkisi de modern dünyanın sorunu. Ixcanul insanları ise ari. Varsın dil bilmesinler. Varsın cahil, köylü addedilsinler. Bir çoğumuzunkinden üstün yürekler bunlar.
Umut dolu, temiz kalpli, kapana kısılmış ancak ellerinden geleni yaparak hayatta kalmaya çabalayan bu insanlara biçtiği son “kaderden kaçış yoktur” oluyor senarist yönetmen Jayro Bustamante’nin. Kızını gelin etmeden önce itinayla süsleyen annenin, banyoda masaj yapan kadın olduğunu biliyoruz. Kötü bir niyeti olmadığını. Ama onun için de kaderden kaçış yok, seçenek yok. Her zaman bir seçenek vardır diyen Amerikan rüyasına inat, bazen yoktur diyor Ixcanul. Yüreklerimizi dağlıyor. Acil servis sahnesiyle zirveye taşınan duygular perde kararsa da peşimizi bırakacağa benzemiyor.
Ixcanul
Yönetmen: Jayro Bustamante
Senaryo: Jayro Bustamante
Oyuncular: Maria Mercedes Coroy, Maria Telón, Manuel Manuel Antún
2015 / Guatemala-Fransa / 93 dk.