Çayan Demirel ve Ertuğrul Mavioğlu’nun Kuzey (Bakur) adlı belgeselinin, 34. İstanbul Film Festivali kapsamında 12 Nisan günü yapılacak olan gösterimi, filmin eser işletme (kayıt tescil) belgesinin bulunmaması dolayısıyla yapılamamıştı. Bunun üzerine 20 civarındaki filmin festivalden çekilmesi sonucunda, festivalin Ulusal Altın Lale, Uluslararası Altın Lale ve Ulusal Belgesel Yarışmaları iptal edildi. 19 Nisan pazar günü sona erecek 34. İstanbul Film Festivali’nde, Ulusal kategoridekiler hariç diğer gösterimler yapılmaya devam edecek… Bu haftaki yazımda festivalde ‘görebildiğim’ filmlerden birkaçını mercek altın almaya çalıştım.
Taksi
Jafar Panahi, sinema yapmasına engel olmaya çalışan baskıcı İran yönetimine, bu sefer Taksi (Taxi) filmiyle karşılık verdi. Sarı bir taksinin sürücü koltuğunda Tahran sokaklarının sosyo-kültürel bir panoramasını çıkaran Panahi, bunu aracın içine, çeşitli açılara yerleştirdiği kameralar vasıtasıyla yapmış. Bu seneki Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ile ödüllendirilen Taksi; bana kalırsa oldukça yenilikçi bir deneme. Özellikle Panahi’nin kameraya yer yer müdahale ettiği anlar, bana Godard’ın 63 tarihli Hor Görme‘sinin (Le mépris) giriş sekansını anımsattı.
Taşkınlar Kulübü
Danimarkalı kadın yönetmen Lone Scherfig, 2000 yılında yaptığı çok ödüllü Yeni Başlayanlar İçin İtalyanca (Italiensk for begyndere) ile ismini duyurmuştu. Her palazlanan yönetmen gibi yeni kıta sularına yelken açan Scherfig’in, burada çektiği üçüncü filmi Taşkınlar Kulübü (The Riot Club), sert bir sistem eleştirisi aslen. Laura Wade’in oyunundan perdeye uyarlanan filmin ilk yarısı ‘kolej filmi’ havasında geçiyor. İkinci yarısında bir şiddet senfonisine evrilen film, Olağan Şüpheliler‘e (The Usual Suspects) göz kırpan finaliyle oldukça etkileyici bir deneme.
Kümes
Oyuncu Ufuk Bayraktar’ın ilk uzun metraj filmi olan Kümes; 1950’li yıllarda bir aile içinde hastalık nedeniyle değişen dengeleri konu alıyor. Filmin eksenini bu aile içindeki denge oluştursa da, ailenin geçim derdinin de filme çok başarılı bir şekilde yedirildiğini söylemek mümkün. Olabildiğince duru anlatımıyla kırk yıllık yönetmenmişçesine bir iş çıkaran Bayraktar’ın sineması, Yılmaz Güney’den de besleniyor uzaktan uzağa. Bayraktar’ın oyuncu olarak Umut’un ‘Arabacı Cabbar’ını andıran personasıyla tek kelimeyle harika! Kümes senenin en iyi filmlerinden biri olmaya aday.
***