‘Rags to riches’ (sıfırdan zirveye, yoktan var olma vb.) sinemanın her zaman sevdiği temalardan olagelmiştir. Bu türün, bir de daha ilgi çekici olan alt kategorisi var; kolay yoldan para kazanmak, ya da yasadışı işlerle köşeyi dönmek… 2 Mart 2014’te sahiplerini bulacak olan Oscar Ödülleri’nde En İyi Film ve En İyi Yönetmen başta olmak üzere beş dalda Oscar’a aday gösterilen, Martin Scorsese yönetiminde Jordan Belfort’un aynı adlı biyografik romanından uyarlanan Para Avcısı (The Wolf of Wall Street) da bu alt-türün son örneği.
80’li yılların sonundayız. Jordan Belfort (Leonardo DiCaprio), her broker gibi zengin olma hayalleriyle Wall Street’te bir şirkette çalışmaya başlar. Fakat işler umduğu gibi gitmez, çalıştığı şirket batar. Bunun üzerine daha küçük paraların döndüğü yerel bir borsada terkar şansını dener! O da ne, Wall Street’in aksine burada brokerlerın payı %60’ları bulmaktadır. Her Amerikan Rüyası’na inanmış birey gibi, Jordan da gözü karartır ve kendi komisyon şirketini kurar. Ucuz hisse senetlerini yüksek karla satan bu şirket, o kadar büyür ki, Wall Street’in bir numaralı rakibi olur!
Scorsese, daha önce de Sıkı Dostlar (Goodfellas) ve Casino‘da para ile insanın hastalıklı, çürümüş ilişkisi üzerine kafa yormuştu. Bu açıdan bakıldığında Para Avcısı, bu iki filmin devamı sayılabilir nitelikte. Fakat biçimsel manada oldukça ayrı yerde Para Avcısı: Filmin başında anlatıcı olarak dinlediğimiz Jordan, gerektiği yerde sahne alıp filmin özdeşlik akışını kesintiye uğratıyor… Evet, filme Brechtyen bir estetik hakim gibi görünüyor kağıt üzerinde; Jordan’ın anlatıcı olarak karşımıza çıktığı bölümlerin yanında ve sonradan yerleştirilmiş gibi duran şirket spotları da bunu kanıtlıyor.
Peki, bu estetiğin bizi filme yabancılaştırdığını, film ile aramıza mesefe koymamıza sebep olduğunu söyleyebilir miyiz? Benim kafamı en çok kurcalayan mesele bu oldu filmi izlerken. Sürekli seks yapan, uyuşturucu çeken ve insanların hayallerini sömüren Jordan ve çevresindekiler cidden çok antipatikleştirilmiş karakterler. Gelgelelim, onların partileri, seyahatleri ve konforlu yaşamları o kadar göz alıcı bir şekilde perdeye aktarılmış ki, kurulan Brechtyen biçimin tersine, film altan alta böylesi güzel bir yaşam sürmek için, her türlü şeyi yapın diyor sanki.
Para Avcısı‘nın son sahnesinde Belfort’u, bir salon dolusu insana kendisi gibi ‘başarılı’ bir satış temsilcisi olmayı öğretirken görüyoruz. Bütün salon, Belfort’a, şöhreti tüm Amerika’yı sarmış bu pop ikonu hırsıza gözünü ayırmadan bakıyor ve onun gibi olmak için can kulağıyla onu dinlemeye koyuluyor. Gerçek hayatta Belfort, onca yasadışı işe ve kaldırdığı milyon dolarlara karşın sadece 2,5 yıl hapis yatıp çıkmış. Sözün özü film; Belfort gibi olun, soyun soğana çevirin, 2,5 yıl yatıp çıkarsınız, sonra da halk kahramanı olursunuz mu demek istiyor? Para Avcısı, Amerikan Rüyası’nın altını oymaya çalışırken, kaygan zeminde ayağı kayan ve yanlış argümanlara kapı açan, oldukça tartışılması gereken bir film bana kalırsa.
Yukarıda Para Avcısı‘nın beş dalda Oscar’a aday olduğunu söylemiştik. En İyi Film, En İyi Yönetmen (Martin Scorsese) ve En İyi Erkek Oyuncu (Leonardo DiCaprio) dalında pek öne çıkma şansı yok gibi. Bununla birlikte Terence Winter’in bu senaryoyla En İyi Uyarlama Senaryo dalında ödülü alması şaşırtıcı olmaz. En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalındaysa Jonah Hill’in ödülü Dallas Buyers Club‘daki performansıyla Jared Leto‘ya kaptıracağını tahmin etmek hiç de zor değil.
Para Avcısı (The Wolf of Wall Street)
Yönetmen: Martin Scorsese
Senaryo: Terence Winter
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Jonah Hill, Margot Robbie
Yapım: 2013 / ABD / 180 dk.