Saygın Bir Aile dağılmış bir ailenin bireyleri arasındaki ilişkiye odaklanan bir yapım. Batıya göç etmiş Arash’ın 22 yıl sonra akademisyen olarak davet edildiği ülkesinde yaşadığı aile içi sorunlar üzerinden günümüz İran toplumuna ayna tutuyor.
Rıza Oylum
Saygın Bir Aile’de kardeşler arası hesaplaşmalar ve geçmiş muhasebesi ön planda tutulmuş. Yönetmen İran’ın yaşadığı büyük dönüşümlerin insanlar üzerindeki etkilerine odaklanmış. 1979’daki rejim değişimi, hemen ardından başlayan İran-Irak Savaşı, İran’ın dışa kapalılığı, keskin milliyetçilik gibi toplumsal olayların ve kavramların bireyler üzerindeki etkileri masaya yatırılıyor. Filmdeki en önemli özellik eski gerçek görüntülere dönüşler içermesi. İran-Irak Savaşı sırasında devlet televizyonundan yayınlanan görüntüler, savaş sahneleri oldukça etkileyici.
Belgesel çalışmalarıyla tanınan yönetmen Mesud Bakhshi, filmdeki Arash gibi yurt dışına çıkmış bir İran diaspora yönetmeni. Üniversite eğitimi için İtalya’ya gitmiş ve Avrupa’da çalışmış. Sinemasında bunun izlerini görmek olası. Film her ne kadar İran’da geçse ve Farça çekilse de İran filmleriyle bariz bir doku uyuşmazlığı var. İran sinemasının karakteristik özellikleri olan az diyalog, çocuk masumiyeti, geniş çekimler, vicdan, İnsanın özünde iyi bir varlık olması gibi önermeler bu filmde karşımıza kolay kolay çıkmaz.
Yönetmenin İran yönetimi ve İran’daki yaşam koşulları ile ilgili hoşnutsuzluklarını filmde görmek olası. Zaten adeta yönetmen İran’ın olumsuzluklarını gözümüze sokmayı amaç edinmişe benziyor. İran’da yaşayıp olumlu özellikler gösteren birini bulmak Saygın Bir Aile’de mümkün görünmüyor. Kavgacı şoförler, baskıcı üniversite yöneticileri, şuursuz ev kadınları, düzenbaz bir kardeş ve ondan daha acımasız bir yiğen. Üstelik bütün gençler de İran’dan kaçmaya çalışıyor. Adeta bir kara propaganda filmi sayabiliriz Saygın Bir Aile‘yi. Keşke yönetmen ideolojik hırslarına yenilmek yerine filme daha geniş bir bakış getirebilseydi. O zaman Avrupa’da sinema eğitimi almış bir İranlının doğduğu coğrafyayla kurduğu daha sıcak bir ilişki görmemiz mümkün olabilirdi. İran dışında film çekmeye başlayan farklı yönetmenlerde de benzer sıkıntılara rastlıyoruz. Gergedan Mevsimi’ndeki şiirsel görüntüleri ideolojik hırçınlığa kurban eden Bahman Gobadi bu duruma örnek gösterilebilir.
Filmin sürpriz sonunun sunduğu önermenin reddedilmeyecek bir önerme olduğunu da söylemek gerekiyor. Kuşkusuz ki İran’da yaşam koşulları ile ilgili yönetmenler farklı önermelerde bulanacaklar. Hele ki Cafer Penahi ve Muhammed Resulov gibi usta yönetmenlerine baskı yapmayı bir seçenek olarak gören bir İran yönetimine karşı. Ancak sinemanın kendi dinamikleri olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Hırsların, ideolojik kaygıların, insan ögesinin ötesine geçen tiplemelerin günümüz sinemasında tutunması, kendine bir yer edinmesi zor görünüyor. Artık cevaplar veren bir sinema yerine Asgar Ferhadi’nin Bir Ayrılık ve Ally Hakkında filmlerinde olduğu gibi sorular soran bir sinema fikri yaygınlık kazanıyor.