Belçika’nın one and only istismar filmi La Plus Longue Nuit du Diable, Belçika-İtalya ortak yapımı olması dolayısıyla La Terrificante Notte del Demonio, uluslar arası piyasada bilinen ismiyle Devil’s Nightmare ve son olarak Türkiye’de gösterime girdiği ismiyle Şeytanların Hizmetinde, farklı isimleriyle bu haftaki köşemi dolduruyor.
II. Dünya Savaşı’nda bir bombardıman sahnesi sırasında doğum yapan ve istenmeyen bir kız çocuk dünyaya getirdikten sonra ölen kadının kocası albayın, bebeği bıçaklaması sahnesi ile açılarak, günümüze dönen filmde, ailesinin peşini bırakmayan bir lanetten söz eden (artık Baron olmuş) adam, demeç verdiği gazeteciyi, kalesinin fotoğraflarını çekmemesi konusunda uyarır. Ama fazla meraklı kadın, gitmeden evvel, birkaç ufak foto çekmek için etrafta sinsice gezinirken, bilinmeyen bir şey, güç veya kişi tarafından öldürülür. Hemen ertesinde bir minibüs içinde yollarına kaybeden bir grup kızlı-erkekli insan, yol kenarındaki garip görünümlü adama kalacak yer sorarlar ve adam tarafından Baron’un kalesine yönlendirilirler. Dvd arkası yazısı kıvamında aktarmaya çalıştığım (evet, ne kadar da sıkıcıyım) filmin konusu kısaca bu kadar. Ama elbette film bu kadar değil. Yoksa yazmaya tenezzül bile etmezdim desem, bana inanan kaç kişi çıkar vallahi bilmiyorum.
Devil’s Nightmare, 70’lerin vazgeçilmez şeytanlı, tarikatlı, bol kurbanlı filmlerinden biri. Ayrıca şeytan olayını “malikanelerde telef olanlar” türü ile de birleştiren bir örnek. Şeytanın hizmetine girmişlerin ve bu uğurda evrilmişlerin kalesinde her biri ayrı bir günaha meyilli kurbanlar, kendi zaaflarıyla ilişkili olarak Erika Blanc tarafından canlandırılan sukkubus tarafından birer birer ortadan kaldırılırken, seyirciye de 7 ölümcül günahtan her birini ayrı ayrı isimlendirmek düşüyor.
Sukkubusun 7 günahın cezasını vermek için kullandığı yöntemlerden ‘şehvet’ için demir bakire ve ‘açgözlülük’ için altınlar içinde Varyemez Amca gibi boğulma favorilerim arasında baş sırada gelirken, en bomba (!) öldürme yönteminin ise (sanırım) ‘öfke’ için olduğunu düşünüyorum. “Ne o acaba?” diye soranlar için ‘öfke’den ziyade ‘gevezelik’ günahı içinde olan yaşlı ve huysuz ihtiyarı sıradan bir itme ile pencereden aşağı atan Sukkubusun yaratıcılığı için 10 puan lütfen…
Fazla vırvıra gerek yok. Yönetmen (sanırım) bu filmiyle Belçika’nın istismar sinemasında bir kapıyı tek başına açma ve kapatma şerefine erişmiş. Jean Brismée, başka bir filmiyle öyle kolay kolay göremeyeceğimiz bir isim. Dağda, bayırda ve bilhassa kırsalda kalan aristokrasinin sığınakları kaleler, şatolar ve malikanelerde geçen her film gibi atmosfer yaratmada başarılı olan filmin en önemli ve güzel özelliği ise sadece makyaj hilesi ile güzel ve baştan çıkarıcı bir kadını sukkubusa çevirerek irkiltmeyi başarması. Erika Blanc, alternatif sinema sektörü içerisinde Mario Bava‘nın Operazione Paura (Kill Baby, Kill-1966), Emilio Miraglia‘nın La notte che Evelyn Usci nella Tomba (The Night Evelyn Came Out of the Grave-1971), Umberto Lenzi‘nin Cosí Dolce… Cosí Perversa (So Sweet and So Perverse-1969) vb. filmleri ile bilinirken, günümüz seyircisi kendisini Ferzan Özpetek‘in Le Fate Ignoranti (Cahil Periler-2001) ve Cuore Sacro (Kutsal Yürek-2005) filmlerinden hatırlayacaktır. Garip görünüşüyle şeytan rolünde irkiltici bir performans sergileyen Daniel Emilfork ise Jean Pierre Jeunnet ve Marc Caro‘nun La Cité des Enfant Perdus (Kayıp Çocuklar Şehri-1995) filmindeki Krank karakteri ile hatırlanabilir.
Finalden hareketle kaderden kaçılmaz ana fikirli bir film seyrettik. Şimdi reklamlar…
Yönetmen: Jean Brismée
Senaryo: Pierre-Claude Garnier, Patrice Rhomm
Oyuncular: Erika Blanc, Jean Servais, Daniel Emilfork, Jacques Monseau
Yapım: 1971, Belçika-İtalya, 95 dk.