Bu hafta beş film vizyona giriyor. 9 yazar ve 7 yönetmeni bir araya getiren Dehşet Kasedi (V/H/S/2) Serkan Çellik değerlendirmesiyle Tersninja’da. Kim Tae Kyung’un yönettiği Ölüm Kapanı’nı (Mi-hwak-in-dong-yeong-sang) Ercan Dalkılıç mercek altına alıyor. Gus Van Sant yönetmenliğindeki Kayıp Umutlar (Promised Land) filmi Ali Abaday’ın kaleminden sizlerle. Herkese iyi seyirler.
Dehşet Kasedi
V/H/S/2
Yönetmenler: Simon Barrett, Jason Eisener, Gareth Evans, Gregg Hale, Eduardo Sanchez, Timo Tjahjanto, Adam Wingard
Senaryo: Brad Miska, John Davies, Jamie Nash, Simon Barrett, Jason Eisener, Gareth Evans, Eduardo Sanchez, Timo Tjahjanto
Oyuncular: Kelsy Abbott, Hannah Al Rashid, Hannah Hughes, Lawrence Michael Levine
Yapım: 2013 / ABD – Kanada – Endonezya / 96 dk.
Geçtiğimiz yılın 12 yazarlı 10 yönetmenli korku projesi V/H/S’nin devamı olan S/V/H/S – Dehşet Kaseti (V/H/S/2) için yine Brad Miska’nın fikrinden yola çıkılmış ve bu kez 9 yazar ve 7 yönetmen güçlerini birleştirmiş. Miska’nın kurucusu ve editörü olduğu internet sitesi Bloody-Disgusting aynı zamanda filmin yapımcısı. İzledikten sonra anlayacağınız üzere, şirketin ismini uyarı kabul etmekte fayda var.
Tape 49: Simon Barrett’in yazıp yönettiği kısa film aynı zamanda diğerleri için pamuk ipliğinden bir bağ görevi üstleniyor. İki özel dedektif, ailesinin isteği üzerine kayıp bir öğrencinin evine gidiyor ve orada onlarca videokaset buluyor. İkili kasetleri oynatıcıya taktıkça, biz de birbirinden bağımsız korku kısaları izliyoruz.
Phase I Clinical Trials: Simon Barrett’ın yazıp Adam Wingard’ın yönettiği kısa film; trafik kazasında kaybettiği gözünün yerine kamera özellikli protez takılan bir adamı anlatıyor. Bu üstün teknoloji sayesinde normal insanların göremediği, etrafımızda gezen ölüleri görmeye başlayan adam, canını kurtarmak için uğraşmaya başlıyor. Tüm kısa filmlerin ortak özelliği “found footage” denen “buluntu video” formatında ilerlemeleri. Bu nedenle olayları karakterlerin muhtelif şekillerde taşıdıkları kameralarla izliyoruz. Bu kısada insan gözü olarak konumlandırılmış kamera kullanımının daha önce gördüğümüz örneklere hiçbir yenilik getirmediğini, hikâyenin de orijinallikten uzak olduğunu belirtmek gerek. Amaç heyecan yaratmak ise, bunu az çok başardığını söyleyebiliriz ama.
A Ride in the Park: Jamie Nash’ın yazıp Gregg Hale ve Blair Cadısı (The Blair Witch Project) ile found footage filmlerin en popülerine imza atmış bulunan Eduardo Sánchez’in yönettiği bu kısa film; ormanlık alanda yaşanan tipik bir zombi saldırısını konu ediyor. Kan, kusmuk ve türlü iğrençlikle dolu bu bölüm; özellikle bağırsak yeme sahnelerinin uzatılmış olmasıyla bıktırıcı. Zombileri konu eden sinema külliyatı bir yana, The Walking Dead dizisiyle bile seyircinin ezberlediği standart olay örgüsü üzerine kurulu üstelik: Yaralanmış yabancıya yardım etmeye çalışırken ısırılan kişi zombi olur… Makyaj çalışmasının vasatı aşamaması da başka bir sorun.
Safe Haven: Baskın (Serbuan Maut) ile ismini duyuran Gareth Evans ve Endonezyalı arkadaşı Timo Tjahjanto’nun birlikte yazıp yönettikleri bu kısa film garip bir tarikatı konu eder gibi yaparak bir tür deliler evi portresi sunuyor. Her türlü vücut salgısına bolca yer veren yönetmenler, aynı amaçlanmış ucuzluğa bel bağlasalar bile diğer kısa filmlerin önüne geçmeyi başarmışlar.
Slumber Party Alien Abduction: Jason Eisener‘in John Davies ile birlikte yazıp tek başına yönettiği; büyük kısmını bir köpeğin sırtına bağlanmış kameradan izlemek zorunda bırakıldığımız, ufacık çocuklara sürekli küfür ettirilen bu bölümde eşek şakaları başrolde. Sallantılı kameranın hepten zıvanadan çıktığı, baş dönmesi ve mide bulantısına yol açtığı, Amerikan gençliğini aşağılamak için çekilmiş olmalı dedirten kısa film; sinema tarihinin en şapşal uzaylı istilalarından birini sunuyor. “Boğazlı tayt” şeklinde tarif edilebilecek giysiler giymiş uzaylı gibi görünmesi beklenen adamların, dünyayı bu berbat gençlerden kurtarmak için gelmiş olabileceklerini düşünüyor insan izlerken.
Korku antolojisi olma iddiası taşıyan, toplumlarca ahlaksızlık kabul edilmiş her türlü eylemi içinde barındırma çabasına girmiş, hiçbir anlamı olmayan anlık sıçramalar için uğraşan, araya cinsellik katmak için ne yapacağını şaşırmış, başarısız bir korku filmi S/V/H/S – Dehşet Kaseti.
Serkan Çellik
* * *
Kayıp Umutlar
Promised Land
Yönetmen: Gus Van Sant
Senaryo: Dave Eggers, Matt Damon, John Krasinski
Oyuncular: Matt Damon, John Krasinski, Frances McDormand, Rosemarie Dewitt
Yapım: 2012 / ABD – BAE / 106 dk.
Komplo teorileri yaratmak esasında çok kolaydır. Bazı kimi gerçekleri kendi düşüncemize göre evirdiğimizde bir komplo teorisinin ortaya çıkmaması neredeyse imkansızdır. Hele ki bu komplo teorilerini büyük ve gizli güçlerle bağdaştırınca etkisi daha da artar. Zaten komplo teorilerinin özelliği ne kadar inanılması zor olursa etkisinin de o kadar büyük olmasıdır. Kimi zaman bir grubun komplo teorileri üretmesini muzurca bir gülümsemeyle izlerim. O zaman bir dengenin bozulduğunu anlar insan ya da üstü örtülmek istenen bir sırrın açığa çıktığını. Kimi zaman toplumsal olaylar, kimi zaman da bir sanat eseri komplo teorisyenlerinin yeni teoriler yaratmalarına imkan sağlar.
Steve Butler (Matt Damon) Global Crosspower Solutions adında bir enerji şirketi için çalışan ve terfisine oldukça az zaman kalmış biridir. Butler şirketi için kaya gazı yataklarına sahip arazileri çiftçilerden satın almaktadır. Bu işi hızlı ve ucuza hallettiği için de şirkette giderek yükselmektedir. Şirkette birlikte çalıştığı Sue Thomason (Frances McDormand) ile Pennsylvania’da bir bölgeye gittiklerinde her şeyin yine kolayca hallolacağını sanmaktadırlar.
Ancak bölgedeki çiftçilerle toplantı yaptıkları zaman lisede öğretmenlerinden biri olan Frank Yates (Hal Holbrook) gazın çıkartılmasıyla ilgili bazı sorular sorar ve Steve bunları yanıtlamakta zorlanınca oylama başka bir zamana ertelenir. Tam bu esnada çevre gönüllüsü Dustin Noble (John Krasinski) adında bir genç çevrede dolaşıp insanları Global Crosspower Solutions’a karşı örgütlemeye başlar. Steve bir yandan şirketin baskısı, bir yandan Noble’ın işine taş koyması ile uğraşırken gönlünü de barda tanıştığı Alice’e (Rosemarie DeWitt) kaptırmıştır.
Enerji sektöründe giderek yaygın olarak kullanılan ve çevrecilerin tepkilerine neden olan hidrolik kırılma üzerine bir eleştiri niteliğinde olan film belli kesimlerin tepkileriyle karşılaştı. Hidrolik kırılmada yeraltındaki gazları çıkarmak için kimyasal içeren sular toprağın diplerine borularla gönderiliyor ve burada yaratılan basınçla gaz yeryüzüne çıkıyor. Ancak bu kimyasal içerikli suların çevreyi kirlettiği üzerine oldukça fazla eleştiri var.
Kayıp Umutlar daha gösterime girerken sinemasal açıdan değil, hidrolik kırılma ve enerji şirketleri üzerine getirdiği eleştiriler yüzünden hedef tahtası haline geldi. Hatta filmi finanse eden Heritage Vakfı’nın Birleşik Arap Emirlikleri’yle bağlantısı yüzünden Kayıp Umutlar’ın Arap petrol lobisinin Amerikan doğalgaz sektörünü zora sokmak için kullandığı bir araç olduğu üzerine komplo teorisi de yaratıldı.
Kayıp Umutlar’ın senaryosu, filmin başrolü ve yapımcılığını da üstlenen Krasinski ile Damon’a ait. İkilinin Dave Eggers’ın hikayesine dayandırdıkları filmin yönetmenliği için önceleri Damon’ın adı geçiyordu ama sonra yönetmen koltuğuna Gus Van Sant geçti. Krasinski ile Damon ikilisiyse rüzgar enerjisinin, hidrolik kırılmayla kaya gazı çıkarılmasından daha sağlıklı ve temiz olduğunu, filme başlarken öncelikle bunu hedeflediklerini söylüyordu. Bu arada belirtmekte yarar var filmde rüzgar enerjisinin yararlarını anlatan bölüm maalesef yok.
Bütün bunların yanında filme bakıldığı zaman, oyuncuların karakterlerini oldukça iyi canlandırdıkları ve vermek istedikleri mesajı direk verdiklerini söyleyebiliriz. Hatta Kayıp Umutlar bazı yönleriyle Julia Roberts’ın başrolünde oynadığı Tatlı Bela’yı (Erin Brockovich) anımsatıyor. Son günlerde Türkiye’nin de gündemine giren kaya gazı üzerine sağlam eleştirileri olan, bir yandan da uluslararası bir komplonun parçası olduğu edilen Kayıp Umutlar sinema severlerin hoşuna gidecek bir yapım.
Ali Abaday
* * *
Ölüm Kapanı
Mi-hwak-in-dong-yeong-sang
Yönetmen: Tae-kyeong Kim
Senaryo: Hong Geon-Gook, Tae-kyeong Kim
Oyuncular: Lee Malg Eum, Choi Ji Heon, Lee Yoo Joo
Yapım: 2012 / Güney Kore / 93 dk.
Hideo Nakata’nın 1997’de çektiği Ringu, anımsayacağınız üzere Uzakdoğu Korku Furyası’nın da fitilini yakmıştı. Bu filmin ardından kaç tane Uzakdoğu yapımı korku çeşitlemesi çekildi, dünyaya açıldı ve remake’i (yani tekrar çevrimi) yapıldı, saymak gerçekten zor. Bu hafta ülkemizde vizyona giren Güney Kore yapımı Ölüm Kapanı (Mi-hwak-in-dong-yeong-sang) bu furyanın son örneği niteliğinde. Ringu’da bir VHS kasetinin yol açtığı lanet anlatılıyordu. Buradaysa benzer şekilde; fakat çağımıza uygun olarak, USB Bellek’ten yayılan bir lanet hikayesi konu alınmış.
Ryeong (Dear Friend) ile iyi bir çıkış yapan Kim Tae-Kyeong’in üçüncü uzun metraj denemesi olan Ölüm Kapanı’nı türdeşlerinden ayıran ilk özellik, onun Hırçın Sevgilim’i (Yeopgijeogin geunyeo) andırır bir şekilde ‘kendini iyi hisset’ tonunda başlaması, sonradan yatak değiştirecek hikaye, 3’te 1’lik kısmında bu formülü gayet iyi uygulamış bana kalırsa.
İkinci özellik ise; Cevapsız Arama serisi (Chakushin ari) vb. teklonojiyi işlevsel olarak kullanan bir film olmasına karşılık, bunu bir adım öteye de taşıyarak çağımız insanının internet/sosyal medya bağımlılığına da vurgu yapmaktan geri durmamış olması. Filmdeki bütün karakterler/figürasyonlar, internetle haşır neşir, hepsinin elinde bir telefon var; mesajlar atılıyor, görüntüler gönderiliyor. Filmin drama yapısının önemli bir bölümü, bu teknolojik iletişme üzerine kurulmuş. Gereceğince de işliyor bu yapı. Gelgelelim; yönetmenin bu bağımlılığa bir eleştiri getirdiğini söylemek zor. Yoksa, internete bu kadar bağlanırsanız başınıza bu tip belalar mı gelir demek istiyor yönetmen, pek sanmıyorum.
Bununla birlikte alt-metniyle 70’ler Amerikan korku filmlerine benziyor filmimiz: muhafazakarlığın had safhada olduğu bu dönemin korkularında her türlü bela özgür kadınların (filmlere göre ahlaksız olan kadınların) başlarına gelirdi. Örneğin; bir sapık muhafazakar-olmayan karaktere takardı kafayı ve hesabını görüverirdi er geç. Ölüm Kapanı’nda da daha fazla para kazanmak için webcam ile yarı-çıplak videolarını çeken ve bunu internet üzerinde satan genç kadın öğrencilere musallat oluyor söz konusu lanet. Ve sonucu tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek! Bu açıdan bakacak olursak Ölüm Kapanı’nın neo-muhafazakar bir film olduğu tezini ileri rahatlıkla ileri sürebiliriz.
Biçim bakmından da oldukça ayrıksı Ölüm Kapanı; Güney Kore’de asayiş amaçlı kullanılan, (bizdeki Mobese kameralarına benzeyen) CCTV kayıtları, perdeyi ikiye bölen telefon ekranları, bilgisayar monitörlerlerinden fırlayan görüntüler ve yer yer cep telefonu aracılığıyla yaratılan ‘buluntu film’ (‘found footage’) estetiği, biçim olarak filmi hayli yukarılara taşımış. Son tahlilde; biçim ve hikaye yapısı deneyselliğiyle kayda değer, ancak alt-metniyle ve söyledikleriyle pek de ‘masum’ olmayan bir film karşımızdaki. Bu sıcak yaz günlerde soğutmalı sinema salonlarında iyi vakit geçirmek için biçilmiş kaftan. Daha fazla bir şey beklemeyin yalnız…
Ercan Dalkılıç
* * *
Aşk Taktikleri
The Stroller Strategy
Yönetmen: Clément Michel
Senaryo: Louis-Paul Desanges, Clément Michel
Oyuncular: Raphael Personnaz, Charlotte Le Bon, Jerome Commandeur, Camelia Jordana
Yapım: 2012 / Fransa / 90 dk.
* * *
Dünya – Yeni Bir Başlangıç
After Earth
Yönetmen: M. Night Shyamalan
Senaryo: Gary Whitta, M. Night Shyamalan
Oyuncular: Will Smith, Jaden Smith, Isabelle Fuhrman, Zoe Kravitz
Yapım: 2013 / ABD / 100 dk.