Bu hafta vizyona beş film giriyor. Steven Spielberg’in 12 dalda Oscar adayı filmi Lincoln ve Kathryn Bigelow’un beş dalda Oscar adayı Zero Dark Thirty’si Amerika’nın kuruluş değerlerini ve sonrasında bunlardan nasıl uzaklaştığını gözler önüne seren oldukça çarpıcı ve birbirini tamamlayan iki film. Bu hafta vizyona giren bir diğer film ise ödüllü yönetmen Cristian Mingu’nun gerçek bir olaydan yola çıkarak beyazperdeye taşıdığı Tepelerin Ardında. PenguenKral, bir 3 boyutlu animasyon filmi. Haftanın son filmi Mutlu Aile Defteri, Nihat Durak’ın yönettiği Tuncel Kurtiz, Binnur Kaya, İlker Aksum ve Büşra Pekin’in oynadığı bir Türk filmi. Herkese iyi seyirler…
Lincoln
Yönetmen: Steven Spielberg
Senaryo: Tony Kushner
Oyuncular: Daniel Day-Lewis, Sally Field, David Strathairn, Joseph Gordon Levitt
Yapım: 2012 / ABD / 150 dk.
Lincoln’de ABD’nin İç Savaşı bitirme dönemi ve bu arada siyahilerin beyazlarla eşit haklara sahip olması için Abraham Lincoln’ün yaşadıkları anlatılıyor. Bir nevi ABD’nin hangi değerler üzerine kurulduğu, iç savaş sırasında onlarca insanın kanının neden döküldüğü aktarılıyor.
Dört aylık bir süreye yoğunlaşan filmde Abraham Lincoln (Daniel Day-Lewis) yeniden Başkan seçilmiştir. Lincoln’ün amacı Anayasa’daki geçici 13. Madde’nin onaylanmasıdır. Şayet bu madde Kongre’den geçmezse savaş bittikten sonra mahkemlerin bu maddeyi yok sayarak siyahilerin yeniden köle olmalarını sağlayacak düzenlemeler başlayacaktır.
Ancak Lincoln’ün elinde yeterli sayıda oy yoktur ve böyle bir oylamaya sıcak bakmayan pek çok kişi de vardır. Kimi senatörlere göre siyahiler özgür kaldıktan sonra oy hakkını da elde edecek, hatta Kongre’ye girecek ve beyazlarla evlenebilecektir. Lincoln savaş bitmeden bu yasanın oylanması için kolları sıvar.
Steven Spielberg’in yönettiği Lincoln En İyi Film ve En İyi yönetmen dahil 12 dalda Oscar adayı. Oldukça usta işi bir film olan Lincoln bir yanda politika sahnesinde Abraham Lincoln’ün nasıl bir deha olduğunu, kendisine güvenini ve sabrını anlatıp, yeri geldiğinde rakiplerini bile dinlemesini anlatırken aynı zamanda ABD’nin siyahilere eşitlik vermek için nasıl çetin bir süreçten geçtiğini anlatıyor.
Bu arada Lincoln’ün aile hayatı da filme oldukça iyi yerleştirilmiş. Burada özellikle Mary Todd Lincoln’ü canlandıran Sally Field’ın başarısı büyük.
Ali Abaday
* * *
Zero Dark Thirty
Yönetmen: Kathryn Bigelow
Senaryo: Mark Boal
Oyuncular: Joe Edgerton, Jessica Chastain, Chris Pratt, Mark Strong
Yapım: 2012 / ABD / 157 dk.
Bazen aynı hafta vizyona giren iki film belli açılardan birbirinin tamamlayıcısı olabiliyor. Bu hafta gösterime girecek olan Zero Dark Thirty ile Lincoln de bu şekilde iki film. Lincoln ABD’nin neden büyük bir ulus olduğunu ve nasıl zorluklarla herkese eşit haklar verdiğini anlatırken, Kathryn Bigelow’un Zero Dark Thirty’si de dünyanın en büyük insan avı sırasında insan haklarının nasıl hiçe sayıldığını anlatıyor.
11 Eylül saldırılarının ardından El Kaide üyelerinin ve özellikle Usame Bin Ladin’in yakalanması en öncelikli konu haline gelmiştir. 2003 yılında Maya (Jessica Chastain) CIA’e girer ve ilk iş olarak Pakistan’daki ABD elçiliğine atanır. Görevi Bin Ladin’in yakalanmasına yardım etmektir. Maya sorguladığı tutuklulardan “Abu Ahmed” isimli bir kuryenin Bin Ladin’in mesajlarını taşıdığını öğrenir.
Maya bundan sonra Bin Ladin’i yakalamak için Abu Ahmed’i bulmaya çalışır. Bu esnada 2008’de İslamabad’da gerçekleştirilen Marriott Otel’i saldırısı dahil kimi saldırılardan kurtulur. Ancak Ürdün istihbaratından gelen bir kasette Abu Ahmed’in 2001 yılında öldüğünü anlatan bir tutuklu vardır.
ABD’de özellikle tutuklulara CIA ajanları tarafından işkence uygulandığını göstermesi nedeniyle eleştirilere maruz kalan Zero Dark Thirty adını askeri bir terimden alıyor. Gece yarısından sonra karanlıkta ve gizli bir 30 dakika anlamına geliyor.
Kathryn Bigelow, Mark Boal ile birlikte ilk başta Usame Bin Ladin’in yakalanamaması üzerine bir film senaryosu üzerine çalışmış. Ancak Bin Ladin’in yakalanıp öldürülmesi haberi patlayınca onlar da senaryoyu değiştirmişler.
En İyi Film dahil beş dalda Oscar’a aday olan Zero Dark Thirty’nin en çarpıcı yanlarından biri Bigelow’un pek çok önemli olayına ve açıklamaya filmin içinde yer vermesi. Önemli saldırılar, öldürülen CIA ajanları, kimi demeçler… hepsi filmin içinde belli bir mantık çerçevesinde veriliyor.
Lincoln ile Zero Dark Thirty’i izledikten sonra ABD’nin nasıl değiştiği de açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Gerçi her ne kadar odasında namaz kılan CIA görevlisi her dine açığız mesajı verse de Lincoln’ün Amerikası’nın değerlerinden uzaklaşıldığı gerçek.
Belki de Zero Dark Thirty ile tekrardan alevlenen ve zamanında tutuklulara işkence yapan görevlilerin yargılanmasının istenmesi bu kaybedilen değerlerin yeniden kazanılması için bir adım olarak görülebilir. Fakat bunun pek de mümkün olmayacağı açık.
Lincoln filmini izlerken onun kabinesinin hem Cumhuriyetçi hem de demoratlardan oluştuğunu, gerektiğinde belli sınırlar içinde kalarak politikanın kurallarına uygun oyunlar yaptığını ancak yine de adaletten ödün vermediğini görüyoruz. Hele filmin kapanışında Lincoln’ün ikinci başkanlık dönemi için yemin etmesi sırasında yaptığı konuşma belki de Zero Dark Thirty’nin açılışına bir şekilde eklenmeli.
Sinema severlerin izlemesi gereken iki film Lincoln ve Zero Dark Thirty. İlkinde ABD’nin ne olduğunu, ikinisinde ise şimdi nereye geldiğini görüyoruz. Ve belki de Maya’nın Bin Ladin’in yakalanmasından sonra hayatında yeni bir amaç bulması gerektiği gibi, ABD’nin de değerlerini kendisine bir amaç bulmaya çalışırken yitirdiğini hissediyoruz.
Ali Abaday
* * *
Tepelerin Ardında
Yönetmen: Cristian Mungiu
Senaryo: Cristian Mungiu
Oyuncular: Cosmina Stratan, Cristina Flutur, Valeriu Andriuta
Yapım: 2012 / Fransa – Belçika – Romanya / 150 dk.
80 Darbesi’nden sonra Türkiye’de yaşanan depolitizasyon ve muhafazakârlaşma sürecinin bir benzeri de 1989’dan sonra, yani Çavuşesku döneminin hemen ertesinde Romanya’da yaşanmıştı. Siyasi partiler oy kaygısıyla peşi sıra kilise inşa ediyorlar, böylelikle din de bir inanç sistemi olmaktan çıkıyor ve siyasi emellere ulaşmada bir nevi araç haline geliyordu.
4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün (4 luni, 3 saptamini si 2 zile) ile Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Ödülü’nü kazanan Romanya Yeni Dalgası’nın öncü yönetmeni Mungiu, gerçek bir olaydan yola çıkarak perdeye aktardığı yeni filmi Tepelerin Ardında’da (Dupa Dealuri) ülkesinin Çavuşesku sonrası girdiği işte bu ‘karanlık çağ’ın analizine soyunmuş.
2005’te Romanya’da geçen hikâyesinin eksenine 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün’deki gibi yine iki kadın karakteri alıyor Mungiu:Voichita ve Alina aynı yetimhanede büyümüş, bütün zorluklara birlikte göğüs germişler.Ayrılık zamanı gelip çattığında; Voichita Almanya’ya göçüp yeni bir hayata başlarken, Alinabir manastırsa sığınmayı tercih ediyor. Voichita, Almanya’da yaşadığı zorlu günlerin –burada ince bir ekonomik kriz göndermesi göze çarpmıyor değil hani!- ardından ülkesine geri dönüyor, ama Alina’yı bıraktığı gibi bulamıyor tabii. Bir manastırda rahibe hayatı yaşayan Alina, iyice muhafazakârlaşmıştır, dolayısıyla aralarında geçmişten beri eşcinsel bir çekim olan Voichita’ya istediği karşılığı veremez…
Böylesi bir izleğe oturan Tepelerin Ardında’nın esas argümanı bu noktadan itibaren sökün ediyor: Hesapta olmayan gelişmeler Voichita’nın ruhen çökmesine sebep olurken, bu çöküşmanastırda bulunan din görevlileri tarafından Voichita’nın ruhunun şeytan tarafından ele geçirildiği şeklinde yorumlanıyor. Tepelerin Ardında’yı esasen ‘şeytan çıkarma filmi’(exorcism) alt-janrına yaklaştıran da bu özelliği.
Tabii 70’lerin o muhafazakâr Hollywood işi şeytan çıkarma filmleri gibi değil Tepelerin Ardında; meseleye kemikleşmiş bir doğruyu kutsayan bir açıdan bakmıyor. Aksineöğretilmiş doğruyu sorgulamaya davet ediyor bizi. Salt biçime indirgenen, içi boşaltılan inanç sisteminin nelere mâl olabileceğinin küçük ölçekte bir örneğini sunuyor.
Mungiu, filmlerinde hiç müzik kullanmayan, uzun plan sekanslar aracılığıyla minimal bir anlatım tercih eden bir sinemacı. İzleyici üzerinde yarattığı manipülasyonu sevmediğinden, kurguyla da arasının iyi olduğunu pek söyleyemeyiz. Olabildiğince nesnel anlatmaya çalışıyor meselesini.
4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün’de soğuk ve pastel olan görüntü çalışması, bu filmde yerini Caravaggiovari karanlık tonlara bırakmış. Bütün sahnelerinin bir ressam hassasiyetiyle kotarıldığı aşikâr olan filmin bilhassa çok figürasyonlu çarmığa germe sahnelerinde yoğun Caravaggio etkisi hissetmek mümkün. Geniş planlar da izlenimci bir ressamın elinden çıkma tablo gibi adeta…
Özetle; 150 dakika boyunca hiç tempo kaybetmeyen karakterler arası iç-aksiyonu, boğuntu veren incelikli estetiği, takdire şayan oyuncu yönetimi… ve en önemlisi yabancılaştırıcı dramasıyla dört başı mamur, mutlaka görülesi bir başyapıt Tepelerin Ardında.
Ercan Dalkılıç
* * *
Penguen Kral 3D
Yönetmen:
Senaryo: David Attenborough
Seslendiren: Yekta Kopan
Yapım: 2012 / İngiltere / 78 dk.
* * *
Mutlu Aile Defteri
Yönetmen: Nihat Durak
Senaryo: Emre Özdür, Volkan Sünbül, Ali Demirel
Oyuncular: Tuncel Kurtiz, Binnur Kaya, İlker Aksum, Bülent Emrah Parlak, Büşra Pekin, Öner Erkan
Yapım: 2012 / Türkiye