Kendi kariyerinde başarıyı yakalamış insanlara, meslekleriyle ilgili olarak onları çok etkilemiş filmlerle ilgili sorular soruyorduk ya. Bu kez de tiyatrocu-aktör Levent Tülek‘i yakaladık. Tülek’i bir oyuncu olarak bu güne dek en çok etkileyen film Ivan Zsabo‘nun yönettiği 1981 tarihli Mephisto olmuş.
Mephisto’yu ilk seyrettiğinizde kariyerinizin nasıl bir noktasındaydınız?
Henüz başındaydım. Kadıköy Deneme Sahnesi adlı harika bir amatör grupta çok şahane çalışmalar yapıyorduk. Hala o grup vardır. Lise sona gidiyordum ve okulda da tiyatro kulübündeydim. .
Filmin üstünüzde nasıl bir etkisi oldu?
Henüz oyunculuk rüyasının başındayım o zaman… Deli gibi filmler, oyunlar izliyor, kitaplar okuyordum… Oyuncu olacağız ya… Osmanbey’de Gazi Sineması vardı, orada izlemiştim Mephisto’yu. İyi oyuncu mu iyi insan mı olmak sorusu kafamı hep kurcalıyordu. Arıza oyuncu tipolojisini model almak çok modaydı. Ama Szabo bu filmde ne kadar güçlü ve yetenekli olursa olsun bir oyuncunun duruşu olmazsa nasıl çöküp çürüyebileceğini anlatıyordu.Bu film bana ilaç gibi gelmişti.
Filmin kendinizi ya da çevrenizdekileri özdeşleştirdiğiniz bir karakter ya da olaylar var mıydı?
Filmdeki beni en etkileyen karakter Mephisto, daha doğrusu Mephisto‘yu oynayan Hendrik Hoefgen (Klaus Maria Brandauer) karakteriydi. … Yetenekli, güçlü ama hırslı bir aktörün bu hırsının kendini nasıl bir oportuniste dönüştürdüğünü çok defalar kendi meslektaşlarımda da görmüşümdür. Evet hırs bir oyuncu için gereklidir ama dozunu kaçırırsanız çok hava alan bir balon gibi patlayıp sadece kendinize değil çevrenize de zarar verirsiniz. Bilhassa televizyon dizilerinden sonra bu hırs neredeyse bir saldırganlık halini aldı ve bazen oyunculuktan ziyade ortada oyuncuyum diye çırpınan zavallıları görüyoruz. Pastadan pay kapmak için her türlü ilkesizliğin mübah sayıldığı bir meslek haline gelme tehlikesinde oyunculuk.
Filmden sonra mesleğinizle, hayatınızla ilgili yeni kararlar aldınız mı?
Tabi ki… Filmden önce bir oyuncunun asli görevi sadece oynamak, denileni yapmak, itaat etmek gibi bir algı vardı bende… Bu kırıldı. Oyuncunun gücü sadece yeteneği değil yeteneğinin taşıyabildiği kadar erdemi insanlara sunma şansını yakalayabileceğini anladım. Nazilerin son derece sanatsever, kibar ve cömert göründüğü filmde öyle bir an geliyor ki bütün ilkelerini ezmiş, arkadaşlarını satmış olan aktör bomboş bir stadın ortasında rütbesini bile bilmediği bir Nazi subayı tarafından megafonla “oyna aktör!” denilerek tabiri caizse bir sirk hayvanı gibi yapa yalnız bırakılıyor . O berbat yalnızlığa düşmemek için bir duruşumun, ilkelerimin olmasına ama her şeyden önce iyi bir insan olmam gerektiğine karar vermiştim.
Filmde mesleki anlamda aklınıza yatmayan ya da sizi çok şaşırtan şeyler gördünüz mü?
Evet… Nazilerin baskısı artınca yahudi ve siyahi oyuncuların gizlice kaçırılmasının dışında, bu durumu ahlaki ve ilkesel bulmayan diğer tüm oyuncular ülkeyi terk ederken (ya da Nazilere biat etmezken) tiyatro grubunun lideri Hendrik Hoefgen’in kalıp tek başına Mephisto’yu oynamaya devam etmesine çok şaşırmıştım. Çünkü sanat yapan insanlar hele ki bu tiyatro gibi grupla yapılan işlerse çözülmeleri çok kolay olmamalı diye düşünürüm hep.
Bir tiyatrocunun bu filmden çıkarması gereken dersi tek bir cümleye dökmek gerekirse…
İnsanlığın hırsından daha güçlüyse her zaman ayakta alkışlanırsın.
Türkiye’nin de Mephisto’ları olduğunu düşünüyor musunuz?
O kadar çok ki… Bakın televizyon kanalllarına, gazetelerine, açılışlarına, kutlamalarına, hep onları görürsünüz. Hani bizde bir laf vardır: “Her dönemin adamı” diye… Bizim mephistolarımız onlar işte. Asla işsiz kalmazlar, asla manşetlerden inmezler, ne kadar rezil olsalar o kadar iyidir… Çünkü onlar artık oyuncu, şarkıcı vs değil profesyonel Mehistolarıdır sistemin… Ne diyelim, onlarla yaşamaya almışmalıyız galiba, tıpkı deprem gibi…
Levent Tülek’in favori 5 Filmi
HAIR – MILOS FORMANFIGHT CLUB – DAVİD FINCHER
THE GODFATHER (1-2) – F.F. COPPOLA
PARAMPARÇA AŞKLAR VE KÖPEKLER- INNARITU
KÖPRÜÜSTÜ AŞIKLARI (LES AMANTS DU PONT NEUF) – LEOS CARAX