BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

49. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nde Ulusal Yarışma Filmleri dün itibarıyla tamamlandı. Hatırlanacağı gibi Portakal’ın değişen yönetmeliğinde yer alan “ulusal festivallerde yarışmamış olma” şartı ve kimi deneyimli yönetmenlerin Altın Koza’yı tercih etmeleri, bu yıl yalnızca 10 filmin yarıştığı kategoride yer alan yapımların sekizinin ilk film olması sonucunu doğurmuştu. Pek çok köklü festivalde (ve hatta Altın Portakal’da) “En İyi İlk Film”in ayrı bir başlıkta değerlendirildiği düşünüldüğünde, oluşan tablonun soru işaretleri barındırdığını ilk elden belirtelim.

Festival

Altın Portakal Film Festivali Ulusal Yarışma bölümü değerlendirmesi

49. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nde Ulusal Yarışma Filmleri dün itibarıyla tamamlandı. Hatırlanacağı gibi Portakal’ın değişen yönetmeliğinde yer alan “ulusal festivallerde yarışmamış olma” şartı ve kimi deneyimli yönetmenlerin Altın Koza’yı tercih etmeleri, bu yıl yalnızca 10 filmin yarıştığı kategoride yer alan yapımların sekizinin ilk film olması sonucunu doğurmuştu. Pek çok köklü festivalde (ve hatta Altın Portakal’da) “En İyi İlk Film”in ayrı bir başlıkta değerlendirildiği düşünüldüğünde, oluşan tablonun soru işaretleri barındırdığını ilk elden belirtelim.

49. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nde Ulusal Yarışma Filmleri dün itibarıyla tamamlandı. Hatırlanacağı gibi Portakal’ın değişen yönetmeliğinde yer alan “ulusal festivallerde yarışmamış olma” şartı ve kimi deneyimli yönetmenlerin Altın Koza’yı tercih etmeleri, bu yıl yalnızca 10 filmin yarıştığı kategoride yer alan yapımların sekizinin ilk film olması sonucunu doğurmuştu. Pek çok köklü festivalde (ve hatta Altın Portakal’da) “En İyi İlk Film”in ayrı bir başlıkta değerlendirildiği düşünüldüğünde, oluşan tablonun soru işaretleri barındırdığını ilk elden belirtelim.

  Tuncer Çetinkaya

Vali filminden hatırladığımız M. Çağatay Tosun’un Derin Düşün-ce‘si, yönetmenin deyişiyle ‘aile kavramını sorgulama’ gibi bir iddia içermesine karşın seyircilerin bir bölümü tarafından ‘çocuk p*rn*su’ şeklinde nitelendirilmişti. Bu abartılı suçlama bir yana, göstermekten kaçınan ve öyküsünü ‘tuhaf’ imalarla çevreleyerek topu izleyiciye atan Tosun’un, yeterince derin düşünmeden kotardığı filminin ödül şansı olmadığını söyleyebiliriz.

Halk Jürisi’nin ilgisine mazhar olacağı söylenebilecek Elveda Katya‘nın Yeşilçam’dan süzülüp TV dizileriyle buluşan anlatısının, oyunun rengini “popüler sinema” şeklinde açıklayan bir başkana sahip olan jüriyi nasıl etkileyeceğini kestirmek güç görünüyor. Yüzü gişeye dönük bir diğer film olan Pazarları Hiç Sevmem ise senaryo zafiyetini eğlenceli yapısıyla aşmaya çalıştığı ve seyirciye / jüriye kendisini rahat hissettirdiği oranda şanslı olabilecek yapımlardan.

Kısa film konusuna sahip olmakla birlikte, mantık hatalarıyla festivalin zayıf halkalarından olan Elveda Yabancılar bir yana, Ersin Kana imzalı Hile Yolu‘nun son dönemin önemli politik olaylarını mercek altına aldığını belirtelim. Kendimizi ‘keşke ana karakterlerin ideolojik yaklaşımlarına yeterince vurgu yapılsaydı’ demekten alıkoyamadığımız seyir zevki yüksek olan Hile Yolu‘nun çarpıcı finaliyle de akılda kaldığı; ama pek de ‘Jüri tarzı’ olmadığı söylenebilir.

Ali Aydın’ın politik bir hassasiyete sahip olduğu iddiasına karşın Küf, ‘bir yerlerden fazlasıyla tanıdık gelen’ bir yaklaşımı barındırıyor. ‘Hayat, özellikle Anadolu’da yavaş akar’ söylemi eşliğinde yaşanan ‘çözülme’ süreci ‘kaybedilen çocuğu’ araç haline dönüştürürken, yan öykünün ‘zorlama’ niteliği yeterince güçlü bir etki yaratamıyor. Buna karşın filmin Venedik’ten ödülle dönmesinin jüriyi nasıl etkileyeceğini kestirmek güç görünüyor.

Araf’a benzer biçimde, alt sınıfları merkezine alan ‘yeni’ öykülere eklemlenen önemli bir halka olarak Zerre, festivalin en başarılı filmleri arasında yer almakta. Bir anne ekseninde var olma çabasını biraz da ‘umutsuzca’ masaya yatıran filmin, Jale Arıkan’ın üstün kompozisyonunun da etkisiyle (etkili bir finale sahip olamaması bir yana) yarışmaya damgasını vurma olasılığının yüksek olduğu iddia edilebilir.

Zerre‘ye rakip olabilecek diğer film olan Güzelliğin On Par’ Etmez, küçük bir çocuğun hayatı ve aşkı öğrenme sürecine tanıklık ederken, aile içi iletişimsizliğe ve mültecilik sorunlarına gerçekçi biçimde yaklaşıyor. Hüseyin Tabak; teknik sorunlarına rağmen, içerdiği insani yaklaşımla, politik arka planına karşın ‘birleştirici’ bir filme imza atmış.

Tunç Okan’ın ‘dönüş filmi’ Umut Üzümleri, ‘beklentilerin uzağında kaldı’ desek, sanırız yanlış olmaz. Fakir Baykurt uyarlamasına soyunmakla hiç değilse niyet bakımından önemli bir işe soyunan yönetmenin uyarlama noksanlarına eklenen süre problemi ve oyuncu tercihleri; ayrıca –Okan, aksini iddia etse de- çok uluslu bir yapım gerçekleştirmenin diyetini ‘gözümüze soktuğu’ sahneleriyle film, ne yazık ki vasatın üstüne çıkamadı.

Festival seyircisini en çok etkileyen filmlerden olan Toprağın Çocukları’nın ise senaryodaki eksiklikleri ve oyuncu yönetimindeki kusurlarına karşın daha önce ‘el değmemiş’ Köy Enstitüleri’ni ele alması ve yaratım sürecinin kolektivizmin en güzel örneklerini içermesi oldukça önemli. Tam da eğitim sorunlarının tartışıldığı bir dönemde olguya ilişkin kamuoyu yaratmayı başaran filmin 49. Portakal’da elde edeceği sonucu merakla bekliyoruz.

İlginizi çekebilir...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et