Siz bakmayın Haydarpaşa’da inlerle cinlerin çift kale maç yaptığına, demiryollarının neleri değiştirmediğini listelemek, kazandırdıkların belirlemekten çok daha kolay.
Ege Görgün (Landlord)
19. yüzyılın birinci çeğreğiyle son çeyreği arasında demiryolları dünyayı, insanların neredeyse köylerinden bile çıkmadığı veya en yakındaki kasaba pazarının ötesine geçemediği bir durumdan, kıtaların aylar yerine birkaç gün içinde aşılabileceği bir duruma bir duruma dönüştürdü. Demiryollarının gelişmesi, Sanayi Devrimi’nin bu gezegende yaşayan hemen herkesin yaşantısını etkilemesini sağlayan engin bir üretim endüstrisi yarattıDemiryollarının gelişi, tatilden banliyölere yayılmaya, taze sütten posta havalelerine kadar bir çok şeyi mümkün hale getirdi.
Christian Wolmar, Ateş ve Buhar: Demiryolları İngiltere’yi Nasıl Dönüştürdü? adlı çok satan kitabında 1830 yılında açılan ve dünyanın ilk büyük demiryolu sayılan Liverpool-Manchester hattının ekonomik etkilerinin yanı sıra gündelik yaşamı kökünden değiştiren sosyal etkileşimlere yol açtığını ayrıntılı biçimde anlatmıştı. Liverpool-Manchester hattının açılmasından 20. yüzyılın başına kadar geçen 70 yıllık süreçte tüm dünya demirağlarla örülmeye başlandı. Bu ağın toplam uzunluğu sürecin sonunda bir milyon kilometreyi bulmuştu. Wolmar da bir sonraki kitabında bu kez dünyadaki demiryollarının ve bunların dünyayı nasıl değiştirdiği konusuna eğilmeye karar vermiş. Wolmar’a göre demiryollarının sosyal hayata etkisini abartmak neredeyse imkansız.
“Demiryollarının dünyayı nasıl değiştirdiğini anlamak için kendinizi hayatında hiç büyük bir makine görmemeiş ya da dörtnala giden bir attan daha hızlı herhangi bir şeye binmemiş ya da tanık olmamış birinin yerine koyun. Bu insanların ufku ister istemez sınırlıydı ve demirden yolların gelişi bunu sonsuza dek değiştirdi.”
Christian Wolmar, April‘den çıkan Kan Altın Demir adlı kitabında ülkelerinde büyük değişiklik yaratani son derece sıkıntılı ve zor koşullarda inşa edilen Hint, Amerikan ve Rus sistemlerine odaklanıyor. 13 bölümde oluşan kitabın her bölümünde ilginç hikayelere rastlamak mümkün.
Kitapta Osmanlı dönemine de pencereler açılıyor. “Osmanlı İmparatorluğu birçok Avrupa ülkesi 1903 yılına kadar demiryolu yapımına gereken önemi göstermezken çok ciddi projeler başlatıp uygulamaya koymuştu” diyor kitapta Wolmar. Gerçekten de Şubat 1872’de Sultan Abdülaziz İstanbul’dan Bağdat’a gidecek bir demiryolunun yapımı için Alman mühendis Wilhelm Von Pressel’in tam yetkiyle görevlendirmişti ancak Osmanlı maliyesinin çökmesiyle bu proje durmuştu. 1888’de imtiyaz alan Almanlar Anadolu Demiryolu Şirketi’ni kurarak bu projeye yeniden giriştiler. O sıralarda II. Abdülhamit Müslüman tebaasının Hac vazifesini daha kolay gerçekleştirebilmesi için bir Hicaz Demiryolu projesi başlatmak üzereydi. İnşaat 1900’de başladı ve demiryolu 1908’de Medine’ye ulaştı ama Mekke’ye ulaşmadı. Kitapta ünlü Şark Ekspresi ve yapımına 1856’da başlanan Anadolu’daki ilk demiryolu olma özelliğine sahip İzmir-Aydın hattı için de küçük de olsa yer ayrılmış.