80’lerde David Carradine’ı Türkiye’de tanımayan, sevmeyen yoktu. O dönemi yaşayanlar için kaç filmde, hangi rolde oynarsa oynasın hep Çekirge olarak kaldı David Carradine. Çekirge 3 Haziran’da son bir kez zıplayarak sonsuzluğa karıştı. Şimdi benim kulağıma bile garip geliyor söylerken ama kendisiyle tanışıp elini sıkma fırsatı bulmuştum bir tarihte. (Ters Ninja Arşiv)
Ege Görgün (Landlord)
David Carradine ölecek ve ben arkasından üç beş satır laf etmeyeceğim. Olacak iş değil. Herkes hakkında bir şeyler yazarken çizerken elim gitmedi pek. Hem sermaye medyasındaki kimi arkadaşların işlerini kolaylaştırmaya gerek yok değil mi? Bizim yazdıklarımızdan yazı derleyip ardından kendilerine gazeteci diyorlar zira.
Bir dergi için küçük bir derleme yaptım yapmasına ama samimi duygu ve düşüncelerime yansıtmaktan çok informasyon verme, hatırlatma,anma maksatlı bir yazıydı. Ki sonunu getirebilirseniz eğer, o yazıyı da burada okumuş olacaksınız zaten, merakta kalmayın.
Öyle Hollywood ünlüleriyle aynı kaptan yemek yiyen biri değilim ama yine de üç beş ünlü ile tanışma fırsatı buldum şu kısa metrajlı hayatımda. David Carradine onlardan biriydi işte. 42. Antalya Film Festivali’nin konuğuyduk ikimiz de. Sene 2005. İkimiz de konuğuz dediysek. O açılışlara limuzinle gidiyor ben tabanvayla ya da şanslı günümdeysem festivalin minibüs servisiyle. Kendisine Yaşam Boyu Başarı Ödülü verdiler ama kanımca o ödülünü yanında getirmişti zaten. 70’indeydi ama yanında belki de festivalin en güzel kadını olan sevgilisi vardı. Halis Toprak‘ın yeni zevcesi yaşında olmasa da, o da epey gençti üstelik. Ama Halis Toprak’ın dediği gibi “Ben 18 yaşında hatun bulmuşum, salak mıyım almayayım!”
Festivalin açılış kokteyli ya da bir filmin galasıydı galiba, geçmiş zaman şimdi tam hatırlamıyorum. Herkesler grantuvalet, ben üstünde ulu Bruce Lee‘nin güzel sıfatının yer aldığı siyah bir tişört, üstüne keten bir ceket giyip gitmişim olay yerine.
Carradine, Kill Bill’den fırlamış bir şıklıkta. Tam teşekküllü bir karizma. Yanına gidiyorum. kendimi tanıtıyorum. “Efenim, ben sinema yazarıyım,” gibisinden bir şeyler geveliyorum. “A, öyle mi, ne güzel,” diyor o da. Biraz mesafeli. Ne kadar ünlü olsa da, bir festivale onur konuğu olarak çağırılmasının biraz absürd bir şey olduğunun keşfedildileceğinden endişeleniyor belki de. Ama diğer konuk Michael Madsen‘ken endişelenmesine gerek yok. Tişörtümü gösteriyorum ortamı yumuşatmak için. “Bakın,” diyorum. “Ben Bruce Lee hayranıyım.” E, o da güzel, gibisinden bir şeyler söylüyor. Bruce Lee’yi sevmiyor olabilir mi acaba, diye geçiriyorum aklımdan. Yok ama, olsa olsa Bruce Lee onu sevmeyebilir. Neticede Kung Fu’daki başrolü Carradine’a kaptıran Bruce Lee.
Yalan yok. Sohbetimiz, tabi buna sohbet denebilirse, hayal ettiğim minvalde ilerlememişti. Belki benim heyecanım ya da kırıkİngilizcem, belki de onun muhafaza etmeye çalıştığı karizması engel teşkil etti aynı frekansı tuturmamıza. Tanışmak, elini sıkmak, üç beş kelam etmekle yetinmek zorunda kaldım. Belki de bir David Carradine tişörtüyle şansımı denemem lazımdı.
Kung Fu dizisiyle sevdiğim, İzmit’deki Emek Sineması’nda rahmetli babamla izlediğim Yalnız Kurt‘la, yine İzmit’de Altınnal sinemasında, ya da Çınarcık’ta bir açık hava sinemasında izlediğim Ölüm Yarışı 2000 ile aşk tazelediğim ( ona ama daha çok sinemaya) bir B-movie yıldızıydı Carradine. Ve bu yazı benim ona veda hediyem. Nacizane.
Kung Fu dizisi çok kanallı Amerikan televizyonunda gösterilen onlarca diziden bir tanesiydi. Sevilen bir diziydi elbette. Üç yıl devam etmiş ve birçok ödül kazanmıştı. David Carradine’a şöhreti getirmişti. Ama bizler için hem Kung Fu dizisinin, hem dizinin esas oğlanı Çekirge’nin yeri çok farklıydı. İlk göz ağrımızdı her şeyden önce. 31 Ocak 1968 tarihinde Ankara’da ilk test yayınını gerçekleştiren TRT’nin ilk dizilerinden biriydi çünkü. Evlere sonradan, fazla tanınmayan bir misafir gibi giren, ama kısa sürede evin en güzel köşesini kaptığı gibi, evin en değerli, en prestijli eşyası halini alıp, hayatımızın merkezine yerleşen televizyonun iktidarını biraz daha sağlamlaştıran bir diziydi.
Çok fazla filmde oynamasına ve 70’lerde Ingmar Bergman ve Martin Scorsese ile çalışma fırsatı bulmasına rağmen muhteşem bir kariyeri olmadı Carradine’ın. B-tipi filmlerin vazgeçilmez oyuncusu kontenjanından takıldı hep. Tarantino ona dev bütçeli Kill Bill filmlerinde rol vererek Carradine’ı onore etmiş oldu. Sonrasında kaldığı yerden ikinci sınıf filmlerde oynamaya devam etti usta aktör. Kendisini kariyerinin en iyisi sayılabilecek 6 filmini anarak uğurlayalım istedim.
1. Death Race 2000 / Ölüm Yarışı 2000 (1975)
Çektiği çok sayıda düşük bütçeli, sömürü sineması başyapıtı sayılan B-tipi filmler (B-movie) sayesinde “B’lerin Kralı” (King of the B’s) olarak tanınan efsane isim Roger Corman’ın yapımcılığını üstlendiği bu kült filmi Paul Bartel yönetmişti. Filmin bir diğer ünlü oyuncusu ise o zamanlar daha henüz ünlü olmamış Sylvester Stallone’du. 2000 yılında, finansal olarak çökmüş, faşist bir yönetimle idare edilen Amerika’da geçer filmin hikayesi. Yönetim halkı bir tür gladyatör gösterisiyle oyalamaktadır. Ama bu gladyatörler ağır silahlarla modifiye edilmiş son model arabalara sahiptirler. Çünkü bu yalnızca hızlı olanın değil, yolda öldürebildiği kadar masum öldüren sürücünün kazanacağı bir yarıştır. Carradine filmde hükümetin şampiyon sürücüsü Frankenstein’dır. Adı, yaptığı onca kazadan sonra vücudunun pek çok yerine makine yerleştirilmiş olmasından gelmektedir.
2. Bound For Glory (1976)
Hal Ashby’nin yönetmenliğini yaptığı filmde Amerikan folk müziğinin babası Woody Guntrie’yi canlandırdı Carradine. Aynı yıl Oscar’a da aday gösterilen filmde sergilediği performans, Carradine’ın Amerikan Eleştirmenler Birliği’nden en iyi aktör ödülü ve yine aynı dalda Altın Küre adaylığı kazanmasını sağlamıştı.
3. The Long Riders ( 1980)
Walter Hill’in yönettiği bu western’in Dennis Quaid, Randy Quaid, Stacy Keach, Keith Carradine gibi isimlerden oluşan zengin bir kadrosu vardı. Film Vahşi Batı’yı soygunlarıyla çalkalayan Jesse James ve Younger Kardeşler çetesini konu alıyordu. Carradine iki kardeşiyle birlikte oynadığı (Robert ve Keith) filmde Cole Younger’ı canlandırmıştı.
4. Lone Wolf McQuade / Yalnız Kurt (1983)
Bir başka B-tipi film yıldızı Chuck Norris’in oynadığı filmde Carradine, Norris’in canlandırdığı Teksas Ranger’ı McQuade’in eski dostu ve azılı düşmanı Rawley Wilkes rolündeydi. Norris’in en iyi filmlerinden sayılabilecek Yalnız Kurt’un finalinde ikiliye teke tek dövüşürken izlemek hayli keyiflidir.
5. The Warrior and the Sorceress (1984)
Bu filmin buraya alınması, özellikle bu filmi bilenler tarafından eleştirilebilir. Ama fantastik-aksiyon türündeki filmin 80’lerdeki video kaset dönemindeki forsu bu filmi buraya taşımamıza neden oldu. Efsanevi savaşçı Kaine (Carradine) Ura gezegeninin büyük çölünü geçip bir kasabaya gelir. Kasabayı ele geçirmek için savaşan iki düşman tarafın varlığını keşfedince kılıcını onların hizmetine sunmaya karar verir. Sergio Leone’nin A Fistful of Dollars (Bir Avuç Dolar) ve Walter Hill’in Last Man Standing (Son Adam) filmleri gibi hikayesinin özünü Kurosawa’nın Yojimbo’sundan almıştır.
6. Kill Bill Vol. 1 ve Kill Bill Vol.2
Tarantino’nun, Kill Bill filmlerini kendisinin sinemacı kişiliğinin oluşmasında payı olan popüler sinema türlerine ve B-tipi filmlere karşı bir saygı duruşu olarak çektiği düşünülürse çılgın yönetmenin Carradine’a bu projede rol vermesi gayet anlaşılabilir geliyor.