Kod Müzik ve Borusan Müzik Evi işbirliğiyle Nova Muzak Series başlıklı etkinlik çerçevesinde Finlandiyalı elektronik müzik sanatçısı Vladislav Delay 17 Aralık 2011 Cumartesi günü İstanbul’daydı.
Murat Ocakcan
Vladislav Delay, gerçek adıyla Sasu Ripatti, 2000’li yılların başından beri Luomo, Sistol, Uusitalo gibi adlar altında ambient, glitch ve house sularında elektronik müziğin en deneysel örneklerini sundu dinleyiciye. Kabarık diskografisinin yanı sıra sanatçı, 2007 yılından bu yana, Barselona şehrinin Hesperia Towers binasındaki konseriyle başladığı ve halen devam eden projesinde, yönetmen Aki Kaurismäki’nin 1990 tarihli I Hired a Contract Killer adlı filmine canlı soundtrack yapıyor.
Ripatti’nin İstanbul’a geleceği haberini duyduğumda, yeni yayınlanan Vantaa adlı albümü vesilesiyle gerçekleşecek bir konser olacağını sanmıştım. Resmi açıklamada Ripatti’nin I Hired a Contract Killer projesi kapsamında bir performans sergileyeceği söylenince daha çok sevindiğimi söylemeliyim. Ürettiği işleri hasbel kader takip etmeye çalışan bir müzik sever olarak, yaptığı müziğin görsel karşılığının ne olduğu, görüntünün sesle etkileşiminin ne dereceye varabileceği gibi soruları tetikleyen bir tarzı olduğunu düşünüyordum. Baştan söylemeliyim ki, o gece kafamızdaki soruların çoğuna yanıt bulmakla birlikte, yeni soruların filizlenmesine karşı koyamayacak denli heyecanlı ve etkileyici bir konsere şahit olduk. Konsere geçmeden önce projenin odak noktasındaki filmden biraz bahsedelim.
Aki Kaurismäki, bağımsız sinema izleyicisinin yakından tanıdığı bir isim. Crime and Punishment’la başladığı uzun metraj film kariyerinde Leningrad Cowboys Go America, Proleterya Üçlemesi (Shadows In Paradise, Ariel ve Match Factory Girl), Drifting Clouds ve The Man Without a Past gibi önemli filmlere imza atan yönetmen, neredeyse iradesizleştirdiği oyuncuların cılız bir tonda ve basit bir olay örgüsü içinde rol aldığı, yaşadığı coğrafyanın etkisiyle olacak, buz gibi yakan bir ironinin hikayenin sonuna kadar karakterlerin yakasını bırakmadığı kendine özgü bir tarza sahip.
1990 tarihli I Hired a Contract Killer ise yine küçük bir hikaye, sürüklenen karakterler ve bolca ironiyle dolu. Henri Boulanger (Jean-Pierre Léaud, Truffaut’nun 400 Darbe [400 Blows] filminin küçük başrol oyuncusu), Londra’da yaşayan bir Fransızdır. 15 yıl hizmet verdiği işinden atılan Boulanger intihar etmeye karar verir. Ancak hayatına son vermek için harcadığı çabaların tümü boşa çıkar. Bunun üzerine kendisini öldürmesi için bir kiralık katil aramaya koyulur. Boulanger, katilinden (Kenneth Colley) kendisini habersiz, beklemediği bir anda öldürmesini ister. Anlaşma yapılır fakat Boulanger, Margaret (Margi Clarke) adlı çiçek satıcısı kadınla tanışır ve kadına duyduğu aşkla hayata yeniden tutunmaya karar verir. Katiline gidip anlaşmayı iptal edecektir ama katile ulaştığı barı yıkılmış halde bulur. Elinde katiliyle iletişime geçebilecek hiçbir bilgiye sahip değildir. Katil, aldığı görebi yerine getirmek için çoktan harekete geçmiştir.
Ripatti, yüzü perdeye dönük seyircilerin arkasına konuşlanıp kontrol masasına geçtiğinde merak ettiğimiz şeylerden biri de, filmdeki diyalogların akıbetiydi. Filmin orijinal müziklerini duymayacağımızdan emindik ama konuşmalar ne olacaktı? Vladislav Delay konserinde olduğumuzu biliyorduk elbette ama bir film izleyeceğimiz gerçeğini de yadsıyamazdık. Dolayısıyla bir şekilde filmin anlamını su yüzüne çıkaracak diyaloglara ihtiyacımız olacaktı. Derinden gelen uğultularla film başladı. Diyalogları duymuyorduk. Sadece Ripatti’nin müziği vardı. Hatta başlangıçta açık unutulan Norveççe altyazı dahi Ripatti’nin uyarısıyla kapatıldı. Üst üste kullanılan ve belli bir melodiye sahip olmayan uzun notalar, görüntünün dışında bir yerlerden çağrılan çevre sesleri ve perdeye fazla tutunma fırsatı bulamadan bir görünüp bir kaybolan ritmlerle filmi izlemeye başladık.
Ripatti, filmin akışına gevşek bir şekilde bağlı ama onu başkalaştırmaya çalışan sesler üretiyordu. Bir sahneden alıp zirveye çıkardığı kakofoniyi, görüntünün gerilimi sona erse de bir sonraki sahneye taşıyor, deyim yerindeyse o sahnenin yükünü taşımaya devam ediyordu. Bu noktada handiyse Ripatti’nin yönettiği bir filmi izlediğimiz duygusuna kapılmaya başladık. Karakterlerin konuşmaları duyulmasa da bazen, tek tük kısa cümleleri olabildiğince bozulmuş halleriyle duymamıza izin veriyordu Ripatti. Ambient müziğin insanoğlunun yaşadığı, düşlediği çevrenin sesteşi olduğuna dair, uzun uzadıya araştırmadığım, bir inanca sahiptim. Uygarlığın en gelişmiş yapılarından tutun da, güneş yüzü görmemiş izbe köşelere kadar geniş bir ses laboratuarı.
O gün Ripatti’yi dinlerken insanın ürettiği sesin görüngüler dünyasında bir gölgeden çok daha fazlası, hatta o çevrenin bizzat kendisi olabileceğine tanıklık ettiğimi sanıyorum. Sesin bir başka gerçekliği taklit etmek, onu tanımlamaya çalışmak gibi bir amacı yoktu. Görüntünün bire bir karşılığı olmaksızın bizatihi tek başına bir gerçeklikti ve her gerçeklik gibi etrafını saran dünyayla etkileşime giriyor, başkalaşıyor, gelişiyordu. Sonuç olarak, birisi kalkıp da o gece sen ne halt yedin diye soracak olsaydı yanıtım, “Aki Kaurismäki dinledim. Vladislav Delay izledim.” olurdu.
Not: Nova Muzik Series, 5 Kasım 2011’de Meksikalı elektronik müzik sanatçısı Murcof’la başladı. Üçüncü buluşma, 20 Ocak 2012 Cuma günü Alman post-rock grubu Tarwater’la.