BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Kung fu sinemasi tarihinde her daim üst sıralarda hatırlanan The 36th Chamber of Shaolin ve ardından gelen iki ayrı film, The Return to the 36th Chamber ve The Disciples of 36th Chamber, aslında resmi olarak bir üçleme değil. Ama hem konu hem de özellikler bakımından gayrıresmi bir üçleme olarak da sınıflandırılabilecek üç ayrı güzel film.

Murat Ocakcan

Feleğin 36 çemberinden geçenler: The 36th Chamber of Shaolin filmleri

Kung fu sinemasi tarihinde her daim üst sıralarda hatırlanan The 36th Chamber of Shaolin ve ardından gelen iki ayrı film, The Return to the 36th Chamber ve The Disciples of 36th Chamber, aslında resmi olarak bir üçleme değil. Ama hem konu hem de özellikler bakımından gayrıresmi bir üçleme olarak da sınıflandırılabilecek üç ayrı güzel film.

“Karate” filmleri ofisimin vazgeçilmez müdavimi Murat ile birlikte, büyüklerinden kopardığı bayram harçlıklarını videocudan kiraladıkları kung fu filmlerine gömen bir nesil için efsanevi The 36th Chamber of Shaolin ve ardından pek de devam niteliğinde sayılmayan Return to the 36th Chamber, Disciples of The 36th Chamber filmlerini inceleyen bir “bayram özel” yazı dizisi hazırlamayı planlamıştık. Ancak dokuz gün sürecek bayramın ön rehaveti (rehavetin öncesi ve sonrası da bir rehavet hali olduğundan sonsuza uzayan bir tembelliktir ömür dediğimiz) nedeniyle yazıyı yetiştirmek mümkün olmadı.

        Tuğba Keleş & Murat Ocakcan

Shaolin Tapınağı Filmlerinin Çıkış Noktası

Önce Chang Cheh (söz) vardı. Sinema kariyeri başladığı andan itibaren ağırlıklı olarak Wuxia filmleri çeken yönetmen Cheh ve müritlerinin popülaritesi, Bruce Lee namlı bir yiğidin çıkıp önüne geleni dövdüğü filmlerle büyük bir darbe yer. Sonuçta Bruce Lee’nin de içi Chang Cheh  gibi vatan sevgisiyle doludur ve milliyetçilik pratiği Chang Cheh’e oranla daha gerçekçi ve etkilidir (tekme, yumruk). Bruce Lee kısa filmografisiyle dünyayı kasıp kavururken bu dönemde Chang Cheh ve dövüş koreografı Lau Kar Leung, Wuxia türünden Kung Fu’ya sert bir geçiş yapmak zorunda kalır.

Bruce Lee’nin ölümü, dövüş filmleri sektörünü ikiye böler; Seyircinin saf Kung Fu’ya ilgisini Bruce Lee mirasını sömürerek (taklitler vs.) tatmin etmeye devam edenler ve yeni bir konsept arayışı içine girenler. Büyük Şef Chang Cheh, sağ kolu Lau Kar Leung ile birlikte Kung Fu filmlerine Shaolin tarihini ve efsanelerini adapte etme yolunu seçer.

Milliyetçilik önemli bir unsur

Chang Cheh ve Shaw Biraderlerin lokomotifi milliyetçilik anlayışı bakımından da bu tarihi ele almak son derece yerinde bir seçimdir. Zira Shaolin Tapınağı, Han Çinlileri için birleştirici bir unsurdur. İlk örnekler Men From Monastery ve Heroes Two ile gelir. 1976 tarihli Shaolin Temple’a kadar söz konusu filmler genellikle tapınağın yakılışı ve kurtulan öğrencilerin eylemlerini konu alır. Shaolin Temple ise yine aynı tarihsellikle kuşanmış olan Shaolin’in bu kez iç işleyişine yoğunlaşır. Eylem, Shaolin’in öncesi ve sonrasında değil bizzat merkezinde vuku bulur.

Somut olarak bunun anlamı şudur: Dışarda zulüm görmüş, hırpalanmış Han Çinlisi eğitilmeye hazır bir “sıfır” olarak tapınağın kapılarına dayanır. Ruhani eğitiminin yanında bu eğitimin asli bir parçası olarak bedeni de ıslah edilir. Hikayenin ana odağını oluşturan eğitimin sonunda öğrenci, dışarıda intikam almaya, özgürlükçü düşünceleri Çin’e yaymaya hazırdır. Ama bu artık dış dünyaya ait bir meseledir ve tapınakla ilişiğin kesilmesini gerektirir. Ne de olsa tapınak, dünyevi işlerden elini eteğini çekmiş insanların yeridir.

Shaolin Tapınağı mensuplarına dair kahramanlık öykülerini kendisine konu edinmiş filmleri izlerken en umursamaz izleyicinin dahi belirli bir süre sonra kafasının karışması son derece olası. Nereden çıktı bu Mançuryalılar? Hanlarla alıp veremedikleri ne? Hem bu Hanlar da kim oluyor? Neticede hepsi Çinli ve birbirine benzeyen adamlar değil mi?  Konuya açıklık getirmek için önce filmin geçtiği dönemde Çin ülkesindeki siyasi ve toplumsal duruma genel bir bakış atacağız.

Tarihçe

Çin topraklarında 1368 – 1644 yılları arasında hüküm süren Ming Hanedanlığı, etnik nüfusun günümüzde de büyük çoğunluğunu oluşturan Han Çinlilerinin arasından çıkan son hanedanlıktır. 1644 yılında ülkede çıkan iç isyanların da yardımıyla kuzeyden gelen Mançuryalılar ülkeyi istila eder. Böylece 1911 yılına kadar Çin’i yönetecek olan Çing (Qing) Hanedanlığının dönemi başlar.

Çing’in ilk dört imparatoru yaklaşık 150 yıllık bir süre boyunca ülkede uyguladıkları ekonomik reformlar sayesinde halka refah içinde bir yaşam sağlar. Han Çinlileri kendi kültürlerini de sorunsuzca yaşarlar. Dahası Mançuryalılar, işgal ettikleri toprağın dilini ve kültürünü öğrenmekte oldukça heveslidirler.

Saç stillerinin Tang Hanedanı’ndan Çing Hanedanı’na evrimi

Bu noktada saç konusuna değinmekte fayda var –ki üzerine fazla vurgu yapılmasa da, birçok filmde iktidarın ve direnişin göstergelerinden biri ahalinin saç – sakal şekli. M.Ö. 1027 (1122?) yılında başa geçen Cou (Zhou) Hanedanlığı, Konfüçyusçuluk’un temel alındığı bir dizi kuralı toplumun ve devletin tüm katmanlarında uygulamaya koyar. Askeri ve siyasi yapılanmadan toplumun günlük yaşayışına dair pek çok kural içeren ve “Cou Ayinleri” adı verilen kurallar bütünü, çeşitli değişikliklerle Çing Hanedanlığı’nın sona erişine dek uygulanır. Bu kurallardan birisi de, halkın saç biçimi ve uzunluğunun hanedanlık tarafından belirlenmesini öngören eski bir gelenektir.

Ming Hanedanlığı döneminde erkekler için geçerli saç biçimi, saçların uzatılarak topuz yapılması ya da tokayla tutturulmasıdır. Çing Hanedanlığı başa geçtikten sonra bütün erkeklerin saçlarının ön tarafını tepeye kadar usturayla kesmelerini emreder. Han Çinlileri için bu emir Konfüçyusçu anlayışa aykırı olduğundan (saçın kesilmesi bedene zarar vermekle eşdeğerdir) tedirginlikle karşılanır; ancak bir grup Han emre uymamanın nedeni olarak Ming’in koyduğu kuralları öne sürünce, rejime isyan olarak algılanan bu durum, binlerce kişinin ölümüne yol açar.

Çing’in iktidarı ele aldığı zamanların başlangıcı milliyetçilik kavramından bihaber yıllara denk düştüğünden, bu tarihlerde tek tük ortaya çıkan isyanların temel itkisi, yabancı işgalinden duyulan psikolojik rahatsızlıktır. Gerçek anlamda büyük çaplı isyanlar ise, Çing’lerin kurduğu ekonomik sistemin çıkmaza girerek bozulmasıyla patlak verir.

Aklımıza takılan soru şu: Shaw Biraderler Film Stüdyosu’nun genel anlamda milliyetçilik ve iştigal ettikleri sektör özelinde ulusal sinema anlayışını  somutlaştırdığı “Çing zulmü karşısında Shaolin – Han direnişi” konulu filmlerin tarihsel açıdan milliyetçiliğin esamesinin okunmadığı  dönemlere ait olması bir çelişki değil mi? Bu sorunun cevabı Çin’in yakın tarihinde saklı.

1911’de Çing Hanedanlığı sona erer ve ülkeyi Çin Milliyetçi Partisi ve Kuomintang yönetmeye başlar. Ancak 1927 yılında Kuomintang ile Çin Komünist Partisi, ülke yönetimini ele geçirmek için savaşmaya başlar. 1950 yılına kadar süren iç savaş sonunda Komünist Parti, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan eder ve milyonlarca milliyetçi Çinli, ana kara çevresindeki Tayvan, Hong Kong ve Singapur gibi adalara kaçar.

İşte, Shaw Film Stüdyoları da böyle bir diaspora içinde doğmuştur. Bu bakımdan üretilen filmlerde Mançu işgali – Çing zulmü anlatısının Komünist Parti iktidarı ve zorunlu göçe, Shaolin – Han direnişinin ise Çin Birliği – Milliyetçilik düşüncesine karşılık geldiğini düşünebiliriz.

Shaolin Tapınağı

İncelemekte olduğumuz film vesilesiyle Shaolin Tapınağı konusundaki bilgileri derleyip toparlamanın, kung fu janrına yeni girmiş çekirgeleri mantığa davet etmek ve Shaolin Tapınağı’na kabul edilirse dünyayı kötülüklerden temizleyebileceğini düşünen eski tüfekleri uyandırmak bakımından faydalı olacağı kanısındayız.

Shaolin’le ilgili metinlerde iki tapınağın adı geçiyor. Kuzey ve Güney Shaolin tapınakları. Günümüze ulaşan tek tapınak, Çin’in kuzeyinde Henan bölgesinde bulunanı. Güneydeki tapınak 1738 yılında son kez yakıldıktan sonra tarihe gömülüyor. Lau Kar Leung ve Chang Cheh’nin filmlerinde anlatılan Hung Hei Kwan, Fong Sai Yuk (Heroes Two, Shaolin Avengers), Wu Wei Kin (The Men From The Monastery) ve San Te (Bkz. şu anda okuduğunuz yazı) gibi karakterler tamamen güney ekolünün halk kahramanları.

Günümüzde Shaolin Tapınağı ve Pagoda Ormanı

Tapınak 17. Yüzyılın sonlarından itibaren Çing karşıtı isyancıların sığınağı haline gelince Mançuryalılar tapınağı yakmakta buluyorlar çareyi. Aslında bu dönemlerde Shaolin sözcüğü tapınaktaki Budist rahipler için değil, sığınmacı “seküler aktivistler” için kullanılıyor. Rahiplerimiz de sütten çıkmış ak kaşık sanılmasın. Yukarıda sözünü ettiğimiz halk kahramanlarının öğretmeni  ve baş rahip Zhi Shan’ın Çing karşıtlığı bilinen bir gerçek.

Shaolin tedrisatından geçmiş hain Pai Mei önderliğindeki Çing ordusu tapınağa saldırdığında, Zhi Shan kahramanca çarpışırken ölüyor.  Geride kalan yiğitlerin intikam arayışı ve Güney Çin’i Shaolin Kung Fu’su ile örgütleme çabaları nesilden nesile anlatılan bir efsane olurken, 70’lerin ilk yarısından itibaren Shaw Film Stüdyosu’nun en sağlam malzemelerinden birine dönüşüyor.

36th Chamber Filmleri

Kung fu sinemasi tarihinde her daim üst sıralarda hatırlanan The 36th Chamber of Shaolin ve ardından gelen iki ayrı film, The Return to the 36th Chamber ve The Disciples of 36th Chamber, aslında resmi olarak bir üçleme değil. Ama hem konu hem de özellikler bakımından gayrıresmi bir üçleme olarak da sınıflandırılabilecek üç ayrı güzel film. Yapım ekibinin de hemen hemen aynı kişilerden oluşmuş olması dolayısıyla bir bütünlük arz eden söz konusu filmlere, gelin hep birlikte göz atalım.

Film yazıları arasında aşağıdaki sekmelere tıklayarak dolaşabilirsiniz.

[tab:The 36th Chamber…]

THE  36TH CHAMBER OF SHAOLIN
A.K.A.
FELEĞİN 36 ÇEMBERİNDEN GEÇTİM

1978 tarihli ilk film The 36th Chamber of Shaolin, yönetmenliğini Lau Kar-Leong adlı efsanenin yaptığı ve kamera önünde kardeş kategorisinden Gordon Liu’nun bulunduğu bir Shaolin Tapınağı güzellemesi. Tarihi olarak Shaolin Tapınağı’nın son temsilcilerinden San Te’nin hayat hikâyesine odaklanan filmde, söz konusu kişiyi Gordon Liu canlandırıyor.

San Te’yi henüz genç bir öğrenciyken ele alan filmde, Ching Hanedanı tarafından infaz edilen Hanlar’ın akıbetini gören ve öldürülen babası ile öğretmeninin intikamını alabilmek için ilmi bırakıp tatbike geçebilmek için Shaolin Tapınağı’na girmeye çalışan San Te eşliğinde, Shaolin Tapınağı’nın gizemlerine haiz olmak mümkün.

Dışarıdan birinin tapınağa adım atmasının bile hoş karşılanmadığı bilinen tapınakta, başlangıçta hiçbir şekilde kaale alınmayan bu genç, allem edip kalem edip kendini bir şekilde kabul ettirmeyi başardığında, kendisini daha zorlu durumların beklediğini bilemezdi elbet.

Peki bu filmde “kötü” Ching Hanedanı’ndan olan karakteri kim canlandırmaktadır? Elbette o muhteşem dişleriyle Lo Lieh!

Tamı tamamına 35 adet odadan (bölüm) oluşan tapınakta, en alt kademeden başlayarak, bir yandan kung fu tekniklerini öğrenen, diğer yandan öğrendiği tekniklerle tapınağın bir komün olarak yaşamını idame ettirmesine olanak veren San Te, kısa süre içinde elde ettiği başarılarla ustaların gözüne girip, 35 odanın hepsinin içeriğini iyice öğrendiğinde, kendisine istediği odalardan birini tahsis edileceği haberiyle heyecanlanır.

İnsanüstü bir çabayla son odadan da alnının akıyla çıkan San Te, sadece fiziksel olarak değil, aynı zamanda zihinsel olarak da evrildiğinden, intikamını kısa süre için bir kenara bırakarak, Shaolin Kung Fu’sunu sıradan insanlara da öğretebilmek için yeni bir oda, yani 36. Odayı açmak istediğini tapınak yüksek konseyine bildirir. Yüce rahiplerin, bu son derece mantıklı isteğe verecekleri cevap elbette olumlu olacaktır.

The 36th Chamber of Shaolin
Shao Lin San Shi Liu Fang

Yönetmen: Lau Kar-LuengSenaryo: Ni KuangOyuncular: Gordon Liu, Lo Lieh, Norman Chu

Yapım: 1978, Hong Kong, 115 dk.

[tab:The Return to]

THE RETURN TO THE 36TH CHAMBER
A.K.A
ÇEMBERİMDE GÜL OYA, DÖVEMEDİM DOYA DOYA

1980 tarihli 36. Odaya Dönüş filmi, ilk filmin parodisi kıvamında bir yapım. 1980 tarihli filmde güldürü öğelerine ağırlık verilmesi, Hong Kong film piyasası koşulları açısından kaçınılmazdır. Jackie Chan, komediyi kung fu’yla birleştiren Snake In The Eagle’s Eyes ve Drunken Master filmleriyle büyük bir gişe başarısı yakalamış ve Bruce Lee‘nin veliahtı olarak zirveye yerleşmiştir.

İlk filmde olduğu gibi yine Lau Kar-Leung -Gordon Liu  ikilisi ön planda. Hanlar tarafından işletilen bir tekstil fabrikasında, işçilerin başına Mançuryalılar getirilip, ücretleri kısılınca, işçiler galeyana gelir ve Mançu’ların gözünü korkutmak için şaklaban oğlan kılığında ortalarda dolaşan Gordon Liu’dan yardım umarlar. Shaolin keşişi  kılığına girerek, olmayan kung fu’su ile bazı numaralar çekerek Mançu’ların gözünü bir süre korkutmayı başaran Liu’nun foyası erken ortaya çıkar ve bir kısım Han telef olmaktan kurtulamaz.

O ana kadar halkının durumuna karşı fazla bir bilinci olmayan ve her şeyi oyuna vuran Liu, Mançu’lardan intikam almak için gerçekten kung fu öğrenmek adına Shaolin Tapınağı’na yollanır. Ama Shaolin Tapınağı’nın kuralı açıktır; Yabancılar giremez! Shaolin öğrencisi kılığına girerek aradan sıvışmaya çalışan Liu, her seferinde enselenerek kapı dışarı edildiyse de sonuçta tapınakta halk için açılmış bulunan 36. Oda ve kurucusu San Te bulunmaktadır.

Resmi olarak tapınağa hiç kabul edilmese de yetenekleri göz önüne alındığında kung fu öğrenmek açısından umut vadeden bu yeniyetmeye, keşiş ustalar, oğlanın kendi yöntemiyle yol gösterecek ve Liu yalnızca iskele kurup, tapınağın onarım işlerini yaparken kung fu tekniklerini görüp, talim yaparak dövüş sanatını geliştirecektir. Hikâyenin geri kalan kısmı, oğlanın kasabaya dönüp, yeteneklerinin farkına vararak, halkının intikamını almasından ibarettir.

Return To The 36th Chamber
Shao Lin Da Peng Da Shi

Yönetmen: Lau Kar-LuengSenaryo: Ni KuangOyuncular: Gordon Liu, Lung Wei Wang, Hou Hsiao

Yapım: 1980, Hong Kong, 99 dk.

[tab:The Disciples of…]

THE DISCIPLES OF THE 36TH CHAMBER
A.K.A
DALGALANDIM DA 36. ÇEMBERDE DURULDUM

1985’te millet çoktan aya çıkıp geri dönmüştü ama Hong Kong’lular hâlâ Shaolin’in peşinde geziyorlardı. Aynı ekiple yeni bir 36. Oda filmi, 7 yıl aradan sonra efsaneyi yâd edebilir, artık sönmeye yüz tutmuş bir türü yeniden alevlendirebilirdi. Bu defaki filmin konusu, Fong Sai Yuk (Hsiao Hou tarafından canlandırılmaktadır) adında bir yeniyetmenin etrafında dönmektedir.

Usta San Te (Gordon Liu -solda) ve öğrenci Fong Sai Yuk (Hsiao Hou-sağda) karşı karşıya

İki hafta önce değindiğimiz bu halk efsanesi kahramanı, önüne gelene horozlanan biri olarak lanse eden film, Mançu kötülerine başkaldıran oğlanın, annesi tarafından  iki kardeşiyle birlikte Shaolin Tapınağı’na teslim edilmesinin hikâyesini anlatıyor. Burada bizzat San Te’nin tedrisatından zorla nasiplendirilen oğlan, dışarı çıktığında her filmin ortak noktası Han’ların intikamını almak için hazır ve nazırdır. Gerisi bol dövüş sahnesiyle harmanlanmış göz dolduran bir seyirden ibarettir.

Disciples of The 36th Chamber
Pi Li Shi Jie

Yönetmen: Lau Kar-LuengOyuncular: Gordon Liu, Hou Hsiao, Lily LiYapım: 1985, Hong Kong, 90 dk.

***

İlk filmde San Te rolünde görülen Gordon Liu, ikinci filmde San Te’nin öğrencisi karakterini canlandırırken, üçüncü filmde yine San Te rolüne dönüyor. Üçüncü filmi bir kenara ayırırsak, ilk iki filmin Lau Kar-Leung elinden çıkma dövüş koreografisi mükemmel.  Fazla söze ne hacet! Kung fu filmi sevenlerin zaten çoktan seyretmiş olduğu bu filmler, türe yeni ilgi duyan çömezlerin muhakkak seyretmesi gereken sinema şaheserleri.

[tab:END]

İlk Yayınlanış tarihi 08.09.2011 

 

İlginizi çekebilir...

MUBI

Yönetmen Atıf Yılmaz, senaryo Ümit Ünal, oyuncular Mazhar Alanson ve Ali Poyrazoğlu desek herhalde Arkadaşım Şeytan’a dikkat çekmeye yeter. Türk sinemasının fantastik öğelerle süslü...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et