Battles Haziran ayında dört yıllık bir aradan sonra ikinci albümü Gloss Drop’u piyasaya sürüyor. Daha önce bu yıl için heyecanla beklediğim albümler hakkında Battles ile ilgili heyecanlı beklentimden kısaca bahsetmiştim.
Burak İşyar
Battles 2002’de experimental/math-rock dörtlüsü olarak New York’ta kurulmuş. İlk albüm olan Mirrored 2007’de piyasaya sürülmüş. Oldukça farklı bir sound’a sahip, deneysel zaman işaretleri, aksak ve kompleks ritimlerden oluşan çok beğendiğim bir albümdü. Yer yer rock, yer yer elektronik ağırlıklı parçalarda seyrek vokaller ekstra bir enstrüman gibi kullanılmıştı. 2007’den beri ikinci albüm için çalışan Battles’da albümün son aşamalarına gelindiğinde (2010 yazı), hem pek çok farklı müzik aleti çalan hem de vokalleri sağlayan (ve grubun beyni sayılabilecek) Tyondai Braxton kendi solo projeleri icin gruptan ayrıldığını bildirdi. Grup artık yoluna bas/gitarda Dave Konopka, gitar/klavyede Ian Williams ve davulda John Stanier ile devam ediyor.
Battles bu albümün genelinde Braxton’ın gruptan ayrılışından en azından müzikal açıdan çok etkilenmemiş gözüküyor. Ancak ilk albümden bir farklılık afro-cuban ve reggea ritimlerine yer yer başvurulmuş (örneğin Inchworm ve Dominican Fade). Şarkıların çoğunluğu enstrümental olmakla birlikte birkaç parçada daha önce Braxton’ın doldurduğu kısa ve anlamsız vokal ihtiyacı bazı ünlü isimler tarafından karşılanmış. Bu isimler albüme değişik bir hava katmakla birlikte ben Braxton’ın ilk albümde kendi sesiyle yaptığı efektleri daha çok beğendiğimi söylemeliyim. Ancak Blonde Redhead solisti Kazu Makino‘nun sesinin Sweetie & Shag‘e çok iyi gittiğini de düşünüyorum. Albüme vokalleriyle katkıda bulunan diğer isimler Gary Numan, Matias Aguayo ve Yamantaka Eye.
Özellikle ilk birkaç şarkıda debut albüm Mirrored‘ın etkisi aynen devam ediyor. Müzik tiz gitar efektleri, synthler ve yine ani tempo/ritim değiştiren davullarla dolu. Birkaç dinleyiş sonrasında Battles’ın bu albüm ile kendine özgü deneysel math rock tarzını (Battles-esque?) iyice oturtmuş olduğunu düşündüm. Yer yer noise rock’a karışan gitar/davullar ile bence süper bir enerji yakalanmış. Örneğin My Machines oldukça yoğun ve gürültülü bir math rock şarkısı.
Açılıştaki Africastle uzun gitar solo girişi, ardından gelen hızlı tempolu davulları ile oluşan progressive havası ile albümün gerisine çok uygun bir giriş parçası. Hemen ikinci parça olan Ice Cream’de Matias Aguayo anlamsız vokalleri ile karşımıza çıkıyor. Biraz funk, biraz popumsu bir şarkı Ice Cream ama aynı kompleks ritim altyapısı burada da devam ediyor. Bana göre en başarılı şarkı Futura: birbirleriyle çatışan melodik gitarlar ve synthler, ve sürekli değişim gösteren davul ritimleriyle altı dakikalık progressive bir parça. Ortalarda yer alan birkaç kısa denemeden sonra kapanışa doğru White Electric yine sert ve aksak davul ritimlerine ve synth-efektli gitarların yoğun olduğu progressive bir yapıda.
Bu albümden en beğendiğim parçalar Africastle, Futura, Wall Street ve My Machines. Ayrıca ilk albümü henüz dinlememiş ama gerçekten farklı bir şey denemek isteyenler için en azından Atlas ve Tonto’yu mutlaka öneririm.