BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Yönetmenliğini önde gelen bağımsız sinemacılardan Gus Van Sant’in üstlendiği Milk, 1970’lerin başında San Francisco – Castro sokağında bir sabun sandığının üzerinde aktif siyasi hayatına başlayan eşcinsel hakları savunucusu Harvey Milk’in, 1978’de suikaste uğramasıyla sonuçlanan hikayesini ele alıyor. Senaryosu Dustin Lance Black tarafından Harvey Milk’in ‘ölümünden sonra dinlenmek üzere hazırladığı’ ses kayıtlarına dayanılarak yazılan film, daha önce Last Days ile Kurt Cobain’i mercek altına alan yönetmenin biraz da ‘Obama rüzgar’ının etkisiyle giriştiği biyografik/dram türünde bir yapım.

Ercan Dalkılıç

“Adım Harvey ‘Milk’ ve sizi örgütlemek istiyorum!”

Yönetmenliğini önde gelen bağımsız sinemacılardan Gus Van Sant’in üstlendiği Milk, 1970’lerin başında San Francisco – Castro sokağında bir sabun sandığının üzerinde aktif siyasi hayatına başlayan eşcinsel hakları savunucusu Harvey Milk’in, 1978’de suikaste uğramasıyla sonuçlanan hikayesini ele alıyor. Senaryosu Dustin Lance Black tarafından Harvey Milk’in ‘ölümünden sonra dinlenmek üzere hazırladığı’ ses kayıtlarına dayanılarak yazılan film, daha önce Last Days ile Kurt Cobain’i mercek altına alan yönetmenin biraz da ‘Obama rüzgar’ının etkisiyle giriştiği biyografik/dram türünde bir yapım.

Yönetmenliğini önde gelen bağımsız sinemacılardan Gus Van Sant’in üstlendiği Milk, 1970’lerin başında San Francisco – Castro sokağında bir sabun sandığının üzerinde aktif siyasi hayatına başlayan eşcinsel hakları savunucusu Harvey Milk’in, 1978’de suikaste uğramasıyla sonuçlanan hikayesini ele alıyor. Senaryosu Dustin Lance Black tarafından Harvey Milk’in ‘ölümünden sonra dinlenmek üzere hazırladığı’ ses kayıtlarına dayanılarak yazılan film, daha önce Last Days ile Kurt Cobain’i mercek altına alan yönetmenin biraz da ‘Obama rüzgar’ının etkisiyle giriştiği biyografik/dram türünde bir yapım.

Ercan Dalkılıç

Eşcinsellere karşı yürütülen McCarthy döneminin Komünist avı operasyonlarını andıran arşiv görüntüleriyle açılan film, belgeselvari uslubuyla dönemin atmosferini yansıtmakta oldukça başarılı. 1960’ların karşı kültür hareketinden etkilenerek NewYork’ tan o dönem eşcinsel göçün en yoğun olduğu San Francisco’nun Castro bölgesine taşınan, burada ‘Castro Camera’ adlı bir kamera dükkanında eşcinsel komuniteyi 7 yıl gibi kısa bir sürede ‘aşşağıdan yukarıya’ örgütleyen Harvey Milk, üç başarısız denemenin ardından San Francisco şehir konseyine girmeyi başarır. Böylelikle Amerikan tarihinin ilk eşcinsel politikacısı olarak tabi olduğu azınlığın haklarını siyasi platformda savunmaya başlayan Milk, ‘Proposition 6’ olarak bilinen eşcinsel karşıtı yasanın meclisten geçmesini engelleyerek eşcinsel mücadelenin ikonu haline gelir.

Filmde, Sean Penn’in gayet doğal ve yumuşak bir oyunculukla canlandırdığı Harvey Milk karakterinin politik faaliyetlerinin yanısıra aşk hayatına da tanık oluyoruz. Harvey Milk’in hayatında bu ilişkiler önemli yer teşkil etse de, omurgası Milk etrafında şekillenen direnişin üzerine kurulu olan filmde, bir ‘yan değini’ olmaktan öteye gidememiş ne yazık ki. Öyle ki Milk’in ikinci sevgilisi intihar ettiğinde bile etkisini tam olarak seyirciye geçiremiyor film. Nispeten daha kuvvetli olan James Franco’nun canlandırdığı Scotty karakteri ise, zaman zaman Sean Penn’in devasa oyunculuğunun gölgesinde ezilerek, eylemlerin arasında sıradan bir figür olarak kalıyor. Josh Brolin, amir maaşlarının yükseltilmesinden başka bir uğraşı olmayan menfaatçi eski meclis üyesi Dan White komposizyonunda oldukça başarılı ancak hikayenin kırılma noktasında yer alan bu kadar önemli bir karaktere filmde neden ağırlık verilmediğini anlamak mümkün değil!

Brokeback Dağı (Brokeback Mountain) ve Transamerica filmlerinin açtığı uzama sosyal/siyasal bir bakış getirirken aynı zamanda Carter dönemi başta olmak üzere Amerikan siyasi tarihinin eleştirisini gerçekleştirmeye çabalayan Milk aktivist yanı da hayli güçlü bir film. ‘Öteki’ye karşı sürekli bir imha politikası güden faşizan iç ve dış Amerikan politikalarına karşı direnen, liberallerin, muhafazakârların, kökten dincilerin maskelerini düşüren, kirli çamaşırlarını afişe eden bir hareketin filmi karşımızdaki. Salt eşcinsellerle değil göçmenler, zenciler kısacacı bütün yok sayılanları “Adım Harvey Milk ve sizi örgütlemek istiyorum.” diyerek barlardan sokaklara çağıran, bunu karşılıksız sadece ‘özgürce kendi gibi yaşayabilmek’ için yapan bir eylemcinin trajik öyküsü.

Harvey Milk, bundan yaklaşık 40 yıl önce liberallerin eşcinsel haklarını savunamayacağını, böyle bir şeyin riyadan başka bir şey olmadığını ifade ederek, adeta evrensel bir soruna işaret ediyor filmde. Zira bizim ülkemizde de henüz eşcinseller kendi haklarını şeffaf bir biçimde doğrudan savunamıyor maalesef. Alenen değilse bile örtülü baskılarla bu haklar eşcinsellerin elinden alınmış durumda. Harvey Milk’in filmde ayrıntısıyla tanık olduğumuz mücadelesine rağmen ‘özgürlükler ülkesi Amerika’da da henüz ‘yaşama hakkı’nın dışında kayda değer temel haklar elde edebilmiş durumda değiller eşcinseller.

Gus Van Sant’in Can Dostum (Good Will Hunting) filminde uyguladığı gibi ana akım bir anlatım dili kullanmayı tercih ederek, arşiv görüntülerini ve onca bürokratik kavram karmaşasını çekilir kılmayı becermesi takdire şayan. Gus Van Sant bu tercihi öyle akilâne kullanıyor ki Milk klasik bir ‘Amerikan rüyası’ filmine dönüşecekken, sihirli dokunuşlarla ‘objektif bir perspektiften eşcinsel hareketi’ filmine evriliyor. Harvey Milk’e dair biyografik bir film yapıp, hem iki saati aşan bir süre izleyiciyi sıkılmadan perdeye bağlamak, hem de bunun hakkını verebilmek her yönetmenin harcı olmasa gerek…

Milk

[xrr rating=5/5]

Yönetmen: Gus Van Sant

Senaryo: Dustin Lance Black

Oyuncular: Sean Penn, Josh Brolin, James Franco

Yapım: 2008, ABD, 128 dk.

İlginizi çekebilir...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et