BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Rocky’den Kızgın Boğa’ya (Raging Bull) türün en önemli örnekleri dahil neredeyse bütün boks filmleri, bu şaşalı hayatları anlatmak için, ‘sıfırdan zirveye doğru’ ilerleyen –kısmen de olsa, mutlaka- hikaye örgüsü kullanır. Dövüşçü (The Fighter) için de, bu izleği harfi harfine uygulayan bir sporcu dramı diyebiliriz sanıyorum.

Ercan Dalkılıç

Dövüşçü (The Fighter): Altın Yumruklu Gladyatör!

Rocky’den Kızgın Boğa’ya (Raging Bull) türün en önemli örnekleri dahil neredeyse bütün boks filmleri, bu şaşalı hayatları anlatmak için, ‘sıfırdan zirveye doğru’ ilerleyen –kısmen de olsa, mutlaka- hikaye örgüsü kullanır. Dövüşçü (The Fighter) için de, bu izleği harfi harfine uygulayan bir sporcu dramı diyebiliriz sanıyorum.

Gündüz Vassaf, bir denemesinde Eski Roma’da gladyatörlerin alt-sınıftan güçlü köleler arasından seçildiğini ve bu seçilmişlerin bir üst-sınıfa yükseltilip aristokratları eğlendirmek için arenada kendilerini feda etme pahasına savaştıklarını anlatır. Argümanını daha sonra futbola bağlayan Vassaf, günümüzde de alt-sınıf arasından seçilmişlerin, ‘üsttekiler’ için yeşil sahalarda ter döktüğü tespitine ulaşır. Futbolun dışında öyle bir spor dalı vardır ki sporcular tıpkı geçmişteki gladyatörler gibi ölümüne savaşır para için. Daha çok alt-sınıflar tarafından yapılagelen boks, bu bireysel yükseliş hikayelerinin en sık rastlandığı sporlardan biridir.

Ercan Dalkılıç

Dolayısıyla sinemada ‘spor filmleri’ arasında da hayli gözdedir boks filmleri. Rocky (1976)’den Kızgın Boğa (Raging Bull, 1980)’ya türün en önemli örnekleri dahil neredeyse bütün boks filmleri, bu şaşalı hayatları anlatmak için –kısmen de olsa, mutlaka- ‘sıfırdan zirveye doğru’ ilerleyen bir hikaye örgüsü kullanır. Dövüşçü için de bu izleği harfi harfine uygulayan bir sporcu dramı diyebiliriz sanıyorum.

Son zamanlarda Hollywood’un hayli sevdiği (neden acaba?) Boston’un banliyölerinde geçiyor hikayemiz. Anımsayacağınız gibi, son Ben Affleck filmi Hırsızlar Şehri (The Town) de aynı bölgede geçiyordu. Çok çocuklu İrlanda göçmeni bir ailenin oğulları Micky (Mark Wahlberg) çaylak bir boksör, üvey ağabeyi Dicky (Christian Bale) ise onun antrenörlüğünü yapmakta. Fakat asıl mesleği bu değil Micky’nin, Hırsızlar Şehri’inde maden işçiliğiyle birlikte hırsızlık zanaatlarını icra eden karakterler gibi, Micky de asfalt işliğinin yanı sıra boksla uğraşıyor. Boks kariyerini de kokain yüzünden şampiyon olmanın eşiğinden dönmüş eski boksör ağabeyi Dicky’nin gölgesinde sürdürmek zorunda zaten. Eli maşalı annesi Alice (Melissa Leo) de (Micky’nin aynı zamanda menajeri) riskli maçlar ayarlamak suretiyle, oğlunun, deyim yerindeyse şamar oğlanına dönmesi için elinden ne gelirse yapıyor. Kısacası Micky, nereden bakarsanız bakın, bir kaybeden karakter başlangıçta.

Dövüşçü’nün ilk yarısı, ilerleyen dakikalarda büyük başarılar kazanacak olan Micky’nin ailesiyle olan çatışmaları üzerine kurulu esas olarak. Bu arada, süregelen hengameye bir de Micky ile aşk yaşayamaya başlayan Charlene (Amy Adams) katılıyor. Bu minvalde karakterizasyonu eli yüzü düzgün bir biçimde gerçekleştirmeye çalışan filmin dramatik yarılması burada başlıyor. Aile dramı olarak başlayan film, bir türlü sporcu dramına dönüşemiyor -dönüşmek istemiyor belki de. Bana sorarsanız, ortada birbirine kaynaması, birbiri içinde erimesi, homojen tek bir parça olması gereken eklektik, yarım kalmış bir dramatik çalışma var.

Kağıt üstünde bir işçi sınıfı ailesini anlatıyor gibi görünse de, Dövüşçü ne bir işçi olarak Micky’i betimliyor, ne de Amerika’daki hayat şartlarına dair bir söylem barındırıyor… Sözgelimi, Cinderella Man (2005) de bir liman işçisi/boksör J.J.Braddock’un gerçek hayatından sinemaya aktarılmıştı, ama o filmde en azından karakterin bu boyutuna eğiliniyordu. Dövüşçü’yse, gerçek karakteri Micky Ward’ı yalnızca bir kez, filmin girişinde çalışırken görüntülüyor. Beylik ibare ‘Gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır’la açılan film, ne yazık ki gerçeği pek de iyi uyarlayamamış gözüküyor.

Oyunculuklara değinmeden olmaz; Christian Bale yine döktürüyor Dövüşçü’de, keza Melissa Leo da. Oscar adaylıklarına şaşmamak gerek. Amy Adams neyse de, Mark Wahlberg hakkında ne desem boş, hep bir şeyler eksik oyunculuğunda, yıllardır jön olmaktan bir kademe öteye gidemiyor bu zat nedense.

Girişte, üsttekiler tarafından seçilmiş bir ara-sınıftan söz etmiştik. Yazıyı açtığımız parantezi kapatarak sonlandıralım en iyisi. Sınıf geçişkenliğinin söz konusu bile olmadığı turbo kapitalizmde, bahse konu ettiğimiz seçilmişler, halkın karşısında yalnızca ‘iç çektiren’, umuda sevk eden birer model konumundadırlar. Kitleler, medya tarafından her zaman göz önünde olması sağlanan bu modelleri izleyerek, ‘mümkün’ün alanı üzerine düşünür, düşler ve uyumaya devam eder yüzyıllarca belki de…

Dövüşçü
The Fighter

Yönetmen: David O. Russell

Senaryo: Paul Tamasy, Scott Silver, Eric Johnson

Oyuncular: Christian Bale, Mark Wahlberg, Melissa Leo, Amy Adams, Jack McGee

Yapım: 2010, ABD, 115 dk.

İlginizi çekebilir...

Basın Bülteni

“Herkes için Adalet” ilkesiyle 14. kez sinemaseverlerle buluşacak olan Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenen, Pınar Altuğ Atacan...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et