ABD’nin -haliyle de!- dünyanın gelmiş geçmiş en meşhur yarış atlarından biri olarak bilinen Secretariat’ın hayatının önemli bir kesitini, beyaz perdede izlemeye ne dersiniz?
Sizi bilemem ama bana birileri bu soruyla gelseydi, hemen filmin künyesine bakardım -en azından- senaristi ve yönetmeni, bir beygir mi diye..
Valla şaka yapmıyorum.. Her halde, en son izlemek isteyeceğim şey, bir insanın çektiği, bir atın hayatını anlatan bir film olurdu.. Çünkü benim açımdan bu durumun, yerleşkeye alınmadığından, ‘Sinema-Tv’ bölümünü mecburen dışardan bitirmiş, kabiliyetli bir beygirin, bir insanın hayatını filme çekmeye kalkışmasından, hiç bi farkı yok ki..
Ne yaparsınız ki ekmek parası! Gittik ve gördük Secretariat’ı..
Ben mi? Evet evet, gayet iyiyim.. Merak etmeyin..
Mangal Yürekli Kadının Devâsa Kalpli Atı
Hollywoodcu arkadaşlar -ki beni de pek severler!- yukarıdaki muhtemel itirazımı öngörerek ve söylediklerime, sizin gibi alaycı bir edayla burun kıvırmayarak, gereğini yerine getirmişler.. Ve atın hayatından çok, sahibesinin yaptıklarına, ettiklerine odaklanmışlar.. Sağolsunlar..
Çok yaşlanan, haliyle de bunama emareleri gösteren ‘atçı’ babasının işini, bazı üçkağıtçıların ve menfaati zarar göreceklerin engellemelerine rağmen, cebren devralan Penny Chenery (Diane Lane)’nin hikayesidir bu..
Bir aile geleneği olarak, atçılıkla çocukken ilgilenmiş olsa da, çok çok uzun yıllardır o sadece ev kadınlığı ve annelikle iştigâl etmektedir.. Tek kocalı, dört çocuklu bir anne diyip de geçmemek, bu filmi izlemek lâzımmış sayın seyirciler..
Benim kadar olmasın ama- haracılık ve yarışçılık hususunda oldukça cahil olan bu ‘sıradan’ kadın, değme erkekte bulunmayan mangal gibi bir yüreğe, çoğu şeyi kaybetmeyi göze alan bir başarı hırsına ve de keçileri bile yıldıracak kadar inatçı bir tabiata sahipmiş meğer..
Kadınların içeriye alınmadığı ‘sosyal’ lokallerin bile var olduğu, yetmişli yılların başındaki ABD’de ortaya çıkan bir kadının, erkek egemenliğinin âdeta simgelerinden biri olan, at sahipliğine soyunması; dört adet çocuğunu ve kocasını ihmâl etme pahasına, kendini tamamen bu işe vermesi ve de bunu alnının akıyla sürdürüp de nihayete erdirmesi, gerçekten hiç de kolay değildir..
Soylu bir şecereden gelmesine ve -yapılan araştırmalara göre de- normalin iki-üç katı büyüklüğünde bir kalbe sahip olmasına karşın, yarış sürekliliğinde bâzı problemler yaşayabileceği düşünülen bir taydır Secretariat (asıl adı Big Red olmasına karşın, tescil edilme sürecinde problem çıkınca, ata bu isim mecburen konulmuştur).
Penny, bazı tavsiyeleri değerlendirerek, atını çalıştırmak üzre, eksantrik biri olduğu her halinden belli olan antrenör Lucien Laurin (John Malkovich)’in peşine düşer.. Çok renkli kıyafetleriyle, hemen dikkati çeken Lucien, belli bir süre mırın kırın etse de sonunda işi üstlenir..
Bana sorarsanız eğer, bu saygıdeğer at, değil sadece başarılı olmak, ABD at yarışçılığının en büyük olayı olan ‘Triple Crown’ şampiyonluğuna bile erişecektir.. Var mısınız iddiasına!?
Bir Torba Arpaya Bir Ton Para
Tevellüt sebebiyle yetişemediğim için, yetmişli yılları hiç bilemiyorum.. Lâkin bu filmin, çocukluğumu yaşadığım seksenli yıllar TRT’sinin Pazar Sineması Kuşağı’na cuk oturacak özellikte bir yapım olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.. Belki onlardan tek farklı yön olarak, o zamanlarda, komünizm ya da sosyalizm kokan (Evet, sadece kokması bile yeterlidir) her türlü hareketin -hem devletten, hem de sâde vatandaştan- müthiş tepki aldığı gerçeğine, şöyle bi değinmesi gösterilebilir.. Elbette, zamanın getirdiği, çekime de yansıyan teknik üstünlükleri falan saymıyorum..
Mükemmel ‘dizayn edilmiş’ atların, mükemmel devinimlerinin, muhteşem görüntüleriyle çekilmiş, gayet heyecanla da izlenen ‘at yarışı’ sahneleri dışında, Secretariat -zaman zaman- neredeyse iç sıkıcı bir ‘yavanlık’ arz ediyor..
Filmin yapımcılarının en akıllıca seçiminin, John Malkovich olduğunu söyleyebilirim.. Tuhaf tavırları, capcanlı renkleriyle göz alan acayip giysileri, daha da acayip kontenjanından şapkalarıyla, ‘sıra dışı’ imajı veren Lucien rolü, bu ‘renksiz’ filme renk katarken, seyircinin sönmekte olan ilgisini de harlıyor..
Secretariat, babadan kalma arazinin ve atların bir an önce satılmasından başka bir derdi olmayan ‘para göz’ erkek kardeş ve aynı görüşteki avukat koca ve de döneme özgü muhalifliğin simgesi hippiliğin, bu ailedeki temsilcisi kız evlât figürlerini içermesiyle, ailevi ilişki problemlerine dikkat çekiyor belki ama, bu unsurlara gereken ağırlığı vermekten kaçınınca da, filmin dramatik gücü oldukça zayıflıyor.. Hiç kuşkusuz ki bu tutum, yapımcıların, dolayısıyla da filmin asıl derdinin, ‘sadece yarış atına ve sahibine odaklanmak’ olduğunu ortaya koyuyor..
En başta da belirttiğim gibi- film, bir beygir senarist tarafından yazılmadığı, bir aygır yönetmen tarafından da çekilmediği için, baya bi sorunlu görünüyor (Siz, yazının başında şaka mı yapıyorum sanmıştınız?).
Bu cümleden olarak, kendisine arpa yediren patronların kesesini doldurmak uğruna, özgür iradeleri dışında ve ölümüne zorlanarak, hemcinsleriyle yarıştırılması konusunda, sevgili atların ne düşündüğünü, maalesef bilemiyoruz..
Aynı şekilde, her türlü cefayı çektiği hâlde hep geri plânda kalan, aslında bakıcısı olduğu ata aşık da olan bir seyisin duygularına da yabancıyız..
Hayatını ortaya koyarak, küçücük bedeniyle, koskoca atların üstünde debelenen ve son sürat koşan bu atların arasına düşme tehlikesini, ekmek parası uğruna göz ardı eden, bunu yapmazsa aç kalacağını da gayet iyi bilen bir jokeyin -sadâkat ve de fedakârlık dışında- ne düşündüğünü, filmin ‘insan’ senaristi ile ‘insan’ yönetmeni bize anlatamayınca -ne yazık ki- bu konuda da cahil kalıyoruz..
Kop da Gel, 6!
Şampiyon
SecretariatYönetmen: Randall Wallace
Senaryo: Mike Rich, William Nack
Oyuncular: Diane Lane, John Malkovich, Lucien Laurin, James Cromwell, Dylan Walsh
Yapım: 2010, ABD, 116 dk.