1990’ların başında ‘Kris Kross will make you jump, jump’ adında bir şarkı gençlerin diline dolanmış, ana babadan azar işitme pahasına giysileri ters giydirerek herkesi hopur hopur hoplatırken (TDK duy sesimi artık), bundan yaklaşık 20 yıl önce bir Hong Kong filmi de yine bir ‘cross’ vakasıyla seyirciyi hop kaldırıp hop oturtuyordu.
Alakasız girişimden de anlaşılabileceği gibi fantastik bir Shaw Biraderler filminde daha yeniden beraberiz dostlar. Hong Kong sineması tedrisatında daha yemem gereken bin fırın ekmek var dedirtircesine, daha önce hiç bulaşmadığım bir yönetmen ve oyuncu kadrosunun kotardığı 1970 tarihli The Iron Buddha adlı film, tipik bir western-jidaigeki güzellemesinin Hong Kong ayağını oluşturması açısından harika bir görsellik sunuyor. Hikâyenin, iyi kötü arasındaki intikamdan ibaret olduğunu söylemenin pek gereği yok ama tıpkı filmin bir filmlik süreyi doldurmak için hikâyeye sürekli yeni elemanlar katması gibi, uyanık okuyucular belki fark etmiştir, ben de burada satır doldurmaya çalışıyorum, (İspanyolcadan çalıntıyla) el insaf!
Xiao Tianzun (Wong Chung Shun), kötü karakterinden mütevellit olarak Wind Chasing Knife (Türkçeye çevirince gülüyorsunuz) stilinde usta olan Usta Liu’nun evindeki dilsiz bir kıza tecavüz etmeye kalkar. Henüz işini tam bitiremeden olaya müdahil olan Usta Liu, kızı kurtarır. Kendi kızlarının tüm uyarılarına rağmen, Xiao Tianzun’u öldürmez ama bu utancı sonsuza kadar taşıması için sol göğsüne artı (cross) şeklinde iki çizik atar. Kötü adamda onur olur mu emin değilim ama bir şekilde küçük düşürüldüğünden dolayı intikam ateşiyle yanıp tutuşan Xiao Tianzun, eline geçirdiği zehirli bir kılıçla terör estirmek suretiyle intikamını almak için üç yıl sonra yeniden piyasaya çıkar. Küçük Emrah filmini aratmayacak bir senaryoyla Usta Liu’yu ve bir kızını bağlayarak, diğer kızına ustanın gözleri önünde tecavüz etmekte beis görmeyen Xiao’yu öldürmediği için usta da çoktan pişman olmuştur ama iş işten geçmiştir.
Bu elim vakanın hemen ardından artık iyice yaşlanmış ve hasta olan Usta Liu’yu da zehirli kılıcıyla yaralayan Xiao’nun sıradaki vukuatı, ustanın okulunu ortadan kaldırmak için tüm öğrencilerini öldürmektir. Neyse ki ustanın peşinden Jidaigeki filmlerinden bozma düello efektli dövüş arenasına (!) gelen 1.kardeş, 2. Kardeş vs diye isimleri ezberlemek zor olduğundan kafadan numaralama yöntemiyle birbirlerini tanıyan 18 öğrenci, Xiao’nun bu dileğini çok geçmeden yerine getirmesine sebep vereceklerdir. Kılıcının zehirinden tüm öğrencilere tattıran Xiao, son kertede onurlu ölmek ve okullarının adına leke sürmek istemeyen öğrencilerin birbirlerini öldürmek suretiyle intikamı biraz da olsa yarım bıraktıran hareketleriyle hayal kırıklığına uğrar. Ama hemen gelin güvey olmasın çünkü film boyunca artık nasıl bir sinematografiyse, kıç- göz gibi çeşitli organlarına daha yakından bakma olanağı bulacağımız atıyla öğrencilerin önünden keşfe çıkan 2 numerolu kardeş Luo Han (Ling Yun), bu katliamdan bir şekilde kurtulmuştur ve işte gelecekte, ustasının ve kardeşlerinin karşı intikamını almak için artık hazır ve nazırdır.
Bundan sonrası bir yol hikâyesi sayılabilir. Zira yalnız kovboy, viva zapata, film boyunca Demir Buda tekniğini ha şimdi ha az sonra ortaya çıkaracak diye beklediğim amma velâkin isminin, yani Luo Han’ın Demir Buda anlamına gelmesinden başka bildiğim Buda ile alakası olmayan Luo Han’ın, atıyla birlikte kötü adam Xiao’nun peşine düşmesi ve yol boyunca çeşitli entrikalara maruz kalmasının hikâyesidir söz konusu hikâye.
Western filmlerine öykünen filmde at arabalarından bir görüntü ve Kris Kross Jump Jump temelli trambolin sahnesi
Zorrovari ‘kris kross’ yaraları açarak, bir zamanlar küçük düşürülen Xiao, yol boyunca Luo Han’ı sıkı takibe alacak, çevirdiği alavere dalaverelerle kendisini Luo’ya iyi biri gibi bile tanıtmayı başaracaktır. Luo ise düşmanına her geçen dakika biraz daha yaklaşmanın verdiği heyecanı içinde tutamazken (genç kız aşk romanı yazıyorum şu an), Xiao’nun zehirli kılıcına karşı koyabilecek yegane şeyin bir zamanlar sarayda muhafız olarak görev yapan bir adamda bulunan başka bir kılıç olduğu haberini alarak gittikçe karmaşıklaşan bir hikâyede başrol olmanın zorluğu içinde kıvranmaya başlayacaktır. İşin komik yanı film nihayete ermeye hazır olduğunda, armut piş ağzıma düş marifeti içerisinde söz konusu kılıç gökten kahramanımızın eline düşecek (atmıyorum) bir iyi-kötü mücadelesi daha, zamanına göre bol kanlı bir üslupla gerekliliklerini yerine getirerek bitecektir.
Kahramanımız Luo Han’ın gözünden bir sahne. Film burada bize düpedüz Luo Han’ın miyop olduğunu söylemektedir. Peki miyop kahramanımız, düşmanını görmeden dize getirebilecek midir?
Yönetmen Yen Chun, sinemaya 50’li yıllarda hem yönetmen hem de oyuncu olarak atılmış bir emektar. İlk filmleri arasında gördüğüm kadarıyla stilize suç filmleri de var dramlar da. Üstelik kendisini, bu yönettiği filmlerin bir kısmında başrolde görmek de olası. Bu filmde de küçük de olsa bir rolü bulunuyor. Film ekibindeki en tanıdık isim hem yan rollerden birinde oynayan hem de filmin dövüş koreografisini gerçekleştiren Sammo Hung. Döneminin sinemasından etkilendiği bariz olan The Iron Buddha, hikâyesi klasik de olsa, görselliğiyle ön plana çıkmayı başaran, dönemin sansür anlayışından örnekler içeren ‘hoş’ bir film, daha fazlası değil ama.
“Alem tavsiye eder olmuş,
Ben etmeye utanırım.
Tavsiye edecek olsam,
Beğenmezsen yıkılırım.”
Şu an uydurduğum dörtlüğümle kıroluğun dibine vurarak, tavsiye edebileceğim bir filmde inşallah bir gün buluşuruz diyerek vedalaşıyorum…
The Iron Buddha
Tie Luo HanYönetmen: Yen Chun
Senaryo: Kang Sung
Oyuncular: Lin Yun, Fan Ying, Wong Chung Shun
Yapım: 1970, Hong Kong, 89 dk.