BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

İskoçya’nın Son Kralı / The Last King of Scotland adlı filmde Forest Whitaker Ugandalı diktatör İdi Amin’i başarıyla canlandırmıştı.En ünlü efsane elbette ki İdi Amin’in yamyam olduğu ve kurbanlarını yediği yolundaki hikayedir.

Bana Onun Portre-sini Getirin

300 bin kişiyi öldürdü, 500 bin kişiyi yaraladı, 2 milyon insanı ülkeden sürdü: İdi Amin

İskoçya’nın Son Kralı / The Last King of Scotland adlı filmde Forest Whitaker Ugandalı diktatör İdi Amin’i başarıyla canlandırmıştı.En ünlü efsane elbette ki İdi Amin’in yamyam olduğu ve kurbanlarını yediği yolundaki hikayedir.

İskoçya’nın Son Kralı / The Last King of Scotland adlı filmde Forest Whitaker Ugandalı diktatör İdi Amin’i başarıyla canlandırmıştı. Eski şampiyon boksör İdi Amin; Hitler’in anısına heykel dikme tasarısından, Tanzanya devlet başkanı Nyerere’yi, ardından da Muhammed Ali’yi ringde kozlarını boks yaparak paylaşmaya davet edişine; İngilizlere gönderdiği “Yiyeceğiniz biterse muz gönderirim” mesajından, hakkındaki yamyamlık iddialarına kadar pek çok anekdotla insanlığın ortak hafızasında yer etmiş kötü şöhretli tarihi birfigür.

 Ege Görgün (Landlord)

Tarih sahnesine çıkan liderlerden saygıyla anılmaya hak kazananların sayısı hiç de az değil. Ama ne yazık ki bunun tam tersi bir durum da söz konusu. Adolf Hitler, Mussolini, Pinochet, Franco, Karadziç, Miloseviç, Kim Il Sung, Mao… Pek çok ölümün, acının vebalini boynunda taşıyan bu liderlerin isimlerini toplayıp sıralamaya kalksak Cem Karaca’nın deyişiyle “buradan köye yol olur.” Ama bir lider var ki onun adını 25 Şubat’da dağıtılacak Oscar’lar sayesinde bu aralar sık sık duyacağız, hatta duymaya başladık bile.

Afrika kıtasının, tüm insanlığın günahlarının kefaretini tek başına ödüyormuşçasına çektiği acılara kendince ciddi katkılarda bulunan, Uganda’yı cehenneme, kendiniyse unutulmaz bir tarihi kişiliğe dönüştüren bu adamın tam adı İdi Amin Oumee. Takma adları ise birden çok. Koca Baba (Big Daddy); Afrika Kasabı (Butcher of Africa); Britanya İmparatorluğu Fatihi (The Conqueror of British Empire); Tüm Yer İblislerinin ve Denizin Balıklarının Lordu (Lord Of All the Beast of the Earth and Fishes of the Sea).

İdi Amin pek çok Afrikalı lider gibi tam olarak ne zaman doğduğunu bilmiyordu. Tahmini olarak 1923 ile 1925 yılları arasında Uganda’nın kuzeybatısında, Kongo ve Sudan sınırına yakın bir bölgede yer alan Koboko’da, Kakwa kabilesinin bir üyesi olarak dünya geldi. Ama ordu kayıtlarına doğum tarihi olarak geçen 1925 tarihini dikkate aldı herkes. Babası Müslüman bir çiftçiydi. Annesi farklı bir kabiledendi (Lugbara) ve söylenenlere göre büyücülükle uğraşıyordu. Kaynaklardaki bu bilgilere karşın, İdi Amin’in küçük kardeşi Amule de ağabeyinin aslında babalarının o sıralarda polislik yaptığı Uganda’nın başkenti Kampala’da doğduğunu ileri sürmüştür. İdi Amin hakkında sıkça karşımıza çıkacak belirsizliklerden biri daha…

Doğumundan kısa bir süre sonra anne babası ayrılınca küçük Amin, Britanya koloni ordusunun bir sınıfı olan Afrika Kraliyet Tüfekli Birliği’nin kampında askerlerin (King’s African Rifles) ayak işlerini gören annesi tarafından büyütülür. Annesi başka ilişkilere de girince Amin’in yedi kardeşi daha olur. Doğru düzgün bir eğitim göremez ama kendisini sporda geliştirir. (Bu sayede 1951’de Uganda’nın Ağırsiklet Boks Şampiyonu olur ve ünvanını 1960’a kadar elden bırakmaz.)

1946 yılında yirmili yaşlarına giren Amin aşçı yamağı olarak Afrika Kraliyet Tüfekli Birliği’ne girer. 1948 yılında onbaşılığa yükselir. İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefiklerin Birmanya seferinde, daha sonra da İngilizlerin Kenya’daki Mau Mau gerillalarına karşı 1952-56 yılları arasında giriştikleri harekatta görev alır. 1958’e gelindiğinde artık başçavuş ve müfreze komutanıdır.

İngiliz komutanlarının sevgilisi

Komutanları bakın onun için ne düşünüyorlardı:

“Olağanüstü iyi bir rugbi oyuncusu ama boynundan yukarısı yalnızca kemik. Ona derdinizi tek hecelik kelimelerle anlatmalısınız.”

“Olağanüstü ve güvenilir bir asker. Neşeli ve enerji dolu.”

İşte bildiğimiz şekliyle İdi Amin’le hiç bağdaştıramadığımız bir tarif daha.

“İnanılmaz bir insan, kesinlikle kaçık falan değil. Aksine çok kurnaz, açıkgöz ve doğuştan lider özelliklerine sahip.”

Bu ifadelerden Amin’in o dönem Uganda’yı sömüren İngilizleri etkilediğine şüphe yok. Zaten bunun neticesinde İngilizler onu önce liderlik potansiyeline sahip Afrikalılar için kendi türettikleri “efendi” rütbesiyle subaylığa terfi ettirirler(1959), sonraki iki yıl içinde de teğmenlikle ödüllendirirler. Amin, Britanya sömürgesi ülkesinde bu “şerefi” taşıyan iki Ugandalıdan biri olmuştur.

Turkana Katliamı

1962 yılı Amin’in adının ilk kez bir katliamla anıldığı yıl olur. Kenya’nın Turkana bölgesinden sığır çalmak için güneylerindeki Uganda’ya giren bir kabile halkına Amin’in emrindeki birlikler tarafından operasyon düzenlenir. Operasyon bir katliamla sonuçlanır. Britanyalı müfettişlerin araştırmaları bu operasyonda ölenlerin işkence gördüğünü, ölene dek dövüldüklerini ve bazı hallerde canlı canlı gömüldüklerini ortaya çıkarır. Ama Uganda birkaç ay içinde bağımsızlığını kazanacaktır, yetkililer Turkana Katliamı’nı ve Amin’in aşırı metotlarını askeri mahkemeye taşımamayı uygun görürler.

Aynı yıl Uganda’ya bağımsızlığı geri bahşedilir. Baganda kabilesinin lideri Sir Edward Mutesa devlet başkanı, hükümeti kuracak Başbakan ise Amin’in desteklediği Milton Obote olur. Obote 1963’te Amin’i Binbaşı, 1964’de Albay ve başkomutan olarak atar. Amin Uganda’nın ikinci büyük şehri Jinja’daki ordu isyanını bastırınca aynı yıl içinde Hava Kuvvetleri Komutanı da olur. Zaire’deki isyancılarla kurduğu ilişkinin skandala yol açması bile Amin’in muhteşem yükselişinin önünü alamaz.

Bağımsızlığın kısa bir süre ardından Amin hava indirme konusunda eğitim almaya İsrail’e gönderilir. Amin burada da İngilizleri etkileyen büyüsünü devreye sokar ve bir şekilde İsraillerin sevgilisi olmayı başarır. Güney Sudan’da savaşan İsrail destekli isyancılara silah ve cephane yardımı yapılmasında köprü vazifesi görünce bu durumu iyice pekiştirir. İsrail’le kurduğu bu ilişkilerin semeresini daha sonra gerçekleştireceği darbede sırasında gördüğü, bugün hala konuşulan ama tam olarak ispatlanamayan bir iddia. İşin garibi iktidara geldikten sonra Amin’in ilk yaptığı işlerden biri İsrail’i düşman ilan etmek ve Filistin’le Libya’ya arka çıkmak olur. Hatta işi daha ileri götürüp 1976’da Filistinliler ve iki Baader-Meinhof çetesi üyesi tarafından kaçırılan, içinde İsrailli ve başka Yahudi yolcuların bulunduğu bir Fransız yolcu uçağının Uganda’ya inmesine izin verir. Sözde teröristler ve İsrail hükümeti arasında arabulucu görevini üstlenir ama daha sonra İsrail başbakanı İzak Rabin onu teröristlerle işbirliği içinde olmakla suçlayacaktır. İsrailli özel kuvvetlerin düzenlediği operasyonda biri dışında tüm rehinelerin (102) kurtarılması, tüm teröristlerin öldürülmesi ve Uganda Hava Kuvvetleri’ne ait sekiz MIG’in yok edilmesi Amin’in prestijini büyük ölçüde zedeler.

Amin’in İsrail’e bu şekilde düşman olmasının arkasında yatan sebep aslında bambaşkaydı tabi. İktidara geldikten sonra İsrail’den silah, cephane ve jet istemiş, bir de zahmet olmazsa eski başkanının sığındığı Tanzanya’nın defterini dürmelerini rica etmişti Amin. İsrail bunu reddedince Amin de, biraz da Kaddafi’ye hoş görünmek için fanatik bir siyonist düşmanı olmuştu.

İdi Ami başkan, Uganda şampiyon!

Uganda’nın siyasi hayatına damgasını vuran 1966’dan 1971 yılına kadar yolsuzluklar, skandallar, cinayetler, belirsizlikler, çalkantılar ve darbeler olur. 1966’da Obote ve Amin’in adı altın kaçakçılığıyla ilgili bir skandala karışır. İkilinin Başkan Mutesa’yla arası zaten hoş değildir, Obote “vakit bu vakittir” deyip anayasayı askıya alır ve kendilerini yolsuzlukla suçlayanlarla birlikte kabinenin yarısını tutuklayıp kendini “ömür boyu başkan” ilan eder. Mutesa, Amin tarafından yürütülen askeri bir operasyonla sarayından kovulur ve sürgüne gönderilir. Amin hemen meraşel ve Genel Kurmay Başkanı rütbesiyle onurlandırılır. Hemen ordu içinde kendi kabilesinden askerlere yer verdiği bir üs inşa etmeye başlar. Bu dönemde çatırdamaya başlayan Obote-Amin ilişkisi, 1970’de Obote’nin Amin’den bütün askeri yetkileri almasıyla neticelenir. 1971’de Obote’nin ordu bütçesinden zimmetine para geçirmek suçundan kendisini tutuklamayı planladığını öğrenen Amin, Obote bir konferans için yurtdışındayken darbe yapar. Obote daha önce İngilizlere ait mal varlıklarını ulusallaştıracağını taahhüt ettiği için ve başa evcil hayvanlarının geçtiğini düşündüklerinden İngilizler bu durumdan gayet memnundur. Ama çok geçmeden onlar da İsrailliler gibi boylarının ölçüsünü alacaklardır. İngilizler, ABD ile birlikte iktidarı boyunca Amin’in en çok hakaret ettiği ve en düşmanca tavır takındığı ülke olacaktır.

Amin’in darbesi ülke dışından olduğu gibi, Uganda halkı tarafından da coşkuyla karşılanmıştır. Çünkü Amin Obote’nin gizli polis servisinin lağvedileceğinin, bütün politik tutukluların serbest bırakılacağının sözünü verip ekonomik reformların yapılacağının ve bir an önce sivil yönetime dönüleceğinin müjdesini vermiştir. Şöyle sesleniyordu halkına İdi Amin, “Ben kişisel olarak hırslı bir adam değilim. Yalnızca ülkesi ve vatandaşlarını düşünen bir askerim.” İdi Amin’in iktidarı süresince bir kez bile seçim yapılmadı.

Uganda’yı “Siyah Adam’ın Ülkesi” yapmaya kararlı olan İdi Amin’in ilk icraatı ülkedeki 80 bin Hintli ve Pakistanlıyı ülkeden kovmak oldu. Onlara 90 gün süre verdi ve yalnızca ellerinde taşıyabilecekleri kadar eşya götürebileceklerdi. Gitmeye mecburlardı, başlarına gelebilecekler hakkında Amin korkutucu ip uçları veriyordu; “İsterlerse gitmesinler ama kendilerin ateşin üstünde oturuyor bulurlar.” Gidenlerin geride bıraktığı malvarlığı Amin’in ordusundakiler arasında pay edildi. Ona göre İngiliz pasaportu taşıyan bu Asyalılar ülkenin ekonomisine zarar veriyorlardı ama asıl bu icraatının ardından Uganda ekonomisi çöktü. İdi Amin’in Asyalılara olan nefreti çocukluğundan geliyordu. O küçük bir çocukken annesi üç kuruşa bir çiftlikte şeker kamışı kesiciliği yapmıştı. Çiftlik başkan olduğunda ülkeden kovduğu Asyalılara aitti.

İdi Amin’in iktidara gelmesiyle orduda başlatıp 9 bin askerin canını alan kıyım diğer taraflara da sıçrar. Rakip kabilelerin yok edilmesi emrini verdiği de ileri sürülen İdi Amin, kabileler arasındaki çatışmaları doruk noktasına vardırır. Böylece çoğu kaynağın 300 bin, kimilerininse daha yüksek dediği sayıda insanın kanını eline bulaştırır. 12 milyon kişinin yaşadığı bir ülkede bu rakam nüfusun yüzde 2.5 demektir.

İsrail ve İngiltere mali maddi desteğini, silah satışını durdurunca kendine müttefik olarak Libya’yı seçen Amin, Kaddafi’yi Uganda’yı bir islam ülkesine dönüştüreceğini söyleyerek kafalar. Sovyetler de silah ve cephane konusundaki sıkıntılarına ilaç olur.

Kendi kendini çeşitli ünvanlar ve nişanlarla ödüllendirdikten sonra “ömür boyu başkanlığını” ilan eden Amin 70’li yılların ikinci yarısı başladığında, ilginçlikleriyle dünya basınının ilgi odağıydı. Amin’in Afrika Birliği Organizasyonu’nun Başkanı, Uganda’nın da Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Temsilcisi seçilmesi gibi ironik bir durumun oluşmasının ardında yatan belki de bu PR’dı.

İdi Amin, Tanzanya desteğindeki Ugandalı gerillaların 1978 Ekiminde başlattığı saldırının ardından, gerillalar başkent Kampala’ya varmadan kısa bir süre önce, 13 Nisan 1979’da dört karısı, 30 metresi ve çocuklarının 20’siyle yurtdışına kaçtı. Önce Libya’ya giden İdi Amin, ardından Irak, sonra Suudi Arabistan’a geçti.

2003’te Suudi Arabistan’da ölene kadar sürgün hayatı yaşadı Afrikalı diktatör. O güne kadar hortumladığı paralarla rahat bir yaşam sürdü büyük bir ihtimalle. 2001’de Uganda’ya dönmeyi talep etti. Uganda hükümeti dönebileceğini ama kanunlara uygun bir şekilde suçlarının cezasını çekmesi gerektiğini belirtti. Bunun üzerine ülkesine bir daha asla dönemedi ama akrabalarının ülkeye giriş çıkışlarına izin verildi. Halen bazı oğulları ve akrabaları Uganda’da yaşıyor

Efsaneler ve Gerçekler

  • İdi Amin’i basın ve kamuoyu için bu kadar ilgi çekici bir figür haline getiren yalnızca demeçleri ve icraatları değil, aynı zamanda hakkında türeyen efsanelerdi. Bunların hangisini gerçek, hangisinin uydurma olduğu belirsizdir. Bunların pek çoğunu Batılı gazetelerin kendinden bahsetmesinden inanılmaz derece de keyif alan İdi Amin’in çıkardığını düşünmek son derece akla yatkın olur. Ama bu efsaneler gerçek olmadan bile, İdi Amin arkasında garabetini ispatlayacak yeterince malzeme bırakmıştır.
  • En ünlü efsane elbette ki İdi Amin’in yamyam olduğu ve kurbanlarını yediği yolundaki hikayedir. Bir bakanını yediği yolunda çıkan haberleri ömrü boyunca hiçbir yerde yalanlamamıştır.
  • Bir başka söylenti de kurbanlarını timsahlara yedirdiği ama kesik kafalarını evindeki buzdolabında sakladığıdır. Üstelik zaman zaman bu kafaları sohbet etmek için dışarı çıkarmaktadır sözde.
  • Timsahları çok seven İdi Amin ülkesindeki timsahları koruma altına almış, hiç sevmediği fillerin ise topluca katledilmesi emrini vermişti.
  • İdi Amin bir Adolf Hitler hayranıydı. Hitler’in altı milyon Yahudiyi öldürmekle iyi yaptığını söylediği rivayet edilir. Zaten en önemli projelerinden biri de Kampala’ya görmelere seza bir Adolf Hitler heykeli inşa etmekti.
  • İdi Amin en ses getiren hareketi Kampalalı dört İngiliz iş adamına tahtırevanını taşıtıp, önünde diz çöktürmesi ve bunu fotoğraflarla belgelemesidir. Fotoğrafta İsveçli bir başka iş adamı da ona şemsiye tutmaktadır.
  • İdi Amin’in kendi oluşturduğu askeri polis birliği 18 bin kişiden oluşuyordu. Bu askerlerin çoğu kendi kabilesindendi. Pek çok sayıda cinayet işleyen bu birlik yalnızca İdi Amin’in emriyle hareket etmiyor, parasına, karısına, malına mülküne göz koyduğu insanları punduna getirip öldürdükleri de oluyordu.
  • Barış Gücü askerlerini ve ABD Konsolosluğunu koruyan Amerikalı Deniz Piyadeleri’ni ülkeden atmıştır.
  • İdi Amin cinayet ve işkence için kendi özel terimlerini kullanırdı. “Ona V.I.P. muamelesi yapın,” demek onu öldürün demekti. “Uyuduğu yere birlikte gidin,” ya da “Çay verin,” ise işkence edin anlamına geliyordu.

Kime nasıl hakaret etti?

Henry Kissinger: Katil ve casus!

Kraliçe Elizabeth: “Tahta geçişinin 25. Yıl kutlamasında onun bana 25 yıllık eski külotunu yollamasını bekliyorum.”

Kenneth Kaunda, Zambiya Başkanı: “Emperyalist kuklası ve çizme yalayıcısı!”

Julius Nyerere, Tanzanya Başkanı: “Korkak, yaşlı karı ve fahişe.”
“Onu seviyorum, kadın olsa onunla evlenirdim.”

İskoçya’nın Son Kralı / The Last King of Scotland

Yönetmen: Kevin MacDonald
Oyuncular: Forest Whitaker, James McAvoy, Gillian Anderson

Giles Foden’ın aynı adı taşıyan ödüllü ilk romanından uyarlanan İngiliz filmi. İlginç ismi İdi Amin’in şu sözlerinden geliyor. “İskoçya kralı olmak isterdim. Böylece Keltli tebaamı Britanya İmparatorluğu’nun boyunduruğundan kurtarırdım.” Hikaye raslantı eseri İdi Amin’in özel doktoru olan İskoçyalı genç bir adamın gözünden anlatılıyor.

İlginizi çekebilir...

Basın Bülteni

“Herkes için Adalet” ilkesiyle 14. kez sinemaseverlerle buluşacak olan Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenen, Pınar Altuğ Atacan...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et