BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Coen Kardeşler’in Orada Olmayan Adam’dan (The Man Who Wasn't There, 2001) sonraki filmlerine bakınca, her filmi tek başına değerlendirmek gerektiğini, ama yönetmen(ler)in filmografisini de göz ardı etmemek gerektiğini bir kez daha hatırlıyoruz. Çünkü son filmleri Ciddi Bir Adam’ın ışığında bakınca İhtiyarlara Yer Yok (No Country for Old Man, 2007) ve Aramızda Casus Var (Burn After Reading, 2008) filmleri daha bir anlam kazanıyor. Çünkü bana göre, Ciddi Bir Adam sadece hikâyesi ve sinematografisiyle değil, söylemi ile de Coen Kardeşler’in temel eseri haline geldi.

Olağan Mevzular

Ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir ki?

Coen Kardeşler’in Orada Olmayan Adam’dan (The Man Who Wasn’t There, 2001) sonraki filmlerine bakınca, her filmi tek başına değerlendirmek gerektiğini, ama yönetmen(ler)in filmografisini de göz ardı etmemek gerektiğini bir kez daha hatırlıyoruz. Çünkü son filmleri Ciddi Bir Adam’ın ışığında bakınca İhtiyarlara Yer Yok (No Country for Old Man, 2007) ve Aramızda Casus Var (Burn After Reading, 2008) filmleri daha bir anlam kazanıyor. Çünkü bana göre, Ciddi Bir Adam sadece hikâyesi ve sinematografisiyle değil, söylemi ile de Coen Kardeşler’in temel eseri haline geldi.

Coen Kardeşler’in Orada Olmayan Adam’dan (The Man Who Wasn’t There, 2001) sonraki filmlerine bakınca, her filmi tek başına değerlendirmek gerektiğini, ama yönetmen(ler)in filmografisini de göz ardı etmemek gerektiğini bir kez daha hatırlıyoruz. Çünkü son filmleri Ciddi Bir Adam’ın ışığında bakınca İhtiyarlara Yer Yok (No Country for Old Man, 2007) ve Aramızda Casus Var (Burn After Reading, 2008) filmleri daha bir anlam kazanıyor. Çünkü bana göre, Ciddi Bir Adam sadece hikâyesi ve sinematografisiyle değil, söylemi ile de Coen Kardeşler’in temel eseri haline geldi.

Deniz Akhan

Ciddi Bir Adam’ın üzerinde büyük bir gölge var. Hemen her sahnesi Albert Camus’nün ayakucundan yansıyor perdeye. Başkarakter Larry Gopnik başından eksik olmayan sorunlar karşısında bir anlam arayışıyla kıvrandıkça “absürd” kavramı belirginleşiyor.

Camus, Sisifos Söyleni kitabında ölümün karşısında hayatın anlamsızlığını koyar önümüze. Ya hayatın gerçekten bir anlamı yoktur ya da bir anlamı varsa bile biz anlayamadığımız için anlamsızdır. Ancak hayata anlamsızdır demek de bir anlam ifade eder. Bu nedenle anlamsızlığın yerini absürd alır. Absürd saçmayı değil anlaşılamazlığı ifade eder daha çok.

Bu bilince varan kişi bir yabancılık duygusuna kapılır. Oyuncu ve dekoru arasındaki kopma benzetmesi yapar Camus, hayatın karton dekorlarının yıkılmasından. Artık dünyayı eskisi gibi göremeyeceğimiz ve anlamlı bir dünya umudumuz kalmadığı için çaresiz bir sürgün hayatına hapsoluruz. Peki, böylesi bir dünyada yaşamanın anlamı nedir? Bu durumda neden intihar etmeyelim? Camus intiharı onamaz. Absürd de olsa hayat sahip olduğumuz bir şeydir ve nihayetinde bir değerdir. Tıpkı Sisifos’un tepeye çıkar çıkmaz aşağıya düşen kayayı her seferinde tekrar yukarı yuvarlaması gibi, bizim de bu hayatı yaşamamız, hayata anlamını bizim vermemiz gerekir.

Tanrının varlığı ya da yokluğu fikri hayatın absürdlüğünü ortadan kaldırmaz. Din genel anlamda insan yaşamını düzenlemek için buyrulmuş kurallar bütünüdür sadece. Neden varolduğumuz sorusu karşısında Tanrı’nın cevabı “Bana kulluk etmek için”dir, ama bunu aklımız almaz. Ve yukarıda belirtildiği gibi: hayatın bir anlamı varsa ve biz anlayamıyorsak absürde varırız.

Ciddi Bir Adam, bu felsefeyi ortaya koymak için hazırlanmış ustaca bir modeldir. Başkahraman Larry Gopnik ortalama bir insanı temsil eder: Ortasınıf mensubu, aile babası, dini ve sosyolojik bir cemaatin saygın bir üyesi, ağabeyinin bakımına katlanacak kadar akrabalarına bağlı, işinde başarılı, temiz bir mahallenin sakini… Larry’nin yaşadığı sorunlar da sıradışılıktan uzaktır. Hemen her insan Larry’nin başına gelenlerin farklı versiyonlarından en az birini görmüş geçirmiştir. Larry’nin en büyük talihsizliği bir Coen Kardeşler filmi karakteri olması ve bütün bu bilindik sorunların tamamını birden yaşamasıdır.

Larry’i derste “Schrödinger’in Kedisi” deneyini anlatırken görmemiz çok manidardır. Ne ölü ne de canlı diyebildiğimiz bir kediye hem ölü hem de diri demek hayatın absürdlüğüne işaret eder gibidir. Bir fizik profesörü olan Larry’nin matematiksel kesinliğe olan inancı ise dersten geçebilmek için kendisine rüşvet veren Koreli öğrenciyle konuştuğu sahnede belirtilir. Ama bu kesinliğin hayattaki karşılığı ne olabilir ki? Karısının ayrılmak istemesiyle başlayan sorunlar yumağı gitgide büyüdükçe dayanak noktalarını kaybeder.

Camus’nün tabiriyle oyuncu (Larry) ve dekoru arasında kesin bir kopma yaşanmamıştır henüz. Piknikteki arkadaşının dediği gibi; Yahudidir, kafası karıştığında başvurabileceği hikâyelerin nesilden nesile aktarıldığı büyük bir geleneğe sahiptir. Bu nedenle hahamlara başvurmaya başlar.

İlk haham meseleyi bir perspektif sorunu olarak ele alır. Doğru şekilde bakmak gerekmektedir. Oysa Larry çıkışsız bir sürgünün kapısındadır, Haham Scott’ın söyledikleri “varolmayan (yitirilmiş) bir yurdun anısından” ibarettir.

İkinci haham Nachtner ise bir alegori işlevi gören dişçi Sussman hikâyesiyle “adanmış bir toprağın umudunu” vermeye çalışır. Tanrı (Hashem) bize cevapları vermekle borçlu değildir. Asıl bizim ona karşı yükümlülüğümüz vardır. Cevapları vermeyecekse neden bize soruları hissettirdiğini bilmez, Hashem ona söylememiştir.

Bu çıkmaza rağmen Larry bir yabancı, bir uyumsuz, sürgün toprakların yolcusu haline dönüşmez. Hayatının biraz daha yoluna girmesi, mesela karısının sevgilisinin ölümünden sonra, oğlunun Bar Mitzvah töreninde karısıyla yakınlaşması, terfi ettiği haberi gibi gelişmeler hayatının makyajını tazeler. Zaten Coen Kardeşler’in işi Larry’le değil seyirciyledir. Larry’nin onca istek ve çabasına rağmen görüşüp akıl danışamadığı Marshak, Jefferson Airplane’in Somebody to Love şarkısından alıntıladığı sözlerle cevabı seyirciye verir: Bütün gerçeklerin yalan olduğu ortaya çıkınca ve içindeki bütün umut yokolunca ne olur?

Marshak bu sözlerden sonra Larry’nin oğluna “İyi bir çocuk ol,” der. Bu tavsiyeyi ve şarkı sözlerinin devamını biraraya getirince basit bir hayat yolu çıkar karşımıza: İyi insan olun ve insanları sevin. Hayata anlamını biz vereceğimize göre… değil mi?

Filmin sonunda Larry’nin doktorundan aldığı tedirgin edici mesaj ve bölgeyi etkisi altına alan hortum ise Coen Kardeşler’in kötü bir şakası gibidir. Larry’nin o “sürgün topraklar”a mahkûm olduğunu ima eden belirsiz bir sondur bu. Diğer taraftan ölümün ciddiyetini hatırlatır Larry’e. Daha önceki ölümler sarsmıştı onu, ama başkalarının ölümleridir ne de olsa.

Prologda aktarılan hortlak (dybbuk) hikâyesi de ancak filmin sonunda işlevini gösterir. Coen Kardeşler bir röportajlarında bu kısa hikâyeyi seyirciyi uygun havaya sokmak için uydurduklarını, bir anlamı olmadığını belirtiyorlar. Bana göre kaçak güreşmişler. Hayatın absürdlüğü üzerine kurulu olan ve hayatı anlamlandırma çabasının yararsızlığından dem vuran bir filme çok uygun olduğunu inkâr etmiyorum, ama buna rağmen, film bittiğinde bu kısa hikâyeye anlam biçmeye çalışan biz seyircilere bıyık altından gülmek için de birebir olduğunu düşünüyorum.

Ciddi Bir Adam, yukarıda çok yüzeysel biçimde aktarabildiğim, “derin mevzu”ları ihtiva ettiği için bir başyapıt değil. Sonuçta bu düşüncelere katılmak zorunda değiliz. Örneğin “Tanrı yoksa erdem diye bir şey yoktur,” diyen Dostoyevski’nin sesini bastıramayız. Ciddi Bir Adam’ı milenyumun başyapıtları arasına sokan şey, bu söylemi kendine has bir üslup içinde ustalıkla perdeye aktarmasıdır. Bunca meziyetinin üstüne filmde heyecanlı aksiyon sahneleri ve seksi kızlar da olsaydı kolayca zirveye yerleşirdi.

Ciddi Bir Adam

A Serious Man

Yönetmen: Ethan Coen, Joel Coen

Senaryo: Ethan Coen, Joel Coen

Oyuncular: Michael Stuhlbarg, Richard Kind, Fred Melamed, Sari Lennick, Aaron Wolff, Jessica McManus

Yapım: 2009, ABD/İngiltere/Fransa, 106 dakika

İlginizi çekebilir...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et