Batı dünyası, sinemada vampir mitini suyu çıkana kadar kullanırken, Doğu dünyası buna kayıtsız kalamazdı. Zira çoğu zaman yakışıklı ve cebi dolu olarak betimlenen vampirlere kendini ısırtmak isteyen genç kız sayısı Doğu’da da azbuz değildi. Kokuyu alan gözü açık yapımcılar, bu fırsatı kaçıracak değillerdi ya! Onlar da, ta Japonya’larda duruma el koyarak, sinemanın en çok işlenen ve ses getiren temalarından birine el atıp ortaya ilginç işler çıkardılar.
1958 tarihli Onna Kyûketsuki (Kadın Vampir), Japonya’nın korku türünde önemli filmler ortaya çıkarmış bir yönetmeninin (özellikle 1960 tarihli Jigoku/Hell isimli filmi türün en iyilerinden biridir), Nakagawa Nobuo’nun elinden çıkma. Nakagawa’nın, Japon folklorik öğelerini kullanarak çektiği korku filmleri içerisinden sıyrılanOnna Kyûketsuki, Alman dışavurumculuğundan izler taşıyan modern bir atmosferde çekilmiş. Her ne kadar folklorik hortlakları kullanmasa da, vampir temasını, kendi tarihinden yakaladığı izlerle ve hristiyanlıkla birleştirmiş.
20. doğum gününü, arkadaşlarıyla kutlayan Itsuko’ya kader, o gece bir sürpriz yapmış, 20 yıl evvel kaybolan annesi Miwako, eve geri dönmüştür. Fakat aradan geçen onca yıla rağmen Miwako’da hiçbir yaşlanma belirtisi gözükmemektedir. Miwako’yu muayene eden aile doktorunun (Van Helsing misali), insanoğlunun yaşlanmamak gibi bir lüksünün olmayacağına dair attığı nutuk kafaları iyice karıştırmıştır karıştırmasına ama hem Itsuko hem de babası, yıllar sonra dönen anneye kavuşmanın hazzını yaşamaktadırlar.
Mutlu günlerin kısalacağının habercisi olarak, Itsuko ve gazeteci olan bitirim delikanlı sevgilisi, modern sanat tablolarından oluşan bir sergiyi gezerken, Itsuko’nun tıpkısının aynısı annesini konu mankeni yapmış “klasik desem değil, kübist desem hiç değil” temalı bir tabloyla bağlantılı olarak, sergide esrarengiz bir adamla karşılaşırlar. Birkaç gün sonra tablonun çalındığı haberi gazetelerde kendine yer bulurken, tablo paketlenmiş vaziyette Itsuko’ların evinden çıkar. Bu durum üzerine insiyatifi eline alarak karısı Miwako’nun gizemli kayboluşu üzerine birkaç açıklama yapmasının kaçınılmaz olduğu kanısına varan baba, karısının soyu hakkında bazı gerçekleri gün ışığına çıkarır. İşte hikâyenin Japon tarihine vurgu yaptığı nokta, Iemitsu Tokugawa döneminde , yani 17.yy’da Shimabara’da yaşamış, başını Shiro Amakusa’nın çektiği Hıristiyan topluluğunun katledilmesidir. Miwako, Amakusa ailesine mensuptur ve doğal olarak damarlarında dolaşan kan ‘sıradan’ değildir.
Yıllar evvel, karısı Miwako’yu, atalarının mezarlarını ziyaret etmesi için Shimabara’ya götüren adamın başına da ne gelmişse sıradan olmayan bu kan yüzünden gelmiş, kanın kokusu, sanatsal açıdan ne idüğü belirsiz tabloyu yapan esrarengiz adamın burnuna kadar gitmiştir.
Özellikle ay ışığına karşı son derece hassas olan ressam vampirimiz, elinden kaçan büyük aşkı Miwako’yu yeniden ele geçirebilmek için, önüne çıkan her kadının –ama yalnızca kadınların (işini biliyor tabii)- kanını içmekten imtina etmeyecek, bu mücadelede kendisine sirkten kaçmışçasına bir cüce, kel bir izbandut ve beyaz saçlı tipik bir kadın hortlak eşlik edecektir.
Uzakdoğu sineması, batı kökenli ‘canavar’ temalarını çok sık olmasa da hatırı sayılır miktarda kullanmış. Bu noktada Uzakdoğu’nun iki büyük sinema sektörü olan Hong Kong ve Japon sinemasının çok kısa bir karşılaştırmasını yapmak ilginç olabilir. Japonya, her ne kadar korku filmlerinde folklorik öğeleri kullanarak kendine has bir dil tutturmuşsa da, vampir filmlerini ele aldığımızda, aynı dilden bahsetmek pek mümkün görünmüyor. Japon vampiri yüzünü, ister istemez batıya dönmekten geri adım atamıyor. Mesela bir Drakula üçlemesi olan Chi o Suu Ningyou (Blood Sucking Doll, 1970), Chi o Suu Bara (Evil of Dracula, 1971) ve Chi o Suu Me (Lake of Dracula, 1974), Hammer prodüksiyonları kıvamında yol alan filmlerdi. Keza sinemada sayılı olan vampir filmlerinin derya deniz oluşturduğu anime evreni de öyle.
Öte yandan Hong Kong sineması, vampir temasını tamamen gelenekselleştirmeyi başarmış görünüyor. Büyü yardımıyla mezarından dirilen ve ancak kendisini dirilten kişiye itaat eden, ritmik bir şekilde zıplayarak ilerleyip, yeri geldiğinde rakibine pataküte girişen yeni bir vampir türü, Hong Kong semalarında salınarak şanını alıp yürümüş [Mr. Vampire (1985) türünün en güzel örneklerinden biridir]. Bu noktada “Bu anlattığının neresi vampir?” diyenler elbet çıkacaktır. Vampir avukatı olmadığımdan, susma hakkımı kullanarak tabutuma geri dönüyor, hem çekik gözü hem de sivri dişi bir araya getiren bu nadide Japon filmini, yarattığı güzel siyah-beyaz atmosfer nedeniyle kutlarken, ismindeki ‘kadın’ kelimesine fazla takılınmaması gerektiği konusunda uyarımı veriyorum.
Onna Kyûketsuki
Lady Vampire/Vampire ManYönetmen: Nakagawa Nobou
Oyuncular: Shigeru Amachi, Keinosuke Wada, Junko Ikeuchi, Torahiko Nakamura
Yapım: 1958, Japonya, 78 dakika
İlk yayınlanış tarihi 08.07.2010.