Geçmişte izleyip üzerine üç beş satır karaladığım Türk filmleri bunlar. 2006 yapımı olduklarına göre hepsi aynı sezonda gösterime girmiş olmalı. Dünyayı Kurtaran Adam’ın Oğlu hakkındaki değerlendirmeyi TRT2 ekranlarından paylaşmak için kaleme almıştım yanlış hatırlamıyorsam. Eve Giden Yol 1914 ve Küçük Kıyamet Akşam gazetesinde yayımlanmış olmalı.
Ege Görgün (Landlord)
Yönetmen: Kartal Tibet
Senaryo: Murat Boyacıoğlu
Oyuncular: Cüneyt Arkın, Haldun Boysan, Mehmet Ali Erbil
Yapım: 2006 / Türkiye / 110 dk.
“Bu teknoloji yanlış kişilerin eline düşerse sonumuz felaket olur.” Bu cümle B tipi aksiyon filmlerinde ve kimi kültleşmiş ilkel bilimkurgu filmlerde sık sık karşımıza çıkar. Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu’nu izlerken ister istemez bu cümle geldi aklıma. Çünkü filmde Cem Yılmaz’ın GORA’sını bile geride bırakacak zenginlikte ve kalitede bilgisayar animasyonları insanı şaşırtıyordu. Bu yıllardan beri teknik ve maddi olanaksızlıklardan yakınan Türk sineması değil miydi? Filmde uzay gemileri fezada yol alırken ya da birbirleriyle kapışırken bir yandan Türk sinemasında teknik imkansızlık mazereti artık tarihe karıştığı için seviniyor, bir yandan da bu iş için ayrılan bütçeyle ilgili kendi kendime sorular soruyordum. En önemli soru: bu kadar teknolojik masraf ve uğraş Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu’na değer miydi? Değmezdi. Birincisi; o uzay gemisi efektleri olmadan da hedef kitle bu filme giderdi ve aşağı yukarı aynı gişe başarısı yakalanırdı. İkincisi; Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu bu masraf ve uğraşa değecek bir kalite sunan bir sinema filmi değil. Bir bilimkurgu filmi olarak da, bir komedi filmi olarak da, bir kült filmin devamı olarak da, hatta hikayesi, senaryosu, oyunculukları, mizahı dikkate alındığında herhangi bir film olarak da sınıfı geçemiyor Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu. İşte bu anlamda diyoruz ki, yanlış kişilerin elindeki teknolojiden gerçekten de hayır gelmiyor!
Yönetmen: Semir Aslanyürek
Senaryo: Semir Aslanyürek
Oyuncular: Metin Akpınar, Erdal Beşikçioğlu, Melisa Sözen
Yapım: 2006 / Türkiye
Eve Giden Yol 1914 büyük bir film ama ne önemli bir film, ne de iyi bir film. İyi tarafları olan bir film belki ama kötü taraflarıyla eşit miktarda. İki taraf da birbirini götürünce ortada vasat bir eser kalıyor. Eve Giden Yol 1914’ün laneti bu büyüklük aslında. Figüranların, kostümlerin, dekorların, bütçenin, coğrafi çeşitliliğin, kısaca saygı duyulması gereken prodüksiyonunun ebadı değil sözünü ettiğimiz laneti oluşturan. Filmin onlarca karakter ve olay içeren “büyük” hikayesi… Yönetmen Semir Aslanyürek kapkalın bir romana sığacak, tv dizisi yapılsa işi çok uzatmadan bile bir sezon sürecek bir hikayeyle yola çıkmış. İyi yazılmış da bir hikaye bu açıkçası. Ama iş bu hikayeyi bir iki saatlik bir süreye sığdırmaya gelince her şey karman çorman oluyor. Pek çok unsurdan vazgeçmesi gerekirken, Aslanyürek kıyamıyor hikayesine. Neticede filmde karakterlere ve olaylara yeterince zaman ayrılamamış. Bu da doğrudan filmin inandırıcılığını etkilemiş. Seyirci çok iyi tanıyamadığı karakterle empati kuramadığı için, kahramanlarla özdeşleşemiyor, kötülerden nefret edemiyor, hatta karakterlere yabancılaşıyor filmi seyrederken. Olay örgüsü söz konusu olduğunda işler daha da sarpa sarıyor. Dedik ya o kadar çok olay var ki, Aslanyürek bunların hepsini filme alabilmek için işleri aceleye getiriyor. Atlaya zıplaya gidiyor öykü. Olayların eklem yerleri çok sorunlu. Her yeni sahneye geçtiğinizde sanki arada bir şeyler atlanmış, montajda uçmuş da size haber verilmemiş gibi hissediyorsunuz. Üstelik atlanıyor da… Bir bakmışsınız yaralı bir asker var ama onun yaralandığı sahneyi görmemişsiniz, ya da bir bakmışsınız birileri aşkından büyük bir fedakarlık yapıyor ve sizin onun ne zaman bu aşka düştüğünden haberiniz yok. Bu hissi geçiş size hiç aksettirilmemiş. Olay örgüsünün eklem yerlerini oluşturmak için hep hayal gücünüzü kullanmak zorunda kalıyorsunuz Eve Giden Yol 1914’de.
Yönetmen: Durul – Yağmur Taylan
Senaryo: Doğu Yücel
Oyuncular: Başak Köklükaya, Cansel Elçin, Binnur Kaya
Yapım:2006 / Türkiye / 90 dk.
Durul-Yağmur Taylan kardeşlerin Küçük Kıyamet’inde ise bu durumun tam tersi geçerli. İki kardeş tamamen sinemayı düşünerek kurgulamışlar hikayelerini. Önce bir hikaye yazıp, sonra bundan bir de film çıkarırız diye çıkmamışlar yola belli ki. Hollywood ve Uzak Doğu Sineması dahil, dünya sinemasnı iyi bilen nadir yönetmenlerimizden olarak da denedikleri, dünya düşünüldüğünde belki tekrardan, ama ülkemiz düşünüldüğünde ilk kez yapılan, korku, gerilim, psikolojik gerilim türlerini harmanlayan bugüne kadar gördüğümüz en yetkin yerli tür sineması örneğini vermişler. Çünkü tür matematikleri kusursuz, iyi bir tür filmi yapmak için en önemli şart da bu işin matematiğini iyi bilmeniz. Gerisi sizin vizyonunuza, bilginize ve yeteneğinize kalıyor. Taylan Biraderler’de belli ki bunlar zaten mevcut. Kusur sayılmaz ama filmle ilgili tek zaaf gerilim ve merak dozunun özellikle ilk bölümde gerekenden biraz düşük kalması ve yine tüm dünya sineması göz önüne alınırsa, birazcık orijinalite eksikliği.