Golem, Frankenstein, Saylonlar, Terminator, Pinokyo… Adı ve özellikleri her ne olursa olsun insanoğlunun sanata yansıyan hayali hep aynı: yaratıcıyı yani Tanrı’yı oynamak. Ama bu tür eserlerin hep felaketler, şiddet ve hüsran olması vicdanların pek de rahat olmadığının bir kanıtı.
Ege Görgün (Landlord)
2006 tarihli Yeni Zelanda yapımı kara mizahi korku filmi Black Sheep (Kara Koyun) ters giden bir bilimsel deney sonrası canavar haline gelen koyunların, koyun-canavara dönüşen insanların hikayesini anlatıyordu. Koyun gibi zararsız bir hayvan üstünden bir janr parodisinin yapılması, bu fikrin de 40 milyon koyunun yaşadığı bir adadan çıkması yeterince ironik. Ama asıl göndermenin hedefini şaşırmamak gerekiyor. Asrın belki de en büyük bilimsel buluşu klonlama vardı hedefte. İlk klon Dolly’nin, tüm kibirine, hırsına ve merakına rağmen insanoğlunun yüreğine ve vicdanına saldığı dogmatik korkunun bir dışavurumuydu bu film.
Black Sheep Yön: Jonathan King Oyn: Nathan Meister, Danielle Mason
Mary Shelley de yaklaşık 200 yıl önce yazdığı Frankenstein’da da ölülerden can yaratan bir bilim adamının hikayesini anlatıyordu. Tanrı ile giriştiği bu rekabet öyle çok da dindar olmayan Shelley tarafından bile şiddetle cezalandırılıyordu. Öyle ki, bu vicdan muhasebesinden neredeyse romanın tüm karakterleri nasibini alıyor ve korkunç kaderlerle yüzleşiyorlardı.
Sinema Frankenstein’ı dünyanın en tanınan canavarı haline getirdi. Oysa bir adı bile yoktu bu canavarın. Frankenstein onun değil, yaratıcısını adıydı. O aslında Frankenstein canavarıydı.
Frankenstein ilk kez 1910 ve 1915 yıllarında iptidai şartlarda filme çekildi. İlk kopya bugüne ulaşamadı bile. Frankenstein asıl patlamasını ise 1931 yılında yaptı.
Frankenstein Yön: James Whale Oyn: Boris Karloff, Colin Clive, Mae Clarke
Drakula filmiyle müthiş bir gişe başarısı elde eden Universal yeni bir canavar filmi çekebilmek için uygun bir hikaye arayışı içindeydi. Fransız asıllı yönetmen Robert Forley’e bu niyetlerini anlattılar. Görünmez Adam, Morgue Sokağı Cinayetleri ve Frankenstein ismi gündeme geldi. Frankenstein da karar kıldılar ve Forley hemen bir hikaye taslağı hazırladı. Shelley’nin canavarından esinlenen serbest bir uyarlama olacaktı. Stüdyo taslağı çok beğendi ve Forley’e devam edip senaryoyu bitirmesini söyledi. Ama genç yönetmenin iki şartı vardı. Filmi hem yazıp hem yönetecek ve başrolü Bela Lugosi’nin oynayacaktı. O Lugosi’yi Victor Frankenstein rolü için düşünüyordu, öyle iyi bir oyuncuyu yalnızca homurdanan bir canavar rolüyle kısıtlanmasını doğru bulmuyordu. Ama stüdyo Lugosi’nin canavarı oynaması konusunda ısrarcıydı. Çünkü insanlar onu Drakula olarak tanımıştı, yani insanların gözünde zaten bir canavardı. Bunların dışında her şey yolunda gibiydi ama stüdyo verilmiş tüm sözlere rağmen filmi Forley’den alıp daha ünlü bir yönetmen olan James Whale’e verdi. Whale bu devir teslim için güçlü tanıdıklar sokmuştu araya belli ki.
Forley’nin hikayesini de kısmen değiştiren Whale, Lugosi’ni isteksizliği üzerine canavar rolünü Boris Karloff’a verdi. Forley ve Lugosi ise Morg Sokağı Cinayetleri’ni çekmeye koyuldular.
Frankenstein gösterime çıkar çıkmaz müthiş bir başarı kazandı. Bu başarıdan hiçbir fayda elde edemeyen Forley’nin ismi bile yer almıyordu son jenerikte. Forley’nin ismi Avrupa’ya gönderilen kopyalara eklendi ama ABD için geç kalınmıştı. Frankenstein’ın bu kadar başarı kazanmasında, görüntüsünün hafızalara böylesine kazınmasında en önemli pay aslında seyircinin ismini duymadığı birine aitti: Jack Pierce, Universal’in deneyimli makyajcısı.
Frankenstein Kurtadama Karşı Yön: Roy Willian Neill Oyn: Ilona Massey, Lon Chaney Jr., Bela Lugosu
Devam filmi aynı kadroyla 1935’de geldi ve The Bride of Frankestein (Frankenstein’ın Gelini) adını taşıyordu ve pek çok otoriteye göre öncülünden daha iyi bir filmdi. 1939 tarihli The Son Of Frankenstein’da (Frankenstein’ın Oğlu) serinin üçüncü filmiydi ve Bela Lugosi farklı bir rolde olsa da 12 yıl sonra kadroya katılmıştı. 1942’deki The Ghost of Frankenstein (Frankenstein’ın Hayaleti) Karloff’suz ilk Frankenstein filmi oldu, onu rolünü oynamak sessiz sinema döneminin korku filmi yıldızı Lon Chaney’nin oğlu Lon Chaney Jr.’a düşmüştü.
Frankenstein filmleri eskisi gibi ilgi çekmiyordu artık. Bu yüzden serinin 1943 tarihli beşinci filminde esas canavarın karşısına Kurtradam’ı çıkardılar: Frankenstein Meets the Wolfman (Frankenstein Kurtadama Karşı) Bir sene sonra ise House Of Frankenstein’da bu ikiliye Kont Drakula katıldı. Ama gişeler bir dönemin sonu olduğunu söylüyordu. Peter Cushing ve Christopher Lee’nin başrolü oynadığı 1957 tarihli The Curse Of the Frankenstein’a (Frankenstein’ın Laneti) kadar bu duraklama dönemi devam edecekti.
Artık 1931 tarihli ilk Frankenstein filmiyle, çoklu canavarlı iki filmin DVD’sine sahip olabilirsiniz. Tabi zamanında Kanal D Home Video’dan DVD’leri bulabilirseniz. Üç film Türkçe altyazılı olarak seyredilebiliyor. Ne yazık ki hiçbirinin özel seçenek menüsü yok.