“80’li yıllarda kameralar önünde arz-ı endam eyleyen çeşit çeşit kas öbeği vardı, ama piyasaya Alexander Lo Rei’ninkiler kadar terlisi gelmemiştir” diyerek bu haftaki vurdulu kırdılı filmimizin, ülke sınırları içerisinde de tanınan bir oyuncunun, Alexander Lo Rei’nin (A. Lou veya A. Law Yui olarak da bilinir) olduğunu belirterek, önce kısaca kendisini, daha sonra da Ninja Vs. Shaolin Guards adlı filmini tanıyalım.
Aslen Tayvanlı ve kendi gibi oyuncu olan bir ailenin mensubu olan Alexander Lo Rei, sinema dünyasına 1979 yılında çekilen Incredible Kung Fu Mission adlı filmle girmiş. Bu film aynı zamanda, uzun yıllar birlikte çalışacak olan yine Tayvanlı, önce oyuncu, daha sonra Shaw Brothers’ta, özellikle 70’lerin ikinci yarısından itibaren Chang Cheh tarafından çekilen Shaolin Tapınağı temalı kung fu filmlerinin dövüş koreografı Robert Tai ve Alexander Lo Rei’yi biraraya getiren ilk film. Robert Tai, Shaw Brothers’ın ardından, 80’li yıllarda çektiği son derece düşük bütçeli bağımsız kung fu-ninja filmleriyle tanınırken, Alexander Lo Rei’nin de, Tai’nin nerdeyse fetiş oyuncusu olduğunu eklemeden geçmeyelim.
Video kaset döneminde Ninja Kids (1982), Ninja İnsan Avcısı (Ninja Hunter, 1984), The Super Ninja (1984), Kara Cellat (Mafia vs. Ninja, 1985) , Ninja in the USA (Kaplan Adam, 1985), Ninja The Final Duel (1986) gibi filmleriyle Türk seyircisinin karşısına çıkan, zaman zaman Bruce Lee’vari hareketleri gözlerden kaçmayan, kimi zaman ninja kimi zaman kung fu üstadı, ama her daim kahraman Alexander Lo Rei’nin Ninja Kutsal Fedai (Ninja vs. Shaolin Guards) isimli filmine, aramızdaki “geyik bazlı” tüm maniler kalktıysa eğer geçebiliriz artık.
Yönetmenliğini William Cheung Kai’nin, dövüş koreografisinin Alexander Lo Rei ve Robert Tai tarafından birlikte kotarıldığı, Lo Rei açısından oldukça bereketli geçtiği gözlerden kaçmayan bir yıl olan 1984 tarihli filmin açılış sahnesi, tek bir Shaolin rahibine karşılık bir grup ninjanın mücadelesi gibi durmasına rağmen, aslında tipik bir eğitim sahnesi olması dolayısıyla klasik olmaya aday. “Shaolin Tapınağı birgün benim olacak,” diyerek, “ekrana doğru sıkılan yumruk” temalı ikinci klasik sahneyi mevcudiyete getiren Shaolin rahibi, böylelikle, seyirciyi ilk elden kötü karakterle tanıştırmış olur.
Hemen akabinde film, karakter tanıtma misyonuna devam ederek, bizlere, herbiri kendi dallarında uzmanlaşmış üç adet Shaolin savaşçısını (2., 3. ve 4. Kardeşler) ve hepsinden üstün dövüş yetenekleri olmasına rağmen, bir türlü tapınağa kabul edilmeyen Alexander Lo Rei tarafından canlandırılan 1. Kardeşi takdim eder. Kendim gibi, bahane uydurmayı seven ruhların, 1. Kardeşin saçlarının o gözalıcı sırmalığı bozulmasın diye tapınağa alınmak istenmediğini uydura dursunlar, asıl neden, ailesinin tek varisi olan 1. Kardeşin, soyunun devamını sağlayabilmek adına kabul edilmediğidir. Lâkin, neden her ne olursa olsun, tapınak kapılarında “Usta, kulun kölen olim! Beni de al, n’olur,” diye salya sümük ağlamaktan çekinmeyen 1. Kardeşe yazıktır günahtır sevgili okuyucular. Sen kalk, koskoca rahip ol, gel gör ki vicdan denen şeyden nasibini alma…
Günlerden birgün 1. Kardeş yine böyle sızlanadursun, imparatorluktan geldiğini söyleyen, soytarı temalı tipine bakılırsa gerçekten de imparatorluktan gelmiş olmasının su götürmez bir gerçek olduğu efemine bir adam ve birbirinden fantastik iki koruması, 4 Kardeşe rastlayarak, tapınağa gitmek istediklerini söyleyler. Tapınağa kimsenin giremeyeceğini belirten 4. Kardeşin tüm mücadelesi, 1. Kardeşin öz amcası da olan filmin en başında tanıştığımız rahip tarafından bozulur.
Baş Shaolin rahibinin huzuruna getirilen elçi ve korumalar, baş rahibin imparator tarafından hain olarak ilan edildiğini, eğer tapınaktaki en değerli şey olan Altın Sutra’yı kendilerine teslim ederse, canını bağışlatabileceğini belirtirler. Elçinin bir şeyler çevirdiğinden adı gibi emin olan (ki benim de adım bir sayı olsa daha rahat hatırlardım, sizi temin ederim) yüce bir insan olduğu gözlerden kaçmayan baş rahip, kung fu sanatının inceliklerini seyirciye aktarmaya başlar. Yalnız her ne kadar “yüce” de olsa, sonuçta o da bir insandır (hele ki cinsiyetini gözönüne alacak olursak) ve kadın korumanın aniden açtığı göğüsleri dolayısıyla dikkati dağılıp “Tövbe tövbe” diyerek kafasını öte yana çevirdiğinde, ihanet darbesini öteki rahipten alacaktır. Baş rahip Buda’nın rahmetine kavuşmadan evvel durumun ayırdına varan dört Kardeş, rahibin yanına ulaştığında yeni bir misyon üstlenecekler, Buda’nın ruhunu temsil eden Altın Sutra’nın, elçinin, imparatorun ve savaş efendilerinin eline geçmeden Tibet’e ulaştırılması için yola koyulmaları gerektiğini öğreneceklerdir.
Bu andan sonrası, hava şartlarına aldırmaksızın kâh kar üstünde kayarak seyahat ettikleri, kâh palyaçodan bozma zombilerle dövüştükleri, içlerinden kayıplar da vererek kutsal amaca doğru evrildikleri, yer yer komedi unsurlarıyla bezenmiş, atraksiyonu bol bir kung fu filminin yol hikâyesine dönüşüdür. Adında ninja geçse de, ancak filmin en başında ve en sonunda karşılaşabildiğimiz ninjalar, bir kere daha gizem altında kalmaktan kendilerini kurtaramamışlar belli ki. Finalde, tarihi bir atmosferde -ki filmin Kore’de çekildiği rivayet edilir- müthiş bir dövüşle karşı karşıya gelen 1. Kardeş Alexander Lo Rei ve kötü amca/rahip Eagle Han Ying, tespih kung fu’su olarak adlandırabileceğimiz yeni bir teknikle bir şölen ortaya koyarak, 80’lerin ninja-shaolin filmlerinin ‘güzel’ örneklerinden birine imza atmayı başarırmışlardır.
“Kısa Kes, efendi desinler Sanatı”nda ihtisasa başladığım şu günlerde, başka bir vurdu kırdı filminde daha buluşana kadar, Buda bizi (isteyeni elbette) kutsasın dostlar…
Not: Yazının başındaki VHS kapağı Metin Demirhan Arşivi‘nden alınmıştır.